Karabuğday Polygoneaceae familyasına ait tek yıllık bir bitkidir. Tahıllarla hiçbir akrabalık bağlantısı yoktur. Karabuğday, tahıllarla hem benzerlik hem de farklılık gösteren pseudo-cereal (tahıl benzeri) grubuna mensuptur. Yaygın karabuğday türü (FagopyrumesculentumMoench) ve Tatar karabuğdayı (TartaryBuckwheat-FagopyrumtataricumGaerth) gıda kaynağı olarak en çok üretimi yapılan karabuğday türleridir.
Karabuğday proteinleri albumin ve globulin bakımından zengin iken, glutelin ve prolamin içeriği bakımından fakir olduğundan dolayı glutensiz diyete uygundur. Gluten içermediğinden dolayı çölyak hastaları için mükemmel bir besin kaynağı olan karabuğday lisin ve arginin bakımından zengin olan aminoasit kompozisyonu sebebiyle proteini yüksek biyolojik değere sahiptir. Yapısında rutin ve quercetin adlı antioksidanları bulundurur. Bu antioksidanlar kronik toplardamar yetersizliğinin tedavisinde dikkate alınırlar. Karabuğday tahıllarla hemen hemen aynı oranda nişasta ve lif içeriğine sahiptir, yüksek oranda linoleik asit gibi temel çoklu doymamış yağ asitlerini içerir.
Tahıl grubu diyetin temel besin kaynağı olması nedeniyle çölyak hastalarının besin öğesi ihtiyacını
Hergün kadına şiddeti konuşuyoruz, kadın erkek eşitliği hakkında söylemlerde bulunuyoruz. Şu kadınlar günü vesilesiyle 'durum benim gözümde nasıl?' bunu dile getirmek istiyorum.
Ülke olarak Ata’mızın gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine ulaşmaya çalışırken kadına verdiğimiz değer konusunda sürekli geriye doğru bir gidiş yaşıyoruz. Geçmişten bugüne Türk tarihi göz önünde bulundurulduğunda Türk kadını şu günlerdeki yaşadığı zorlukları hiçbir zaman yaşamamıştır. 2002- 2015 yılları arasında 5406 kadınımız cinayete kurban gitmiştir. Şu an Türkiye’ de yaşayan her 2 kadından biri fiziksel veya cinsel şiddete maruz bırakılıyor. TÜİK verilerine göre ise son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu evlendirildi. Daha zihinsel ve fiziksel gelişimini tamamlayamadan evlendiriliyorlar.
Ülkenin kalkınmasını dillerine pelesenk eden insanlar ise kadının iş hayatına katılımını lüzumsuz buluyor. TÜİK verilerine göre 26 milyon 313 bin kişilik istihdamın sadece 7.7 milyonunu kadınlar oluşturmaktadır. Bu ülkede çalıştırılmayan her kadın kaybedilmiş bir işgücüdür. Çalışan kadın oranı arttıkça boşanmalar arttı diyenler bırakın kadının ekonomik özgürlüğü olsun, eşinin yanında
Şüphesiz bir kadının en güzel sıfatlarından biridir annelik. Bebeğimizin ilk doğduğu andan itibaren büyüme ve gelişiminin yaşına uygun olması için büyük çaba gösteririz. Doğru beslenmesi ise; bu konuda en önemli faktörlerden biridir. İnsanoğluna bahşedilmiş en özel besin anne sütüdür. O yüzden bebeğimizin bütün ihtiyacını karşılayacak yegane besini biraz daha yakından tanımalı ve bilinçli bir şekilde bebeğimizi beslemeliyiz.
Şöyle bir geçmişe gidersek; anne sütü her zaman kutsal olduğuna inanılan bir besindir. Yakut Türkleri’nin inanışına göre analık tanrıçası Ayzıt’ın bebeğine anne sütü damlatarak can vermiştir. Tarihsel yazıtlardan Ebers Papirusu’nda (Eski Mısır M.Ö. 1550) bebek beslenmesinde kullanılacak tek besinin anne sütü olduğu ve bebeğin 3 yaşına kadar anne sütü alması gerektiği vurgulanmıştır.
Anne sütü bebeklerin enerji ve besin ögeleri gereksinimlerinin ilk 6 ayda tamamını, 6-12. ayda yarısını, 13-24 aylar arasında ise üçte birini karşılar. Miktar olarak anne sütünün ilk gün 40-50 mL kadar salgılanmakta, on beşinci günde bu miktarın 700-800 mL’ye çıktığı bilinmektedir. Doğumu takiben salgılanan kolostrum dediğimiz
Artık okul dönemine girdiğimizden dolayı klinikteki hastalarımdan sık sık “okul başladığı için diyete ve egzersize sadık kalamıyoruz, aksatıyoruz” gibi cümleler duymaktayım. Yaz tatillerinde çocukları için diyetisyene başvuran aile sayısı artarken kış döneminde kontrollere gelişlerde çok belirgin bir düşüş oluyor. Gelecek yaz dönemi tekrar başvurulduğunda ise çocuk 20 kg almış olarak geliyor. Abarttığımı düşünmeyin lütfen, çok fazla örnek var bu şekilde başvurularda.
Özellikle geçiş sınavlarından dolayı aileler ve sistem tarafından çocuklara sürekli hareketsiz ve asosyal yaşantı dayatılmakta. Bu konuda söylemek istediğim çok şey var. Ben çocuklarımızı 12 yaşında 80 kg ya da erken ergenlik yüzünden uzayamayan çocuklar olarak görmek istemiyorum. Liseye geçiş sınavı yüzünden masa başına sabitlediğimiz çocuklar için çok üzülüyorum aynı şey üniversiteye hazırlanan gençlerimiz içinde geçerli. Unutmayalım ki, okul ve sınavlar her zaman hayatımızda var olacak. Ama biz bu evrede çocuklarımızın ruhsal ve fiziksel gelişimini doğru bir şekilde seyretmesi için elimizden geleni yapmalıyız.
Öncelikle çocuklarımıza egzersiz alışkanlığı kazandırmaya çalışmakta ısrarlı
Kilolarımızın ritmik olarak artmasına sahip olduğumuz yanlış beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzı neden olabiliyorken aynı zamanda hastalıklar da bu durumu etkilemektedir. Bu nedenle obezite tedavisine multidisipliner yaklaşım çok önemlidir. Bireyin bütün tanıları, kan bulguları diyet için çizilecek yolu belirler. Beslenme tedavisi ile birlikte sahip olduğumuz hastalığın medikal tedavi ve takibi mutlaka yapılmalıdır. Obeziteye bağlı olarak Tip 2 Diyabet, hipertansiyon, yüksek kolesterol düzeyi, kalp hastalıkları, eklem hastalıkları, uyku apnesi, alkol alımına bağlı olmayan yağlı karaciğer gibi bir çok hastalık gelişmektedir. Obezitenin birçok sebebi olabilir ve obezite birçok hastalığın sebebi olabilir ancak bu yazımda benim mercek tuttuğum konu obstrüktif uyku apnesi sendromu oldu. Uyku apnesi ve obezite birbiri içinde döngü halinde olan hastalıklardır. Uyku apneli hastalarda obezitenin birincil risk faktörü olarak görülme oranı % 40’dan fazladır. Vücut ağırlığındaki % 10 artış uyku apnesi riskini 6 kat artırmaktadır.
Tarihçesine bakacak olursak; on dokuzuncu yüzyıl başlarında yaşamış olan Charles Dickens, Obstrüktif Uyku Apnesi Sendromunu o dönemde en iyi tarif
Ülkemizde her yörenin kendine özgü yemekleri, beslenme alışkanlıkları vardır. Düzce’nin Çerkez tavuğundan, Gaziantep’in alinazik kebabından, Uşak’ın ciğerli bulguruna kadar çok geniş bir yelpazedir mutfak kültürü bizde. Hepsinin besleyici olduğu şüphesiz. Ancak bazıları bol bol kalori içerirken içli köfte gibi, bazıları da biz diyetisyenlerin gözbebeği oluyor. İşte tam bu noktada memleketimin güzelim ekşili çorbasından bahsedeceğim sizlere. Bu çorba pazı yaprakları, patlıcan veya semizotuyla yapılır. İçerdiği nohut, kırmızı mercimek sayesinde çok güzel bir bitkisel protein ve fosfor kaynağıdır. Ben yaparken semizotunu tercih ediyorum sağlığa faydalarından dolayı. Size semizotunu bir de bu şekilde yemenizi ısrarla öneriyorum.
Kalp dostu semizotu hakkında neler biliyoruz? Zengin potasyum ve magnezyum içeriğiyle halsizliğe, yorgunluğa iyi geliyor. İdrar söktürücü ve toksin temizleyici olup kabızlığa iyi gelir. Kan basıncı dengeler, kötü kolesterolün düşmesini sağlar. Aynı zamanda güzel bir omega 3 kaynağıdır.
Ekşili çorbamızın malzemeleri ve tarifi:
1 büyük bağ semizotu
1 su bardağı kırmızı mercimek
Kış mevsimi yaklaştıkça sofralarımızın favori ikilisi domates – salatalığın yerini yavaş yavaş yeşil sebzelerimiz alıyor. Kıvırcık, dereotu, roka, maydanoz, mor lahana, brokoli gibi birçok sebze sofralarımız süslüyor. Konuyu biraz daha özelleştirip odak noktamıza dereotunu alalım.
Dereotu Eski Yunan, Roma ve Mısır medeniyetleri tarafından tıbbi bitki olarak kullanılmıştır. Özellikle İran mutfağında büyük bir yer edinmiştir. İran’da ana yemeğe eşlik eden çeşit çeşit pilavlar vardır. Bu pilavlar zerdeçal, tarçın, maydanoz veya dereotu gibi aroma içeren çeşnilerle zengin bir tat skalasına sahiptir. Bu nedenle İran pilavları kokulu olmalarıyla bilinir. Aynı zamanda İran’da halk tedavi edici amaçlı sık sık dereotuna başvurur. Bundan dolayı dereotuyla ilgili araştırmaların çoğu İran laboratuvarlarından çıkmaktadır.
Yüksek miktarda içerdiği uçucu yağlar sayesinde kendine has bir tat ve aroması vardır.Yağ asiti olarak içeriği linoleik ve palmitik asit içerir.Ayrıca vücudumuzda antioksidan etkisi olan beta-karoten, lutein, zeaksantin gibi karotenoidleri içerir.
Yararlarını kısaca sıralayacak olursak;
· Antibakteriyeldir. Hatta bazı çalışmalarda midede ülsere
Sağlıklı bir yaşam için spor yapmaya karar verdiğimizde aklımızda birçok soru işareti oluşmaktadır. Daha önceki yazımda spor yaparken sağlıklı beslenme ilkeleri hakkında bilgiler vermiştim. Bu yazıda ise spor yapan bireylerin en çok merak ettiği soruları cevaplamaya çalışacağım.
Düzenli egzersiz vücuduma katkıları neler?
Oksijen alımı ve kalpten kan akımı hacmini artırır.
Kan basıncını azaltır.
Kalp kasının gücünü arttırır.
Azami oksijen alımında laktat oluşumunu azaltır. Bu da kas yorgunluğunu azaltır.
Egzersiz sırasında serbest yağ asitlerin enerji amacıyla kullanım yeteneğini arttırarak glikojen boşalımını önler.
Metabolizmayı hızlandırır.