Sportif balıkçılık turnuvası deyince aklınıza ilk ne geliyor? Tekne dolusu tutulmuş
kocaman balıklar ve onları tartıda yarıştıran insanlar mı? Külliyen yanılmaktasınız siz de benim gibi. Bu tarz turnuvaların doğaya ve hayvanlara olan duyarlılığını geçtiğimiz hafta katıldığım MOST Bodrum’da öğrendim. MOST’un açılımı Mediterranean Offshore Sportfishing Tournament. Burada amaç “balık tutmak” değil, “en büyük balığı tutmak”. Her teknenin günlük olarak tartıya tek bir balık koyma hakkı var, yani tek balığı yakalama. Tutulan balıkların tamamına yakını serbest bırakılıyor, bu konuda özelikle duyarlılar. Serbest bıraktığınız balık için de puan kazanıyorsunuz, üstelik de tutulan balıktan yüzde yirmi daha fazla... Büyük balık tutmak tabii ki ayrı zevk. Ola ki çok büyük bir balık tuttunuz ve serbest bırakmayıp tekneye aldınız, sonra onun da büyüğünü buldunuz. İşte o son bulduğunuz en büyük balık geçerli sayılmıyor o zaman. Bu da ekstra bir heyecan yaratıyor ve şöyle diyorlar “Biz, balığı tutma ihtimalini seviyoruz”.
MOST Bodrum’a katılanlar, Yalıkavak Palmarina açıklarından Didim’e kadar uzanan bir alanda bölgede bolca bulunan orkinos ve kılıçbalığı için yarıştılar.
Orkinosla akıl oyunu
Teknede olduğumuz sürece turnuvanın organizatörlerinden Can Özer’den profesyonel balıkçılığa dair ufak dersler de aldık tabii. Mesela büyük balık tutmak niçin zor sizce? Özer’e göre balık o kiloya ulaşana kadar ne badireler atlattı, kaç kez yakalanmanın eşiğinden döndü ve hayatının tecrübesini edindi. Öyle basit bir iki düzenekle bu balıkları tutmak mümkün değil. Yemlerin cinsi hatta şekli, avlanmanın saati, oltanın cinsi... Bunlar hep bir savaş planı titizliğinde hazırlanıyor. Yani orkinosla bildiğiniz akıl oyunu oynanıyor. Turnuvada bu kez (biraz da doğal engellerden dolayı) hedeflendiği gibi 200-250 kiloluk orkinoslar yakalanamadı ama balıkçılardan öğrendiğimiz kadarıyla “Bir gün av eti, on gün taban eti” denirmiş avcılar arasında.
MOST’un amacı Türkiye’de sportif balıkçılığın ekseninde doğa ve çevre bilincini geliştirip yaygınlaştırırken ülkenin denizcilik turizmini geliştirmek. Bu yüzden de turnuvanın uluslararası geçerliliğinin olması için Amerika merkezli IGFA (International Game Fish Association) kriterlerine uygun donanımlı tekneler katılıyor ve yarışma IGFA’nın kuralları çerçevesinde düzenleniyor. Kanada, Amerika ve Avustralya başta olmak üzere dünyada sportif balıkçılığın en yaygın olduğu yerlere baktığımızda bu tarz turnuvalar sportif ve sosyal aktivitenin çok ötesinde, bölgelere ciddi boyutlarda doğrudan ve dolaylı olarak ekonomik katkılar sağlıyor. Turnuva süresince yaşanan heyecan ve hazırlanan etkinliklerle MOST Bodrum, Can Özer’in söylediği üzere bir süre sonra “Balıkçılığın Formula-1’i” olmaya ciddi anlamda aday olacağa benziyor.
Antep yemeklerine avangart dokunuşlar
Durun, hemen ne gerek vardı demeyin. Antep’in o leziz yemeklerinin tabii ki değişime, farklılığa ihtiyacı yok. Fakat her şey Fransız bir şefin Antep’e aşık olmasıyla başladı. Bulgur Festivali etkinliklerine katılmak üzere Gaziantep’e birlikte gittiğimiz Shangri La Bosphorus’un executive chef’i Olivier Pistre’nin Almacı Pazarı’ndaki şaşkın ifadesi, malzemelere büyük bir iştahla saldırışı, ikram edilen her yerde zahter çayı içişi, katmer ustasının yanına koşup hamuru havalara atışı hâlâ gözümün önünde. Antep dönüşünden sonra otelde Antep Yemekleri Günleri yapmak ve üstelik bu yemeklere kendi yorumlarını da katmakla ilgili fikrimi sorduğunda tek cevabım “Çok dikkatli olmalısın” idi. Zira bu kadar derin bir mutfak ancak işin ehli isimlerle birlikte hazırlanıp onların rehberliğinde yorumlanmalıydı. Mutfak Dostları Derneği Başkanı Zeynep Kakınç’ın destekleri, Antep belediyesinin sahiplenici yaklaşımıyla Olivier şehrin en önemli ve emektar şeflerinden Ragıp Güzelbey ve Doğa Çitçi ile bir araya geldi. Bu üç şef günler süren çalışmalar sonucunda nefis bir menü oluşturdular. Menüdeki yemeklerin lezzet bütünlüğünde çok büyük farklar yok. Örneğin öz çorba aynı şekilde pişirilmiş fakat üstüne gezdirilen tereyağında yakılmış pulbiber köpük formuna getirilmiş ve bir de kıtır tarhana yerleştirilmiş. Sunumun bir yemeğe fark katacağı muhakkak. Hele de dünya ligine oynayan bir mutfakta. Bu özel menüyü önümüzdeki iki hafta boyunca Shangri La Bosphorus’ta deneyimleyebilirsiniz.