Bir kere, kerameti kendinden menkul “futbol ulemalarının” derin tespiti “futbol sahada oynanır” cümlesini kenara bırakın… Zamanımızda tespit değil, temennidir o laf… Futbol endüstri olduğundan beri tek motivasyonu rekabet değildir; olsa bile, “adalet ve ayıp” yoksa rekabete hile karıştırmayana saf denmektedir.
Yirminci yüzyılın en büyük futbolcularından aristokrat görünümlü Platini, UEFA başkanı oluyor, rüşvetten sekiz yıl men cezası alıyor. Alem bu!
Bizde “biraz” farklı!.. Her türlü “kötü” sıralamada zirve adayı olmamızı sağlayan “artılarımız” futbolda eksik kalacak değil ya!
Kuralları eğip esnetip işin içine entrikalar, kumpaslar eklemişiz, balçığa çevirmişiz futbolu. Ve siz çıkıp “şampiyonluk sahada kazanılır” diyorsunuz! Pollyanna bile kahkahadan kırılır bu at gözlüklü nahifliğe.
Yahu, maraton da parkurda koşulur. Checkpoint görevlileri kaynağı bilinmeyen bir emirle atletlerden bir tanesine sürekli çelme takmaya çalışıyor su , nasıl “sen
Böylesi görülmedi… Kadıköy’deki Olympiakos rövanşında işi bitirecek adamlar “korumak için” kenara alınıp, uğruna “Avrupa Kupası yarı finali” feda edilen Sivasspor deplasmanı, Fenerbahçe’yi “şampiyonluk aday adaylığından” da etti…
Traji-komik!..Lakin durum acıklı… Bundan sonrası Kadıköy’de tufandır!Çünkü, sözlük anlamıyla “yarım yamalak” bir sezon kalmıştır Fenerbahçe’nin elinde. Hem de en umutlu sezonda. Ne Avrupa, ne Lig, ne Kupa, hava sıfırın altında.
Bari frene basmasalardı, elini tutmasalardı da… Sistemi, pası, kötücül organizasyonları, bireysel yeteneksizleri dolu dolu protesto edecek Fenerbahçe eylemleri sürüp gitseydi. Yer yerinden oynasaydı. Hiç değilse futbola faydası olurdu belki. Bedelini ödediler, protesto da yarım yamalak kaldı. Bakınız Sivas’ın kazandığı penaltı.
***
Maça gelince… Açıkçası ilk yarının 40 dakikasında topa hakim ama temposuz bir Fenerbahçe vardı Sivas’ta… Sadece kendi standartlarına
Dün akşam tam bir şölen olarak başladı… “Doktor ne yersen ye” demiş, sahaya ideal kadro dizilmişti. Tribünler muhteşem, umutlar zirvedeydi. Ama Fenerbahçe oyundan düşüp, müthiş hamlelerle daha da dibe vurunca tur uzatmalara, oradan penaltılara kaldı. Livakovic mi kurtaracaktı takımı, ayağını topa değmeden penaltı kullanan Bonucci mi?
Sorumlu kim?.. Bu kez doktorlar masum!.. Fred ve İrfan’ı çıkarıp Zajc’ı, Krunic’i sokan ve Fred de dahil herkesi hayretler içinde bırakan teknik heyet ilk sırada.
Elveda Avrupa…
Oysa ilk yarı Fenerbahçe’nin “mostrasıydı”!..
Rakipten saliseler önce olası tehlikeyi sezip oluşmasına izin vermeyen Becao tecrübesi ile Djiku zindeliği yan yana olunca savunma kusursuz hale gelmişti. Sağda Osayi, solda Ferdi Olympiakos’un ana oyun planı kanat hücumlarını durdurmakla kalmıyor, Fenerbahçe’nin klasik oyun planı önde baskı ve çoğalma işlevine planlanmış katkı yapıyordu. Fred ve İsmail, önce Olympiakos’un hızlı hücumlarını durduran ardından oyunu öne taşıyan iki sihirbazdı. Faullerle
Fenerbahçe ve Galatasaray’ın Süper Lig’in ne kadar üzerinde takımlar olduğunu okumak, her maça favori çıktığını bilmek için yapay zekaya ihtiyaç yoktur. Peki, iki yarışanın derbiye puan farkını kapatarak veya çoğaltarak ulaşmaları “imkansız” mıdır; hayır!.. Nasıl?.. Bazen yıkıcı bazen yapıcı olabilen, kurallar esnetildikçe zalimleşen insan ve şans faktörleri, “rol çalma” ötesine geçip “kader yazmaya” girişirse, önümüzdeki bir aya sıra dışı hatta tüyler ürpertici senaryolar koyarsa, neden olmasın. Bakmışınız derbi oynanmıyor! Öyle bir sezondayız ki, her an her şey olabilir!
Her iki takımın da takılmayacaklarını varsayarsak, Galatasaray iki puan önde ve düğümün çözülme mekanı taraftarıyla dolu Galatasaray stadı olduğuna göre; “şampiyonluk kantarında ağır çeken Galatasaray’dır” diyor hayatın doğal akışı. Fakat Fenerbahçe “kantarın doğru tartmadığını” iddia ediyor… Derbi için masaya “yabancı hakem” türünden
İsmail Kartal Karagümrük maçına Olympiakos deplasmanından daha özenli bir on bir ile başlamıştı ama Fenerbahçe’nin ilk yarı performansı “ligde kalmayı garantilemiş Anadolu takımı” kıvamındaydı.
Yapamayan varsa, yaptırmayan da olmalı!
Karagümrük hocası Tolunay Kafkas çoktan deşifre edilmiş “Fenerbahçe’yi durdurma planını” en iyi bilen ve uygulayanlardan biriydi. Basit ama güçlü bir baraj kurmuştu Fenerbahçe futbol seline karşı. Geçişle, orta sahada dirençle, süratli kanatlarıyla oyunu öyle bir hale getirdi ki, top çoğunlukla Karagümrük ile bir türlü forma sahipleri belli olamayan Fenerbahçe savunması arasında oynandı.
Fred bile kayboldu ilk yarı. Bitirci Dzeko, pozisyon üretmeye çalışıyordu derinlerde ve fırsata uzaktı. Ferdi ile Osayi ise rakip forveti karşılamakla meşguldü.
İlk yarıda iki, ikinci yarıda bir net gol kurtaran Livakovic “güven bunalımını” biraz olsun aştı. Dzeko’nun üç rakip arasından attığı nefis pasa koşup Karagümrük kalecisi Sırıgu ile
Hangi teraziyle tartsanız Fenerbahçe’den hafif çekecek, hatta Fenerbahçe’nin geçen turda elediği Saint Gilloise’a futbol hiyerarşisinde “abi” diyecek Olympiakos karşısında, 3/2 oranında döküldü Fenerbahçe... Yani, bir saat boyunca.
Oysa kalite farkı, Nişantaşı-Mahmutpaşa kadar ortadaydı.Nasıl dengelendi, hatta Olympiakos nasıl daha üstün hale geldi? Çünkü İsmail Kartal “uyumsuz” bir takım sürdü sahaya. Savunmadan oyun kuracak sağlam ayaklı biri olmadığı gibi, bağlantı kuracak orta sahası bile yoktu koca takımın. Zajc’ın oynamasını rakip teknik direktör rica etmiş olmasın sakın!
Resmen Olympiakos’a “piar” yaptı Fenerbahçe. Boyu uzun, baskı yaparken müthiş gedikler verebilen bir tek pasları hızlı rakibini Dzeko’lu, Tadic’li, Szymanski’li, İrfan Can’lı takımın üstüne çıkardı. “İlk yarı Fred yoktu” deseniz, rakibin “Fred’i” Podens de yoktu sahada. Aslında doğru soru “ilk yarı Fred neden yoktu?” olmalı!..
Açık
Tarihi bir Süper Kupa’ydı insanlık tarihini aydınlatan Urfa şehrindeki!.. Milattı. Sadece maç yoktu, her şey vardı. Sahaya çıktığında küfür yiyen U19 gençleri başta olmak üzere herkesin yıprandığı, sadece çimenlerin sağlam çıktığı finalde, Fenerbahçe sahaya karakter koydu… “Oyunun” hakkını verdi, “icabını” yaptı, Kupa’yı kaybetti. Galatasaray ise yöneticisinden topçusuna “üstün” performansıyla çoktan hak etmişti zaten o “kolay” kupayı.*
Lakin kupadan önemlisi, “eylemin” saati gelip çatmadan “getirisinin” ortaya çıkmasıydı!.. TFF seçim kararı aldı!.. 18 Temmuz geçtir. Başta Fenerbahçe, futboldan şikayeti olanlar yakaladıkları ipin ucunu bırakmamalı tarihi öne çekmelidir. Sayın Büyükekşi de bir an önce kurtulsun bu eziyetten, Fenerbahçe de Fenerbahçe’den nefret edenler de!
Peki Fenerbahçe’nin eylemi dört dörtlük müydü?.. Hayır! Utangaç protestoydu bir kere…
Taleplerinizi yaptırımlarınızla destekleyemezseniz, geleceğinizi karşınızdakinin ellerine teslim etmişiniz demektir. Sonunda avucunuzu yalamak kuvvetle muhtemeldir. Kimse çıkarını zedelemek, tıkır tıkır çalışan tezgahını tatil etmek pahasına boyun eğmez size.
Hele, epeydir orman kanunu uygulanan futbol aleminde…
Yaptırımlar da boş tehdit değil, güçlü ve korkutucu olacak. Son nefese kadar geri adım atılmayacak. O zaman blöf mü gerçek mi fark etmez. Anahtar kelime “caymamak”. Zaten yaptırımı yumuşatmak, “pazarlık” demek.
Pazarlık ayrı, mücadele ayrı. Biri uzlaşmacı öteki köktenci.
Yoksa, sahip olduğunuz gücü heba etmekle kalmaz bir çuval “haklılık gerekçenizi” berbat edersiniz.
Almadan verirsiniz!
Büyüklüğünü tarif etmeye rahmetli İslam Çupi’nin muazzam kalemi bile yetmeyen Fenerbahçe ve onun ete kana bürünmüş güncel hali Fenerbahçelinin kıyaslanamaz gücüne rağmen, sadece kulübe çelme takmakla kaldığınız gibi.