SUSURLUK sürecinde gayet faydalı bir kitap yazıldı. O toz duman içinde “Kim kimdir?” sorusuna yanıt veren, adı geçen onlarca kişiyi ve aralarındaki bağlantıyı anlamaya yarayan bir kılavuz işlevi üstlendi bu kitap.
Adı şuydu:
“Çetele / Siyaset Mafya Bürokrasi İlişkilerinde Kim Kimdir?”
İki yazarı vardı.
Biri Cengiz Erdinç...
Diğeri Doğan Yurdakul.
* * *
Aradan zaman geçti, bu kez Ergenekon kasırgası koptu.
Yine ortalık toz dumandı.
Ve yine “kimin kim olduğunu” anlamaya şiddetle ihtiyaç vardı.
O kitap da tam zamanında yazıldı ve yayımlandı:
“Ergenekon’da Kim Kimdir?”
Bu kitabı da iki kişi yazmıştı.
Biri Ertuğrul Mavioğlu...
Diğeri Ahmet Şık.
* * *
Şahsen, Ergenekon dalgalarında hesabı şaşıralı çok olmuştu.
Bereket Sabah Gazetesi saymayı bırakmamış!
Sayelerinde öğrendik ki, 18’inci dalgaymış son operasyon.
Ve kadere bakın...
Yakın tarihin iki büyük muammasına ışık tutmaya çalışan kitaplarda imzası bulunan iki gazeteci -yazar da (Doğan Yurdakul ve Ahmet Şık) 18’inci dalga ile gözaltına alındı.
* * *
Zaten asıl mesele “kitap yazmak” bence.
Hele ki “araştırmacı, soruşturmacı” bir çabayla yazılıyorsa o kitaplar ve hele hele kitabın istikametinde, Atlantik ötesindeki bir hedef varsa...
Eyvah.
Nitekim Nedim Şener, dalgaların onu da altına alacağını çok önceden biliyor ve bunu “Ergenekon Belgelerinde Fethullah Gülen Ve Cemaat” adlı kitabının, 2009 yılı Haziran ayında yazdığı “Önsöz” bölümünde şöyle duyuruyordu:
“Bu kitapta yazılanlar, yalnızca Ergenekon adı ile bilinen soruşturma ve arkasından açılan davanın eklerinde bulunan belgeleri aktarmaktan ibaret olsa da ‘başıma geleceklere hazır olmam’ konusunda çok sayıda uyarı aldığımı söylemeliyim.”
* * *
Nedim Şener ile aynı akıbeti paylaşan Ahmet Şık’ın yayımlanma aşamasında olan son kitabının adı neydi peki?
Şık’ın evinde arama sürerken, avukatı Bülent Utku kapı önünde yaptığı açıklamada aynen şöyle dedi:
“Müvekkilim, son zamanlarda hazırladığı (İmamın Ordusu) ismini vermeyi düşündüğü Fethullah Gülen’in cemaatteki örgütlenmesini anlatan kitap nedeniyle gözaltına alındığı düşüncesini bize iletti.”
Gelin de...
Bütün bunlara “tesadüf” deyin şimdi?