Şampiyonluk kazanan birçok sporcunun yaşamında inanılmaz dramlar vardır.
‘Ben, Tonya’ da bize böyle dramatik bir öyküyü anlatıyor. Tonya Harding, daha 4 yaşında iken annesinin elinden tutup kendisini buz pistine götürmesinin, yaşamının en büyük anlamı olacağından habersizdir.
O gün, buz pateninde gelecekteki Amerika şampiyonluğunun ve olimpiyat sporculuğunun ilk günüdür.
Başarı hırsının, hayatını kaydıracak skandallara da yol açtığı ilk gündür. Meşhur üçlü Axel hareketini yapabilen ilk Amerikalı kadın sporcu olarak anılma onurunu hiçbir zaman doyasıya yaşayamaz.
Skandallar, onu suçlu bir kimliğe dönüştürür. En yakın rakibi Nancy Kerrigan’ın
Yönetmen Craig Gillispie, hikâyesini dördüncü duvarı yıkarak yani karakterlerin kameraya konuşmalarıyla tamamlıyor.
Gerçeklik duygusunu ayakta tutan bu belgeselci anlatımı, filmin en önemli parçasına dönüşmüş.
Sinemanın en güzel oyuncularından Margot Robbie, Tonya’da en olgun performansını sunmuş.
Onun sert, yıkılmayan ve kırılgan yönlerini müthiş bir duyarlılıkla oynuyor. Oscar’ı alsın isterim.
En az onun kadar olan diğer oyunculuk gösterisi de annesini canlandıran Allison Janney’den geliyor. Altın Küre sonrası Oscar’ın yardımcı kadın oyuncu dalında en büyük favorisi.
Kaçırılmayacak, üst düzey bir seyirlik.