Çok konuşmuştuk, çok dertleşmiştik. Ama konuşmakla falan dinecek, bitecek dert değildi onunki.
Çünkü o en değerli varlığını yitirmişti.
Çünkü onun oğlu bir cinayete kurban gitmişti.
Üstelik Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarının orta yerindeki bir evde.
Erol Güngör, SHP İzmir Milletvekili idi 20 yıl önce.
Yaz tatili için o eşiyle beraber İzmir’deydi, üniversite öğrencisi oğlu ise Ankara’daki evlerinde.
Kötü haber tez gelmişti.
Ölüm, üstelik gencecik bir insanın ölümü çok acıydı zaten.
Hele ölüm nedeni cinayet olunca, acı katlanılır gibi değildi.
* * *
Yüreğe düşen ateşin ilk harı geçince, “Cinayeti kim(ler) işledi?” sorusu geldi gündeme.
İddialar, kuşkular bir yumak oldu.
Yok.
Zaman geçiyor, bir sonuca ulaşılamıyordu.
Erol Güngör’ün dermansız derdini, kendime dert edinmiştim.
Her fırsatta yazıyor, olayı gündeme tutmaya biraz da olsa katkı vermeye çalışıyordum.
Hükümetler geliyor, hükümetler gidiyordu bu arada.
Her içişleri bakanının yakasındaydım.
Soruyorum sürekli:
“Ne yaptınız, ne yapacaksınız?”
Yok.
İşe yarar bir cevap verilmedi hiçbir zaman.
Gel zaman, git zaman aradan 20 yıl geçti.
Tam da “zaman aşımı” denen olmaz olası sürenin bitmesine iki gün kala, başka bir suçtan hapis yatan Abdullah Gökalp’ten “Cinayeti beş kişiyle beraber biz işledik” itirafı geldi.
20 yıl sonra gelen itiraf.
Eşine zor rastlanır bir durum.
Ve nedendir, bilinmez.
Belki her gözünü kapadığında yaşadığı kâbusun dayanılmaz ağırlığı altında ezilmesi...
Belki “Ben yandım, siz de yanın” öfkesiyle suç ortaklarını ele vermek istemesi...
Ya pişmanlık, ya intikam dürtüsü yani!
HHH
Ne olursa olsun 20 yıldır süren ıstırabın biraz olsun hafifleme umudu var şimdi.
O umut sadece suçluların ortaya çıkarılması ve hak ettikleri en ağır cezaya çarptırılmasını içermiyor.
İşin içinde, 20 yıldır görevlerini hakkıyla yapmayanların... Hatta olayı örtbas etme çabasında olanların da maskelerini indirme umudu var!
Tek karelik beslenme saati!
Biraz “fren” lütfen!
Gazeteci milleti arasında “en iyi gaz verenler” spor servislerinde çalışanlardan çıkar.
Atılan başlıklar yüreklere sürekli kan pompalar.
İşte son örnek.
Trabzonspor’un Şampiyonlar Ligi’ndeki Lille maçından sonra sayfalara yansıyanlar:
“Fırtına tam yol ileri”
“Trabzonspor, tarih yazmaya devam ediyor”
“Fırtına yıkılmadı”
“Avrupa’nın yeni prensi”
“Helal sana Fırtına”
“O artık usta”
“Trabzon’a Lille de zirve olsun”
“TS Fransız kalmadı
“Zirvedeki fırtına
Sanırsınız ki Trabzon gitti, İnter’i İtalya’da bir kez daha yendi.
Oysa kendi sahasında Fransız ekibi Lille ile 1-1 berabere kalmıştı hepsi hepsi.
Aman arkadaşlar.
Çok şey gibi “gaz vermenin” de fazlası zarar!