İki olay da İzmir’de yaşandı.
Maalesef!
İlkinde hedef çaresiz insanlardı.
Umutsuzdular.
Yılgındılar.
Bıkkındılar.
İş aramaktan yorulmuşlardı.
Bir “karı kocanın” adeta mucizevi bir “kocakarı ilacı” yaparcasına, isteyene yurtdışında iş bulduklarından, haberdar oldular.
Kuvvetle muhtemel ki, kimi elde kalan son bileziklerini sattı, kimi kefen parasını yastık altından çıkardı, kimi bankadan veya tefeciden borç aldı.
Yurtdışında iş.
Bu bedavaya olacak bir iş değildi elbet!
* * *
Önlerine konan yem iştah kabartıcıydı:
Aylık 3,500 Euro.
Atladılar hemen.
Bin lira veren de oldu, 2 bin lira veren de.
Oltaya takılanların sayısı henüz meçhul.
Kesin olan ise bu ahlâksızlığı yapanlar yakalandı.
Düşünüyorum da...
Hırsızlığın, dolandırıcılığın, sahtekârlığın da bir adabı olur be.
Düşene bir tekme daha vurmak, onların parasını ve daha önemlisi umutlarını çalmak... Olacak şey değil.
Yuh olsun size!
* * *
İki arkadaş oturmuş, kafayı çekmişler önce.
İçmişler, içmişler.
Sonra ne olduysa ki zanlının iddiasına göre, öldürdüğü kişi kendisine cinsel ilişkide bulunmayı teklif etmiş-kavgaya tutuşmuşlar.
Adamlardan biri çekmiş bıçağı, saplamış ötekine.
Allah kimsenin başına vermesin.
An gelir, insanlar kontrolünü yitirir. Bazen gülüp geçilecek nedenler, cinayete yol açabilir.
Hatta varsayın, sanığın iddiası doğru.
Öfkeyle yerinden kalkıp, telafisi imkânsız bir halt işlemiş olsun.
Bütün bunlar acı da olsa, anlaşılabilir şeyler.
Fakat sen kalk...
Öldürdüğün insanın üzerine kolonya döküp, yak.
Adına “vahşet” deyin, “dehşet” deyin.
Böylesi bir hunharlığı anlamak mümkün değil.
* * *
Dünyanın neresinde yaşanırsa yaşansın bu olaylar, insan yüreğini sızlatır.
Ama iki olayın da İzmir’de yaşanması karşısında, Türkiye’yi ve İzmir’i yönetenler üzülmekle yetinemezler.
Uyanın hanımlar, beyler.
Olanlar daha vahim olayların yaşanabileceğini haber veren bir alarm olabilir.
Duyun bu sesi!
Tek karelik kamyon!