Hergün kadına şiddeti konuşuyoruz, kadın erkek eşitliği hakkında söylemlerde bulunuyoruz. Şu kadınlar günü vesilesiyle 'durum benim gözümde nasıl?' bunu dile getirmek istiyorum.
Ülke olarak Ata’mızın gösterdiği muasır medeniyetler seviyesine ulaşmaya çalışırken kadına verdiğimiz değer konusunda sürekli geriye doğru bir gidiş yaşıyoruz. Geçmişten bugüne Türk tarihi göz önünde bulundurulduğunda Türk kadını şu günlerdeki yaşadığı zorlukları hiçbir zaman yaşamamıştır. 2002- 2015 yılları arasında 5406 kadınımız cinayete kurban gitmiştir. Şu an Türkiye’ de yaşayan her 2 kadından biri fiziksel veya cinsel şiddete maruz bırakılıyor. TÜİK verilerine göre ise son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu evlendirildi. Daha zihinsel ve fiziksel gelişimini tamamlayamadan evlendiriliyorlar.
Ülkenin kalkınmasını dillerine pelesenk eden insanlar ise kadının iş hayatına katılımını lüzumsuz buluyor. TÜİK verilerine göre 26 milyon 313 bin kişilik istihdamın sadece 7.7 milyonunu kadınlar oluşturmaktadır. Bu ülkede çalıştırılmayan her kadın kaybedilmiş bir işgücüdür. Çalışan kadın oranı arttıkça boşanmalar arttı diyenler bırakın kadının ekonomik özgürlüğü olsun, eşinin yanında ona katlanmak zorunda olduğu için değil sevdiği için bulunsun. Günümüzde kadını geri planda bırakmak isteyen geniş bir kitle var.
Peki, eskiden öyle miydi?
Türk kadını sosyal ve siyasi hayatta büyük roller üstlenmiştir. Hunlar döneminde kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edilip her alan eşitlik esas alınmıştır. Siyasi ve idari görüşmelerde hatun ve hakan birlikte bulunup emirnamelerinde sadece ‘ Hakan buyuruyor ki’ ifadesi yer alıyorsa geçerliliği kabul edilmezdi. Göktürk tarihine ışık tutan en güzel kaynak olan Orhun kitabelerinde ise yer yer “Hakan ve Hatunun Buyruğu” ifadeleri bulunmaktadır. Bunların hepsi kadının yönetimde söz sahibi olduğunu göstermektedir.
Türk mitolojisine göre kadın kutsal sayılan bir varlıktır. Kadına kutsallık katan töreye göre, dövülmesi, horlanması veya itilip kakılması mümkün değildir ki zaten Türk kültüründe ve destanlarında böyle bir durum göze çarpmamaktadır. Türk destanlarında kadın daima erkeğinin yanındadır. Onların güç ve ilham kaynağıdır.
Askeri alanda geçmişte diğer ulusların kadınları casusluk yaparak yer edinirken bizim kadınlarımız ordu yönetmiş, nişan almış, cephane taşımıştır. Şöyle geçmişin derinliklerine inersek dünyanın ilk kadın hükümdarı Tomris Hatunu’u hatırlarız. Zekası ve gücü ile ne büyük bir otorite. Pers imparatoru Büyük Kiros’a karşı büyük bir zafer kazanmıştır. Yakın geçmişe baktığımızda milli mücadelemizde yine erkeğin yanında zerre şüpheye düşmeden savaşan Üsteğmen Kara Fatma’yı, Cideli Rahime Kaptan’ı, Senem Ayşe’yi, Nene Hatun’u, Nezahet Onbaşını görüyoruz. Günümüzde ise Afrin’de Ceren Özçelik gibi kadın komutanlarımızı görüyoruz; "Bakım kademesinde görevliyim, obüslerin bakımından sorumluyum. Bizler Kara Fatmaların, Nene Hatunların torunlarıyız, vatan aşkı bize onlardan miras kaldı. Bu mesleği yapmak ve bu harekata katılmak benim için bir onur." diyerek duyduğu onuru ifade eden.
Hemcinslerim; kadının metalaştırılmaya, değersizleştirilmeye çalıştırıldığı bu dönemde biz farkımızı ortaya koyalım. “Kadında süslenme ışıkla, bilgiyle, kültürle ve faziletle olur” diyen Ata’mızın yolundan gidelim. Araştıralım, öğrenelim, öğretelim, çalışalım, üretelim, farkedelim, kendimize değer verelim. Bilimde, kültürde, siyasette her alanda çeşitli başarılara imza atalım, Sabiha Gökçen gibi ilklerden olalım.Yeni nesilleri yetiştirirken bilinçli davranıp artık cehaletin ve sığ düşüncelerin türemesine izin vermeyelim. Esen kalın.