Mart ayında gösterime gireceği bildirilen ‘Hizmetçi’ sonunda Ağustos ortası arzı endam etti. Beni bu yıl, çok katmanlı anlatımıyla en fazla heyecanlandıran filmlerin başında geldi ‘Hizmetçi’...
Güney Koreli yönetmen Park Chan-wook gizem ve gerilim dolu fakat son derece estetik sinematografiyle anlattığı öykü, Galli yazar Sarah Waters’ın Viktorya döneminde geçen ‘Usta Parmak’ romanının otuzlu yılların Kore’sine bir uyarlama.
Farklı sınıftan gelen iki kadını görkemli bir malikânede bir araya getiren öykü, cinsel çekimi ve çeşitli entrikaları, eşi az rastlanır bir kurguyla sunuyor. Leydi Hideko malikânesinde eniştesi Kouzuki tarafından özgürlüğü kısıtlanmış bir şekilde yaşamaktadır. Enişte onun servetinin peşindedir. Hizmetçi olarak işe alınan Sook-hee ise alt sınıftan öksüz, genç bir kadındır. İki kadın arasındaki ilişki, zamanla cinsel bir özgürlüğe koşar.
Wook, filmde kadın bedenini pornografik bir anlayışla sergilediği eleştirilerine karşı çıktı, ‘röntgenci erkek bakışını üretmediğini, aksine yıktığını’ söyledi. Mükemmel sanat yönetimi, set tasarımı, kostümleri ve oyunculuklarıyla dikkat çeken film yılın en iyilerinden...
Hizmetçi
Yönetmen: Park Chan-Wook
Oyuncular: Kim Min-hee, Kim Tae-ri, Jung woo-Ha
Ürkütücü bir gelecek dizisi
Son yıllarda en etkilendiğim yapımlardan birisi küçük ekrandan geldi: ‘The Handmaid’s Tale’... Türkçesiyle ‘Bir Damızlığın Hikâyesi’, Kanadalı yazar Margaret Atwood’un 1985’te yayımlanan romanından uyarlama.
Yakın bir gelecekten ürkütücü, tüyleri diken eden 12 bölümlük bir TV dizisi. Etkileyiciliği, bugünden mümkün gözüken olayları anlatmasından kaynaklanıyor. ABD’de devleti ele geçirmiş Gilead Cumhuriyeti adlı, Hıristiyan kökten dinci bir hükümetin, doğurgan kadınları damızlık olarak kullanması, öykünün en öne çıkan ögesi.
Nükleer savaşlar, salgın virüs hastalıkları derken kadınlar doğurganlıklarını kaybetmiş. Az sayıda genç kadın hâlâ doğurabiliyor Onlar da hükümetin emrinde, sadece üst rütbeli generallerin seks köleleri olarak kullanılıyor.
General kadınları da artık doğurgan değil. Onlar da, İncil kurallarına göre sadece hamile kalmak için yapılan, tek pozisyonlu cinsel birleşmelere yardım ediyorlar. Din hamaseti iktidarın korunması için bir araç. Muhalifler anında sokaklardan evlerden toplanıp asılıyor.
***
Öyküyü doğurgan kölelik adıyla Offred’in gözünden izliyoruz. Elisabeth Moss’un harika bir performansla canlandırdığı ana karakter, vatandaşlık adıyla June, geçmişteki yaşamında kitap editörü olarak çalışmış, kültürlü bir kadın. Kocası öldürülmüş, oğlu ise kaçırılmış. Günün birinde, eli silahlı adamlar çalıştıkları büroyu basıyor ve işlerine son veriliyor.
Distopik bir geleceğin bu gün için, kısmen yaşanan gerçekler olduğunu görmek insanı geriyor.
3. bölümde Atwood’un romandaki en önemli mesajı yer alıyor: “Hiçbir şey aniden başlamaz, derece derece ısınan küvette farkına varmadan haşlanarak ölürsünüz.”
Din iktidarlarının yaratacağı eril hakimiyetin kadın bedenini, nasıl metalaştırdığını hazmı zor karelerle izletiyor dizi. Dizi, geçen hafta ABD’de Televizyon Eleştirmen Birliği ödüllerini drama kategorisinde topladı. Emmy ödüllerinin de en büyük favorisi.