Ah, şu kahrolası alınganlık huyumuz.
Bu huyumuzun altında yatan başlıca sebep de tenkite hiç tahammüllü olmamamız.
Hele hele birisi bizi haklı haksız tenkid edivere görsün, hemen ipini çekiveririz.
İpini çeksek iyi de, adamın canına da okuruz. Baba Lucescu’nun tenkitine tahümmül edemedik demek de ne demek oluyor? Yani yöneticinin dokunulmazlığı mı var? Ha burada tenkit edebileceğimiz bir özelliğimiz daha var. Aman ne olur alınmayın, söyleyelim. Biz öyle sosyal yönden bir araya gelip, oturup karşılıklı dertlerimizi, problemlerimizi tartışmasını pek sevmeyiz. Orada, burada, basında, arkadaş toplantılarında söylenip, atıp durur, sonra da birden bire ne hikmetse kucaklaşırız.
Ne tuhaftır ki, bu huyumuza iş başına getirdiğimiz yabancılar da çok çabuk uyuyorlar. Yahut da başka çareleri yok. Evvela cart curt edip, sonra su yoluna giriyorlar. Yoksa ipleri çekiliverir ha!
Karagöz - Hacivat perdesi gibi. Yıktın perdeyi, eyledin viran... Gidip, ustama haber vereyim... Ver de, hani ustayı bulursan...
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024