DÜN gece onu izlediniz.
Bu gece de izleyeceksiniz.
Yarın gece de.
O kim mi?
Okan Bayülgen.
En azından “ilginç” bir adam.
Doğru bildiğini “dosdoğru” söylediği için, yine en azından bana hoş geliyor bu tavrı.
Derseniz ki:
Her söylediği doğru mu?
Ortadaki yarım bardak su.
Bardak kimine göre boş, kimine göre dolu!
* * *
İşte karar vermeniz gereken birkaç örnek...
Okan Bayülgen’den, Acun Ilıcalı’ya:
“Lümpenin biri, kendisi gibi lümpenleri toplayıp bir adaya götürmüş. ‘Senin meşaleni söndürüyorum’ diye çocuğu gönderiyor. İçim dağlanıyor. Biz Lost’a inanmıyoruz, lümpenin yaptığı programa inanıyoruz. Bu nedenle lümpene başarılı televizyoncu deniliyor. Neden? Çünkü salaklığa hitap ediyor!”
Bu arada “lümpen” sözcüğünün Türkçe karşılığı:
Ayaktakımı...
Bunun da açılımı:
Görgüsüzlükleri veya bilgisizlikleri dolayısıyla toplum içinde aşağı durumda olan kişiler.
* * *
Okan Bayülgen’den Tolga Çevik’e:
“Neydi o Arakçıoğlu’nun adı? Hani benden ve Beyaz’dan araklayıp program yapıyor. Hah tamam aklıma geldi: Tolga Çevik...”
* * *
Okan Bayülgen’den Mahsun Kırmızıgül’e:
“Küçük bütçeli, derli toplu film yapanlar mütevazı otururken, Amerika’da üç beş Amerikalı ile aksiyon filmleri çekenlerin ‘Büyük iş yaptık’ edalarıyla dolaşmasına sinir oluyorum. Onları programıma bile çağırmam.”
* * *
Ne dersiniz?
Bardak boş mu, dolu mu?
Benim yanıtım ise “en azından” sözünü bir kez daha lafın başına koyarak, şu:
Bardak boş değil!
Aman Tanrım...
AMERİKA’DA koyu dindar dört kadın, bir yandan kahve içiyorlar; bir yandan da sohbet ediyorlardı.
Birinci kadın,oğlundan söz açtı; “Benim oğlum rahiptir” dedi:
“Bir topluluğa girdiğinde onu gören herkes kendisine ‘Peder’ der.”
İkinci kadın da kendi oğlundan söz etti. “Benim oğlum papazdır” dedi:
“Bir topluluğa girdiğinde onu gören herkes kendisine ‘Aziz Peder’ der.”
Üçüncü kadın da oğluyla övündü. “Benim oğlum ise kardinaldir” dedi:
“Bir topluluğa girdiğinde onu gören herkes kendisine ‘Yüce Aziz’ der.”
Üç kadın oğullarıyla övünmelerini bitirdikten sonra, dördüncü kadını dinlemeye hazır olduklarını belirtmek için gözlerini ona diktiler, beklemeye başladılar. Fakat dördüncü kadın konuşmuyor, büyük bir keyifle kahvesini yudumluyordu...
Üç kadın bir ağızdan sordular:
“Ya senin oğlun?” dediler.
Dördüncü kadın, kahvesinden son yudumunu da aldıktan sonra ağır ağır konuşarak oğlunu anlatmaya başladı:
“Benim oğlum 1.95 boyunda, dalgalı siyah saçlı, yeşil gözlü, geniş omuzlu, atletik yapılı, son derece şık giyinen ve 27 yaşında olmasına karşın çok zengin bir kişidir” dedi:
“Bir topluluğa girdiğinde onu gören tüm kadınlar birbirlerinin kulaklarına eğilirler ve ‘AMAN TANRIM’ derler...”
Tek karelik beyhude çaba!