Belçika dediğimiz ülkenin sadece Brüksel’den ibaret olduğunu düşünüyorsanız, çok şeyi kaçırmaya adaysınız demektir. Brüksel haricinde benim naçizane tavsiyelerim Brugge, Ghent, Oostende ve Antwerpen diyebilirim. Haydi bugün hep beraber Ghent’e bir uğrayalım.
Ulaşım
Türkiye’den Ghent’e direkt uçuş maalesef yok. Uçakla Brüksel’e gelip oradan geçmelisiniz. Eğer Zaventem Havalimanı’na uçarsanız havalimanı alt kattan trenle yaklaşık 1 saatte Ghent’e ulaşmanız mümkün. Tren saatleri için sizi şuradan alalım😊 Eğer uçağınız Charleroi Havalimanı’na uçuyorsa oradan otobüs ile Brüksel Merkez’e geçip trene binebilirsiniz. Maliyet ve süre olarak daha yorucu.
Bu şehirde tren garı şehrin tam kalbinde değil. Trenden indikten sonra şehir merkezine yaklaşık 30 dakika yürüyebilir veya bir tramvaya atlayarak kısa sürede ulaşabilirsiniz. Binmeniz gereken Tramvay 1 veya 2 no'u tramvay. Ben gardan bisiklet kiraladım. Bence şehir bisikletle gezmek için biçilmiş kaftan.
Görmeden Gelme
Şehir aslen küçük ve keyifli bir şehir. Ben aşağıda belli başlı yerlerden bahsetsem de eğer vaktiniz kalırsa şehri gezerken denk geldiğiniz kilise ve müzeleri ziyaret edebilirsiniz. Bence keyifli.
Sint-Baafskathedraal (Aziz Bavo Katedrali)
Avrupa’nın en büyük katedrallerinden biri dersem abartmış olmam sanırım. Katedral 10. yüzyıldan kalma, şehrin en eski yapılarından. Bu şaşalı yapı şehrin hemen hemen her yerinden görünüyor. Giriş ücretsiz ancak Van Eyck kardeşlerin eseri olan “Gizemli Kuyu’yu(mystic lamb) görmek isterseniz giriş için 4€ ödemeniz gerekiyor.
Het Belfort Van Ghent (Gent Çan Kulesi)
Aziz Bavo Kilisesi’ne 2 dakikalık yürüme mesafesinde. Şehri kuşbakışı görmek için kuleye çıkabilirsiniz. Girişi 8€ gibi hatırlıyorum. Çıkmaya değer mi? Bence değer. Şehrin ne kadar güzel ve büyüleyici bir silüeti olduğunu görüyorsunuz. Bu arada bu kule aynı zamanda Unesco tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınmış.
Sint-Niklaaskerk (Aziz Nicholas Kilisesi)
Şehirde bulunan 3 dik mimariden sonuncusu Aziz Nicholas Kilisesi. Kilise gotik mimari ile inşa edildiğinden olduça dikkat çekici. Giriş ücretsiz. Bazı günler, bazı saatlerde piyano sesleri kaplıyor her tarafı. Şans eseri denk gelirseniz mutlaka dinleyin. Kulaklarımızın pası silinmişti.
Korenmarkt (Market Meydanı)
Her şehrin bir meydanı olur ya hani, bu şehrin meydanı da Korenmarkt yani Merket Meydanı. 900lü yılların ortasında tahıl ticareti yapıldığından bu ismi almış ve öyle de kalmış. Günümüzde Noel başta olmak üzere tüm etkinlikler bu meydanda yapılıyor. Ayrıca şehrin iki önemli caddesinin kesiştiği noktada yer alıyor.
Sint-Michielsbrug (Aziz Mihiel Köprüsü)
Şehrin en romantik yerlerinden biri diyebilirim. Köprünün her bir yanı ayrı bir güzellik sunuyor. İlk inşa edildiğinde düz döner bir köprü iken 20. Yüzyılda taş kemerler eklenerek bugünkü halini almış.
Gravensteen Kalesi
Leie Nehri üzerinde kalan muazzam bir kale diyebilirim. Kale yüksekte ama aynı zamanda şehir merkezinde. Bu iki özellik bir arada olunca türünün nadir örneklerinden desem abartmış olmam sanırım. Kalenin tarihi 2. Yüzyıla dayanıyor. Kale içerisinde zamanında kullanılan işkence aletleri, giyotin ve zırhları sergiliyorlar. Bunlar haricinde bence kesinlikle içeri girmelisiniz. Kalenin tepesinden şehrin manzarası anlatılmaz yaşanır. Kaleye giriş ücretini 10€ diye anımsıyorum.
Patershol Bölgesi
Şehirde her yer ayrı bir tarih ayrı bir şölen. Fakat Patershol bölgesi kesinlikle farklı. Bozulmamış, oldukça az restorasyon görmüş ama hala ilk günkü gibi ayakta duran bir bölge. Şehirden direkt izole oluyor ve sokaklarda kaybolmak istiyorsunuz. Zamanında deri tüccarlarına ev sahipliği yapmış dükkanlar bugün café ve restaurant olarak hizmet veriyor. Oturup bir kahve molası vermek için ideal bir yer.
Werregarenstaat Graffiti Street
Adından da anlaşıldığı gibi graffiti sokağı. Ghent’te sokak sanatı olarak sadece graffitiye rastladım. O da bu sokakta. Adeta şehre saygı için bu kısa sokağı mesken tutmuşlar. Hal böyle olunca diğer Avrupa şehirlerindeki gibi düzgün graffiti bulmak biraz zor. Herkes eserini diğer arkadaşının eseri üzerine yapıyor. Beklenti yüksek olmasın. Ben amatörce buldum.