Sorular peş peşe geliyordu.
“Mehmet Ali Ağca’nın kılığına girip, Papa’yı sen vurmuşsun. Doğru mu?”
Şaşkındım.
“Sivas’ta Madımak Oteli yakılırken, kalabalığın içinde sana benzeyen biri var. Bak işte... Kafası kel. Tıpkı sen. Elindeki ne? Benzin bidonu mu?”
Ter boşanıyordu her yanımdan.
“Çakal Carlos’la ilişkin ne? 29 Mart 1982 tarihinde Paris-Limoges seferini yapan Le Capitole treninin 18 numaralı vagonuna, Austerlitz garında bombayı sen mi koydun? Bomba saat 20:40’ta Ambazac kasabası yakınlarında patladığında neredeydin?”
Ulen neredeydim sahi?
Kesin olan tek şey Paris’te değildim.
Çünkü hayatımda hiç Fransa’ya gitmedim!
Ama...
Ya sahte bir pasaportu önüme koyar da “gittin” derlerse, ne yaparım?
* * *
Kafam karışmıştı iyice.
Endişem fena halde artmıştı.
Sorular ise bitmek bilmiyordu.
“26 Eylül 1990 Çarşamba günü MİT eski Müsteşar Yardımcısı Hiram Abas’ı, 31 Ocak 1990 Çarşamba günü Muammer Aksoy’u,
30 Ocak 1991 Çarşamba günü emekli Orgeneral Hulusi Sayın’ı, 24 Ocak 2001 Çarşamba günü Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı, 18 Aralık 2002 Çarşamba günü Dr. Necip Hablemitoğlu’nu sen mi öldürdün? 17 Şubat 1993 Çarşamba günü, Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’in uçağını sen mi düşürdün? 10 Mayıs 2006 Çarşamba günü Cumhuriyet Gazetesi’ne bombayı sen mi attın? Anlat bakalım... Çarşamba günleri neden bu kadar önemli?”
Yapmayın.
Hayatımda önemli olan tek Çarşamba günü, 30 Mayıs 1956 günüdür. O da Allah’ın takdiri. O gün doğmuşsam, elden ne gelir?
Hey Allah.
Keşke Çarşamba’yı sel alsaydı da, bütün bunlar yaşanmasaydı!
* * *
Azap bitecek gibi değildi.
Ve nihayet. . .
“22 Kasım 1963 günü ABD’nin 35. Başkanı John F. Kennedy’ni Dallas’ta vurma emrini suikastçıya sen mi verdin?”
Hoppala.
Ben o tarihte 7 yaşında bir çocuktum yahu!
“Tamam, itiraf ettin işte.”
Ne itirafı?
“Adam olacak çocuk bokundan belli olur. Ne olacağın o zamandan belliymiş!”
O an uyandım.
Garanti kâbus görüyordum ama her şey gerçek gibiydi.
Hele şu koku.
Eyvah, eyvah.
Korkudan altıma kaçırmışım!
Top kaleden çıkmıyor
Süper Final’den, Süper Lig’in ikinci dört takımından vazgeçtik.
Süper Lig’den düşen veya düşecekler arasında bile bir İzmir takımı yok!
Bizimkiler Asya liginde.
Son hafta maçlarına baktım.
Bucaspor deplasmanda Giresunspor’a 3-0 yenilmiş.
Karşıyaka sahasında Denizlispor’la 1-1 berabere kalmış.
Bereket Göztepe, deplasmanda Sakaryaspor’u yenmiş de, sevindirmiş taraftarını.
“Sevinmek” deyince, öyle uzun boylu bir mutluluk değil yaşanan.
Çünkü İzmir takımları zincirin halkaları gibi ligin alt tarafına doğru sıralanıyor:
Bucaspor 11’inci, Karşıyaka 12’inci, Göztepe 13’üncü.
Bir de Altay’ımız var.
Onlar 2. Lig’in Beyaz Grubu’nda, üçüncü Bozüyükspor ile beşinci Bugsaşspor’un arasında!
Acaba İzmir Gücü Spor Vakfı Başkanı “eski dost” Tuğrul Yemişçi ne düşünür bu hususta?
Tek karelik yol kazası!