Adamın suratında meymenet yok zaten.
10 Aralık 2007’de Kaddafi’nin ayaklarına kırmızı halıyı seren ilk Fransız Cumhurbaşkanı olarak tarihe geçerken de aynı meymenetsizlik hâkimdi görüntüye...
Geçen gün Libya’ya saldırmak için tepinip, “Cani deliyi durdurmak için Arap halklarını desteklemek bizim görevimizdir” derken de!
Lafa bakın:
Cani deli...
O kim?
Kaddafi.
Diyen kim?
Sarkozy.
Söylenebilecek tek şey var:
Al birini, vur ötekine!
* * *
Aynı sözü bugün dünya sahnesinde varyete yapan ve aslında sergiledikleri eylemlerle “lider” kavramını ayaklar altına alan herkes için kullanmak mümkün.
Al Berlusconi’yi, vur Merkel’e...
Al Chavez’i, vur Ahmedinejad’a...
Al Obama’yı, vur Putin’e.
Bunlardan hangisine güvenebilirsiniz gerçekten?
Bırakın ciddi, önemli işleri...
Hangisinin lafıyla “tuvalete gitmeyi” göze alabilirsiniz?
* * *
Ama güçlüler.
Ama kudretliler.
Parayla, silahla satın aldıkları itibar tahtında oturan ve aslında Kaddafi’den pek de farkları olmayan birer diktatör onlar!
* * *
Şimdi Allah var.
“Lider” diye ortalıkta gezinenler arasında en delikanlısı, yine bizim Recep Tayyip Erdoğan.
Birini sevmedi mi, kafasını kessen “sever gibi” yapmıyor, yapamıyor.
İçi almadığının yüzüne gülmüyor, gülemiyor.
Yıldızının barışmadığı kişinin sırtını sıvazlamıyor, sıvazlayamıyor.
Günümüz dünyasında bu “iyi bir şey” midir, ayrı.
En azından benim için...
Bu iyi bir şey.
Dolayısıyla Recep Tayyip Erdoğan’ı “sevmek için” artık benim de bir nedenim var.