'Yeşil Rehber-Green Book' ırkçılık ve yolculuk üzerine yapılmış en güzel filmlerden birisi olmaya aday. Yaklaşmakta olan ödül aylarında adından bol miktarda söz ettirecek gibi. En iyi film ödüllerini Toronto ve New York National Board seçiminde kazandı. Yolculuk sineması, insanların birbirini tanıması, yaklaşması veya uzaklaşması üzerine çok öyküye sahiptir. 60’lı yıllarda, virtüöz siyahi piyanist Dr. lakaplı Don Sheryl, ırkçılığıyla bilinen güney eyaletlerine yapacağı konser turnesi için, kendisine şoförlük yapacak İtalyan asıllı Tony ‘Lip’ Vallelonga’yla dolgun bir ücret karşılığı anlaşır. Tony, gece kulübünde fedai olarak çalışan kaba saba her İtalyan gibi ailesine düşkün bir adamdır. Gerektiğinde eli oldukça da ağırdır. Don Sheryl ise o dönem siyahiler üzerine olan ırkçı baskıları, olağanüstü yeteneğiyle sanat alanında yıkmış başarılı bir konser piyanistidir. Sahnede gördüğü saygıyı ne yazık ki, sosyal alanlarda görmekten uzaktır. Konser verdiği salonun restoranında, ten rengi uygun olmadığından yemek yiyemez.
Yönetmen Peter Farrelly’nin, karakterler üzerine yoğunlaştığı anlatımı akışkan ve etkileyici. Farklı dünyaların iki insanı, Chevrolet marka bir arabada buluşuyor. Birisi sürekli sigara içen, çok konuşan, elleriyle direksiyon başında tavuk yiyen halk insanı, diğeri kültürlü, mesafeli, dudaklarından dökülen her kelimeye hâkim, kültürlü, snop sınıfından.. Baştaki karşıtlıklar yolculuk sırasındaki dış olayların da etkisiyle yavaştan çözülüyor, birbirlerini anlamaya, desteklemeye başlıyorlar. Anlatımın nirengi noktası, her iki oyuncunun Viggo Mortensen ve Mahershala Ali’nin omuzlarında. Mortensen kaba saba, bıçkın İtalyanda, kilo almış haliyle kendisinden alışık olmadığımız bir karakter yaratmış. Çok iyi bir performans. Oscar’larda en iyi erkek için ideal aday. Mahershala ise kibarcık, şiddet karşıtı sanatçı kimliğinde duyarlı, akılcı karakterini ustaca yorumlamış.
Yeşil Rehber, o yıllarda zencilerin yemek yiyebilecekleri, konaklayabilecekleri mekânları gösteren bir kitapçık. Eğlendiren zenciye evet, yan masada oturana hayır... İkiyüzlülük, Amerika’nın her daim ürettiği en iyi politika olmuş.
İlginizi bu filmden esirgemeyin, yılın en iyilerinden.
Tek mekânda geçen filmler hep ilgimi çekmiştir. Tek kişinin karakter olduğu bu türde öykünün gerilimi, zeki trükler seyircinin ilgisini ayakta tutar. Anımsayalım, Tom Hardy’nin sürüklediği ‘Locke’ bu türün iyi işlenmiş örneklerindendi. Bir oto yolculuğu sırasında tüm yaşamı telefon konuşmaları üzerinden değişmişti. Danimarka’nın bu yıl Oscar yarışında temsilcisi olan ‘Suçlu’ geçen Sundance Festivali’nde seyirci ödülü kazandı. Sundance’ın seyirci ödülü, Oscar yolunda her zaman anlamlı bir gösterge oldu.
Polis memuru Asger Holm (Jacop Cedergren), narkotik görevi sırasında yaptığı bir hata sonucu mahkemeye verilmiştir. Mahkeme öncesi, 112 acil çağrı servisinde kızağa çekilmiş, gelen çağrılara çözüm üretme durumundadır. Daha en başından bu işin onun ilgisini çekmediği anlaşılıyor. Onun sevdiği görev yeri sokaklardır. Ertesi gün yaşayacağı mahkeme süreci de fazladan sinirlerini germiştir. Ufak tefek birkaç olay çağrısından sonra bir kaçırılma olayı, Asger’in dikkatini çeker. Iben adında bir kadın, kaçırıldığını bildirmektedir ve evdeki çocuğuyla konuşur gibi yapmaktadır.
Öykünün yaşadığı değişimleri sadece telefon konuşmalarından izleyen seyirci, gerilimi Asger’le birlikte yaşıyor, bulmacayı onun gibi çözmeye çalışıyor. Hiç kimse gerçek olaya hâkim değildir. Kameranın, Asger’in içinde bulunduğu psikolojiyi yansıtmadaki mahareti mükemmel. Oyunculuk kalitesi, bu yılın en iyi erkek performansları arasında.