Şehre indik ama nefes alamıyorum. Nem boğacak beni neredeyse. Üstelik alerjim var; sanki ciğerlerim, boğazım, nefes borum falan hep birden şiştiler, beni alt edecekler.
Antalya’da duramaz haldeyim. Yaz sonunda vuran son sıcak dalgasına denk gelmişim. “Gece daha iyi olur” diyorlar ama durulur gibi değil. Dışarı adım attığım anda gözlerim şişiyor, hapşırmaya başlıyorum ve burnum açık unutulmuş çeşme gibi akıyor. Hemen bir doktor, birkaç ilaç ve bir iğne.
İki saat sonra ancak kendimdeyim. Bir bakayım şu şehre; hay maşallah, bu ne böyle? Demek bu güzellikte, demek Antalya’nın son resmindeyim...
Yön duygumu yitirdim
Antalya MÖ 150 yıllarında II. Attalos trafından Attaleia adıyla kuruldu. MS 130 yılında Roma İmparatoru Hadrian’ın anısına, şehirde bugün dahi adını taşıyan kapı yapıldı. Haçlı Orduları’nın önemli limanlarından biriydi.
Yıldırım Bayezid döneminde Osmanlı topraklarına katıldı. Güzelliğiyle tarih boyunca insanların ilgisini çekti. Yerli ve yabancı onlarca gezgin Antalya’dan bahsetti.
İbn-i Battuta ve Evliya Çelebi
14 ve 17’nci yüzyıllarda Antalya’yı ziyaret edip anılarını kaleme aldılar. Evliya Çelebi şehir surlarının 4 bin 400 metre uzunlukta olduğunu, şehirde tam 200 tane çeşme bulunduğunu ve bu çeşmelere Düden Şelalesi’nden su taşındığını belirtti.
Antalya gerçekten de çok güzel bir şehir. Şimdi fazla büyümüş, her seferinde yolumu kaybediyorum, yön duygumu tamamen yitiriyorum ama olsun. 50 ilk buluşma gibi, her ziyaretim ilk kez görüyormuşum gibi heyecanla geçiyor. Hep yeni yerler, yeni mahalleler keşfedip yeni lokantalarda yemek yiyorum.
Tatil köyü cenneti
Antalya bugün Ruslar arasında en popüler tatil şehri. Ayrıca Almanlar ve Kuzey Avrupa ülkelerinden gelenlerin de... Kemer’den Side’ye kadar sonsuz sayıdaki tatil köyü ve her şey dahil tatil paketleriyle, turistler güneşin ve denizin tadını çıkarıyor, oteller az kazançla da olsa, iş yapmış oluyor.
Şehri ziyaret eden Rusların sayısı bariz olarak o kadar fazla ki, hemen her tatil köyünde çalışan ekibin arasında birkaç Rus veya Rusça konuşan ülkelerden gelenler var. Tatil köylerinin müdürleriyle konuştum, eleman bulmakta hiç zorlanmadıklarını söylediler. “O kadar çok Rus-Türk evliliği var ki, genelde Rus gelinler çocukları olup büyüdükten sonra çalışmak istiyor ve turizm sektörünü tercih ediyorlar” diye olaya açıklık getirdiler. Sırf çalışmak için gelen aileler de oldukça fazlaymış, hatta Antalya’da Rus çocuklar için bir Rus Okulu’nun açıldığını şaşırarak öğreniyorum.
Bu sefer uzunca kaldım Antalya’da. Şehrin tadını çıkardım. Etrafta dolaştım, müzelerde vakit geçirdim.
Biraz yazı geçirip gitmek çok faydalı oluyormuş meğer. O kalabalık dağılınca; okullar açılıp tatilciler yuvalarına dönünce, Antalya gerçek Antalya oluyormuş meğer...
Nerede kalınır?
Hillside Su: Artık bir klasik. Beyazdan rahatsız olan olabilir, fazla “hip” bulanlar olabilir ama bence servisi ve tarzıyla mükemmel. İyi bir tatil için şiddetle öneririm. Tel: (0242) 249 07 25, www.hillside.com.tr
Minyon Hotel: Kaleiçi’nde, çok romantik ve zarif bir küçük otel. İnsan bahçeden bir yere çıkmak istemiyor. Tel: (0242) 247 11 47, www.minyonhotel.com
The Marmara Antalya: Döner otel olduğunu herkes anlatıp duruyor. Ben görmedim ama yemeklerini de çok methediyorlar. Tel: (0242) 249 36 00,
Ne yenir?
Süper lokantalar var. Bir 7 Mehmet örneğin, tek geçerim. Sahibi Mehmet beyin alnında, eski dilde 7’ye benzeyen bir iz varmış, lokantanın adı kalmış 7 Mehmet. Tandırı fevkalade, fiyatlar gayet normal. Tel: (0242) 238 52 00
Şişçi Ramazan olayı var ki, bir salaş lokanta-büfenin bu denli lezzet abidesi olabileceği insanın aklına gelemez. Etler mükemmel, yanında getirdikleri soğan ve közlenmiş yeşil biberler sonsuz yeniyor. Bir de utanmadan üstüne tahinli kabak tatlısı yedim, Antalya usulü; aman diyeyim!
Tel: (0242) 242 66 37
İlle balık isterseniz, İstanbul’daki Urcan’ın Antalya şubesi açıldı. Urcan için ne söyleyebilirim?
Tel: (0242) 244 57 68
Akdeniz Pastanesi’nde yanık dondurmayı tatmayı, Yenigün’de reçelleri, özellikle patlıcan ve turunç reçellerini yemeyi ve birer kavanoz da evinize almayı ihmal etmeyin.
Ne yapılır?
Sahil ve parklar enfes olmuş. Kendinizi Miami’deymiş gibi hissediyorsunuz.
Bu mevsim, Akdeniz’in en güzel zamanı. Ne rahat yüzülür şimdi kim bilir...
Kaleiçi’nde yürüyüp fotoğraflar çekin. Çok güzel evler var.
Antalya Müzesi’nin heykel koleksiyonu muhteşem.
Yivli Minare’yi, Hadrian Kapısı’nı zaten göreceksiniz.
Dolphinpark’ta yunusların şovunu izleyebilirsiniz.
Miniaturk’ün Antalya versiyonu var, özellikle çocuklar için iyi bir eğitim oluyor.
Düden Şelalesi’ni çok severim ben; özellikle sabah erken saatlerde. Hafta sonlarında fazlaca kalabalık olabiliyor, mümkünse hafta içi ziyaret etmekte fayda var.