BİR kaz yanma emaresi gösterdiğinde, nasıl çevrilir?
Aynen şöyle:
“Galatasaray Spor Kulübü olağanüstü yönetim kurulu toplantısından sonraki basın toplantısında, başkanımız Adnan Polat’ın açıklamasında, günün yoğunluğundan kaynaklanan sehven yapılmış bir tanımlama bulunduğu anlaşılmıştır. Yanlış anlaşılmaya neden olan söylemin protestocular değil provokatörler olması gerekmektedir.”
Onlar kendi kazlarını kurtarmanın derdinde şimdi.
Oysa bilmezler mi ki:
Kazın büyüğü çoktan yandı!
* * *
TÜRKİYE’NİN geleceğine dair yazılan üç senaryodan, “berbattan da öte” öte olanının gerçekleşmekte olduğuna “korkarak” dikkat çekerken; Bernard Lewis’in son açıklamasından haberim yoktu.
Gerçi biliyordum elbet, geçen yıl “Türkiye ile İran’ın yer değiştirdiği; Türkiye’nin İslami bir cumhuriyete, İran’ın ise Batılı bir demokrasiye dönüştüğü bir durumu olası görüyorum” dediğini.
Ama bu kadarını, ilk kez seslendiriyor.
Açıkça...
“AKP’nin nihai hedefi, İslami demokrasi diye adlandırdıkları şey. Bu demokrasinin tek yönlü sokak olması anlamına gelir. Bu yolla gelirsiniz ama aynı yola gitmezsiniz” diyor!
Şimdi hatırlayın dün yazdığım senaryolardan, berbattan da öte olanını.
Neydi o?
New York Üniversitesi Küresel İlişkiler Merkezi, “seç, beğen, al” demiş.
Ve “Türkiye’yi 2020 yılında nasıl bir siyasi ve ekonomik geleceğin beklediğine” dair çıkarımlarını, üç ayrı senaryo halinde ortaya sermiş.
Senaryolar sırayla şöyle:
* * *
“Türkiye’de siyasete AKP hakim olacak, sivil özgürlükler ve basın özgürlüğü göz ardı edilecek. AKP’nin gizli gündemi su yüzüne çıkacak ve AB üyelik ihtimalinin iç politikaya etkisi olmayacak. Türkiye’de siyaseti iç dinamikler belirleyecek.”
* * *
“Siyasi irade radikal laiklik yanlıları, asker ve elitin hakimiyetinde. Hükümet CHP ve MHP koalisyonundan oluşuyor, AKP siyasi sahneden soyutlanıyor ve Türkiye’de aşırı milliyetçi duygular yükselişe geçiyor. AB üyeliği ihtimali iç politikada olumlu bir rol oynamıyor.”
RAKIYMIŞ, şarapmış, biraymış, viskiymiş veya her ne haltsa, içkiyle aram yok. Kırk yıl içmesem aklıma gelmez.
Ama şu aralar...
Aklımdan çıkmıyor.
İnadına içesim var.
Benzer duygularla insanlar harekete geçiyor nitekim.
Kimileri zincir oluşturuyor, “şu gün, şurada buluşalım, kafayı çekelim” diye.
Sanılıyor ki, ne kadar çok ses çıkarsa; iktidar o kadar pişman olacak.
TÜTÜN ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu öyle bir yönetmelik yayımladı ki, sanırsınız Anayasa toptan değişti.
Kurnazlık, burada zaten.
Aynı şeyi Anayasa marifetiyle yapmaya kalksalar, ortalık birbirine girerdi.
Oysa Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu’nun yedi üyeden müteşekkil Kurulu iki kalem darbesi ile işi halletti!
Örneğin şuna bakın:
“GEÇİCİ MADDE 4 (1) Nihai tüketicinin kullanımına yönelik ambalajlı genel amaçlı etil alkol ve evsel kullanım alkolü, bu ürünlerin satışına ilişkin müstakil bir düzenleme yapılana kadar, toptan alkollü içki satış belgesini ve perakende alkollü içki satış belgesini haiz kişilerce bu Yönetmelik hükümleri çerçevesinde satılabilir.”
Bu durumda...
Olmuyor işte, olmuyor. Sayın Başbakan’ın ağzı güzel laf yapıyor ama lafla peynir gemisi yürümüyor.
Sen istediğin kadar Katar’dan bağır.
İster Filistin’den es.
İster Kuveyt’ten gürle.
Hikâye!
Almanya Başbakanı Angela Merkel çıkıp, “Güney Kıbrıs, çözüm için elinden geleni yaptı ama Türk tarafı buna karşılık vermedi” deyince; şişen balonlar birden sönüveriyor.
Olmuyor işte, olmuyor.
STAR TV ana haber bülteninde Cumhurbaşkanı konuşuyordu ki, bir yerde bipledi!
Haber bittikten sonra Uğur Dündar, Cumhurbaşkanı’nın neden “bip” ettiğini açıkladı:
“Gül’ün açıklaması sırasında aslında hepimizin çok iyi bildiği bir araba markasını ‘bip’lemek durumunda kaldık. Sayın Cumhurbaşkanı’ndan ve siz değerli seyircilerimizden özür dileriz. Ancak konuşmasının bu bölümü reklama girdiği için sözlerini ‘sansürlemek’ durumundayım.”
Uğur Dündar boşuna evham etmiş.
Başka kanallarda açıklama aynen verildiği için biliyoruz ki, Cumhurbaşkanı “Jaguar” değil, “caguar” demişti.
Öyle bir marka yeryüzünde varit olmadığından, ortada reklamı yapılan bir marka da yoktu!
Markanın adı doğru telaffuz edilseydi bile “keyfe keder” bir durumdu bu.
OLAY BİR:Kızıltepe Belediye Meclisi, yapılan tüm işlerde kadın emeğinden daha fazla yararlanılması amacıyla belediyenin temizlik işlerini ihale ettiği şirketin 120 çalışanından 20’sini kadınlardan oluşturdu.
İlçe merkezindeki Atatürk Bulvarı, Urfa Caddesi, Uğur Kaymak Bulvarı üzerinde görevlendirilen kadınlardan 8’i, daha ikinci gün sözlü tacize uğradıklarını ileri sürerek işe gelmedi.
İsimlerini vermek istemeyen kadın temizlikçiler, “Bize sürekli Kızıltepe’nin temizliği kadınlara mı kaldı? Kadınların yeri evleridir. Bu kadınlar erkeklerin egemenliğine son bu vermek istiyor diye tepki gösterdiler. Bazı erkeklerin bakışları ve sözlü tacizleri üzerine arkadaşlarımızın bir kısmı işi bırakmak zorunda kaldı” dedi.
Kızıltepe Belediye Başkan Vekili BDP’li Şerife Alp, “Biz temizlikçi kadınlarımızın sonuna kadar yanında olacağız. Bu tepki gösterenleri boşa çıkaracağız. En yakın zamanda işe gelmeyen kadınlarla görüşüp, işlerine dönmeleri için ikna etmeye çalışacağız” diye konuştu.
* * *
Olay iki:Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasından sonra Seyhan’da ilçe başkanlığı görevinden alınan Vedat Karasaç ile yerine atanan Reşit Karakuş, 17 Aralık’ta yapılan kongrede yarıştı.
Seçi