İsveçli yönetmen Roy Andersson’un sinema dili çok farklıdır. Bir başka yönetmenle mukayese edemeyiz, tam anlamıyla nevi şahsına münhasırdır. Anlatımında anlam bütünlüğünü, kısa skeçler tarzı, teatral bir dille insan hallerini anlattığı sekansları, kafamızda birleştirdiğimizde yakalayabiliriz. Esas şaşırtıcı yönü, emsali olmayan görselliğindedir. Minimal mekân ve çevre tasarımı içinde makyajla beyazlatılmış, Zombileri andıran, hareketleri durağan insanların yaşadığı bir dünyayı anlatır. Beyaz yüzleri evrensel bulduğu ve ona bakan herkesi temsil ettiğini düşündüğü için kullandığını söyler. Beyaz sirk palyaçolarına benzerler. Özgün ironisi içinde insanların iletişimsizliğini, yalnızlığını, inanç kaybını, çaresizliğini, empati ve sevgi yoksunluğunu hınzırca işler. Hayat ve zaman durmuş gibidir, yaşam ile ölüm arasındaki sınır muğlaklaşmıştır, insanlar az konuşurlar, insani soğukluk hissedilir. Mekânlarda duvar renkleri soluktur, mobilyalar minimal ve sıradandır, her yerden monotonluk akar. Ülkesi İsveç insanlarının da az konuştuklarını ve hiç gelmeyen yaz aylarını beklediklerini söyler Andersson. Ara sıra ölüler ve canlılar aynı karede karşımıza çıkarlar. Batı uygarlığı onun gözünde cansız, renksiz ve depresiftir. İkinci Dünya Savaşı ve Nazizm sıklıkla geriye döndüğü tarihsel olaylar içinde başta gelir. Kaybeden Alman ordusunun karlar içinde Sibirya Esir Kampı’na yürüyüşü veya dünyayı fethetmek isterken, her şeyi kaybeden Hitler sekansları, son filmi ‘Sonsuzluk Üzerine’de karşımıza çıkan savaş anımsamalarıdır.
Yönetmenle tanışın!
Son 15 yıl içinde ‘Siz Yaşayanlar’, ‘İkinci Kattan Şarkılar’ ve ‘İnsanları Seyreden Güvercin’ üçlemesine eklediği bu son halka, diğerlerinin tamamlayıcısı hüviyetinde. Ana temalar, diğerlerinden çok farklı değil; inanç kaybı, iletişimsizlik, kırılganlık, empati yoksunluğu, şiddet ve uzantısı pişmanlık üzerine odaklanıyor. 1001 Gece Masalları’ndan ve Şehrazad’da olduğu gibi, gökyüzünden insanları seyreden bir kadının anlatısıyla izliyoruz bu insani durumları. Akılda kalacak çok sekans var, 85 dakikalık nispeten kısa süreye karşın. İnancını kaybetmiş rahibin çarmıha gerilme kâbusu, namus cinayeti işlemiş adamın pişmanlığı, otobüste nereye gideceğini bilemeyen adamın yakınması, Hitler’in gökyüzüne doğru ‘Ben ne yapacağım?’ bakışı...
Kuzeyli insanlardan ve yaşamdan yola çıkarak tüm insanlığı içine alan bir çerçeve çiziyor Andersson. Ne kadar canlı gözüksek de içimizdeki soğukluğu kadrajlarına yansıtmayı bu denli başaran bir yönetmenle mutlaka tanışın.