Feyzi Hepşenkal

Feyzi Hepşenkal

feyzihepsenkal@mynet.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

İçişleri Bakanı Beşir Atalay, bence yanlış koltukta oturuyor.
Aslında o...
Tam da Dışişleri Bakanı olacak adam.
Bugüne kadar Amerikalılar karşısında süklüm püklüm duran, iki çift söz söylemekten kaçınanlardan bıkmıştık vallahi.
Beşir Atalay, “Türkiye, basın özgürlüğü açısından Amerika’dan daha çok basın özgürlüğünün olduğu bir ülkedir” derken, ABD’nin Ankara Büyükelçisi Francis Ricciardone’ye nasıl da haddini bildirdi!
Aslanım benim.
Hatta daha ileri bir öneride bulunayım şimdi.
Varsın dünyada eşi emsali olmasın.
Türkiye’nin neden bir değil de, iki tane Dışişleri Bakanı olmasın?
Harika olur billâhi.
Biri sağdan çakar âleme, öteki soldan.
* * *
İlki belli, Beşir Atalay.
İkincisi de Hüseyin Çelik olmalı mutlaka.
O da koç gibi delikanlı.
Karşısına kim çıkarsa çıksın...
Kodu mu oturtturuyor!
Nitekim ABD elçisi de, Hüseyin Çelik’in gazabından kurtulamadı.
“Sen kim oluyorsun da, bizim işimize karışıyorsun” diye gürleyince Çelik, çomak Ricciardone’nin elinde kaldı!
* * *
Hele gazetecilere attığı fırçaya bayıldım.
Gazeteci, yerli yersiz soru sorar mı hiç?
ABD elçisine soru sormak ise abesle iştigal değil de ne?
Soracaksan, Ronald Reagan’a sor.
Nasılsa Hak’kın rahmetine çoktan kavuşmuş.
Mezarından çıkıp cevap verecek değil ya!
* * *
Gazeteci milleti sadece soru sormayı değil, artık haber yapmayı da bilmiyor.
Haber yapacaksan, önce “Soner Yalçın hakkında ŞOK iddia!” diye başlığı atacak, altına da aynen şöyle yazacaksın:
“Odatv sitesinin imtiyaz sahibi Soner Yalçın ile yöneticileri Barış Terkoğlu, Barış Pehlivan ve Ayhan Bozkurt hakkındaki iddiaların çok ciddi olduğu öğrenildi.”
Ahaliyi işte böyle galeyana getirdikten sonra da, o “çok ciddi iddiaları” sıralayacaksın:konuyla ilgili tespitlerine göre Yalçın ve diğer site çalışanlarının telefondaki konuşmalarına güvenlik amaçlı özen gösterdikleri belirtildi.
Bilinen mail adreslerinden haberleşmemeye de özen gösterildiği kaydedildi.
Organize Suçlarla Mücadele Şubesi ekibinin yürüttüğü operasyon kapsamında Yalçın’ın, Ergenekon sanığı Yalçın Küçük ile de yakın ilişkisinin bulunduğu belirtildi.”
Hak verdiniz değil mi Beşir Atalay’a.
Böyle bir “basın özgürlüğü” anlayışının zerresini bulamazsınız Amerika’da!

İki bakan yakışır


Tek karelik vos vos
Marka diye diye
Ömrümüzü yedik, “İzmir marka olsun” diye.
Döne döne “kumru ile boyoza” geldik yine!
Selim Türsen ne güzel yazdı geçen gün:
“Marka kent olma sevdasındaki İzmir, kumrusunu, boyozunu tescillesin ama öncelikli hedef ‘Bilim ve buluşlar kenti’ kimliğini kazanmak olmalı. Mesela binlerce bilim adamının çalışıp, 25 bin kişinin istihdam edileceği söylenen İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nün Fransızlarla yapacağı teknokent projesinde son durum ne? Proje nerede takıldı. Ankara’da mı, İzmir’de mi? İlgilenen ve bilen var mı?”
Var Selim var.
Sarı Çizmeli Mehmet Ağa!
Bu arada benim bildiğim birşey var.
Ne yapacaksan “ilk” yapacaksın.
Ne olacaksan “tek” olacaksın.
Ve mutlaka, adına “inovasyon” denilen; “farklı, değişik, yeni fikirler geliştirme ve bunları uygulama” anlayışını İzmir’de egemen kılacaksın.