Fevzi Aksoy

Fevzi Aksoy

faksoy@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Her türlü saldırganlık ve tribün teröründen sonra nedense klasik olarak hep "istenmeyen olaylar" gibi bir sözü kullanırız. Esasında burada istenmeyen olaylar yerine çoğu defa beklenen olaylar demek daha doğru olmaz mı? İlk planda sen karşı tarafın taraftarını niçin stada almadın demezler mi adama? Çünkü istenmeyenlerden değil, beklenenlerden korkmuyor muyuz?
Maçlardan evvel basına bir bakın. Hep bir ağızdan iki takımın kardeşliğini ve dostluğunu sakız gibi çiğnemenin bir anlamı yok mu? Onlar da mı korkmuyorlardı beklenenlerden? Şimdi yine bir sürü bilir kişi bu beklenenleri, pardon istenmeyenleri geveleyip duracaklar. Ama sonuç ne? Yine unutup, dostluklardan bahsederek yeni bir beklenene, özür dilerim istenmeyene kadar... Peki bu açmaz ne? Esasında hayvan ve insan doğuştan bir saldırganlık içgüdüsü ve dürtüsü ile dünyaya gelir. Güleceksiniz ama, esasında bu içgüdü veya dürtü iyi bir şeydir. Eğitim ve kültürle insanı iyi şeylere yöneltir. Mesela spor. Sporda başarma arzusu, bu saldırganlık içgüdüsünden kaynaklanır. Öğretim ve kültürle iyiye ve başarıya yöneltilen bu saldırganlık içgüdüsü zamanla taklit edilen bir içgüdü haline dönüşür. İşte bizim problemimiz burada. Sayın başkanlar, yöneticiler ile maalesef biz yazarlar ve diğerleri ileri geri davranışlarımızın taklit edilebileceğini pek bilmeyiz. Ve esasında istenmeyen olayların orijini yukarıdan şeflerden kaynaklanır. Düşmanlıklar, nefretler ve kinler aşağıdan yukarıya değil, yukarıdan aşağıya gelir. Tribündekine değil, sokaktaki bir Fenerli’ye sorun, Galatasaraylı’yı sever misin diye? Ve Galatasaraylı’ya da Fenerli’yi... Bir istatistik yapın bu sevgi hakkında şaşılacak bir neticeye varırsınız. Neden? Burada size soruyorum. Doğarken bu kin ve nefreti beraberinizde mi getirmiştiniz? Yoksa sonraki hayatında mı size öğrettiler? Kusura bakmayın bugün biraz uzattık galiba.