Emine Ülker TARHAN
1963 yılında Tarsus’ta dünyaya geldi. 1981-1986 arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yükseköğrenim gördü. Öğrenciliği sırasında sınıf arkadaşı Mehmet Umur Tarhan ile evlendi; bu evlilikten iki çocuk sahibi oldu. Bir süre serbest avukatlık, daha sonra kamu avukatlığı yaptı. 1994’te yargıçlık mesleğine geçti.İslahiye’de başladığı yargıçlığı Türkiye’nin çeşitli yerlerinde sürdürdü. 2001-2011 arasında Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nde tetkik hakimi olarak görev yaptı. Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) kurucu üyesi olan Tarhan, birliğin Genel Sekreterliği ve 15 Kasım 2009-10 Mart 2011 tarihleri arasında başkanlığı görevlerini yürüttü. Emine Ülker Tarhan, milletvekili aday adayı olmak için 2011’de yargıçlık görevinden ve YARSAV başkanlığından istifa etti. 12 Haziran 2011 Seçimleri’nde CHP’den Ankara Milletvekili seçildi. 29 Haziran 2011 tarihinden 26 Haziran 2013’e değin CHP Grup Başkanvekilliği yaptı. Tarhan’ın “Hakaret ve Tehdit Suçları” adında bir kitabı bulunmaktadır.
Hükümet, aleyhine gelişen hukuksal süreçleri kapatabilmek için olağanüstü bir gayret içinde. Kirli eller temizlenmeli, soruşturmalar, kovuşturmalar ivedilikle el değiştirip, aynı Deniz Feneri’nde olduğu gibi “güvenilir” ellere emanet edilmeli. Ama bu kez öyle sadece savcıların elinden dosya alarak, tutuklu yargılamaya muhalif yargıçları itibarsızlaştırıp sürgünlere göndererek değil. Savaş büyük ya bu kez, çok daha büyük bir işe kalkıştılar. Her şeyi göze alıp anayasayı da ihlal eden bir yasayı HSYK teklifini cebir, şiddet eşliğinde komisyondan ite ite geçirmeye çalışmaktalar.
Ancak bu arada soruşturmaların Başbakan’a uzanmasından korkuyorlar. HSYK’yı doğrudan Bakan’a ve dolayısıyla da Başbakan’a bağlayacak yasanın görüşmelerinin uzaması aleyhlerine işliyor.
AMAÇ?HASIL OLDU
Bu nedenle kısa vadede çözüm bulmak için etkili bir yol buldular. HSYK’nın atama ve disiplin işlemleri ile yetkili 1. Dairesi’nin iki üyesini değiştirerek muhtemelen baskın bir hakim savcı kararnamesiyle soruşturmalara müdahale edecekler. Hatta 1. Daire’nin yapısını değiştirmek için yargı camiasında Anayasa Mahkemesi Başkanı’nın İbrahim Okur ve Ahmet Hamsici ile Cumhurbaşkanı’nın ise Bülent Çiçekli ile görüşüp ikna etmeye çalıştığı iddiaları dolaşıyor. Netice itibariyle HSYK 1. Dairesi’nin yapısını değiştirerek şu an için formül bulunmuş görünüyorlar. Hatta, HSYK teklifini geri çekmelerinde şu an bir sakınca yok, çünkü kısa vadede amaç hasıl oldu. Hatta teklifi çektiklerinde anayasaya aykırı bir teklifi çekmiş olmakla, kamuoyunda sureti haktan görünme şansları da var. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacaklar.
Ancak halen komisyonda görüşülüyor olması nedeniyle HSYK yasa taslağına salt hukuk penceresinden bakıp, okumaya çalışmakta fayda var. Ben bu toz duman arasından görmemiz gereken başka şeylere dikkat çekmek istiyorum.
VAHİM SAKATLIK
Bir hukuki işlem yasa, ya da yönetmelik fark etmez; belli unsurları taşımak zorundadır. Hukuk aleminde var olabilmesi için şekil, konu, amaç, sebep ve yetki bakımından hukuka uygun olması gerekir. Aksi halde varlığı tartışmalı hale gelir. Başka bir deyişle işlemin unsurlarının yokluğu o işlemin de hükümsüz olması, yok sayılması (keenlemyekun) sonucunu doğurur. Yoklukla iptal farklı kavramlardır. Yokluk, işlemin başından beri hükümsüz kılınması demektir. Şu ana kadar Anayasa Mahkemesi’nin yokluk konusunda verilmiş bir kararı da yoktur. Ancak bazı kararlarında yokluk konusunda görüşlerini ortaya koymuştur. Örneğin 1992 yılı Bütçe Kanunu’nun Kültür Bakanlığı bölümüne ilişkin açıklamasında “yasama işleminin yok sayılabilmesi için yetki, görev gaspı ya da ağır biçim eksikliği söz konusu olabilir” demiştir. Özetlersek Anayasa Mahkemesi iptalden daha ileri bir tartışma yapabilmek için iptal sebeplerinden daha ağır hukuka aykırılık nedeni aranacağını belirterek bunun yaptırımının “yokluk” olacağına işaret etmiştir.
HSYK teklifine ve önce yetki konusuna bakalım. Teklif, işlemin içerdiği ve dayanması gereken anayasa hükümlerini, yani mahkemelerin bağımsızlığı ve hakim teminatı ilkelerini değiştiriyor. Böylece yasa değiştirmekle yetkili olanlar, yasa değiştirme yöntemini kullanarak tali kurucu iktidara verilen anayasa değiştirme yetkisini gasp ediyorlar. Başka bir deyişle parlamentoda izlenen süreç, yasa değiştirme iradesini aşıp, anayasa hükmünü değiştirerek “yetki” temelinde vahim bir sakatlık yaratıyor.
‘YOK’LUĞUN TESPİTİ
Kamu yararı olması gereken amacın ise gizli bir gündemi olduğu geçici bir maddesinden anlaşılıyor. Bu geçici madde yasanın yürürlüğe girdiği tarihte HSYK kadrolarının derhal boşaltılacağına işaret ediyor. Bu da yasa ile amaçlananın salt siyasi kadrolaşma eliyle soruşturma süreçlerini etkilemek olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Bu aynı zamanda yasama işleminin amacının çarpıtılıp, sakatlandığını da gösteriyor.
Şimdi parlamentonun yetkisi olmadığı bir anayasal alanda yetki kullandığı, yokluğun en ağır biçimi olan yetkisiz işlem yaptığı, işlemin amaç açısından da sakatlık taşıdığı gözetildiğinde, yasanın Cumhurbaşkanı’nın imzalamasından önce Anayasa Mahkemesi’nce yok hükmünde olduğunun tespiti istenebilir mi? Sakat bir yetki ve amaca özgülenerek kurulan bir hukuki işlemin yokluğunun yayınlanmadan tesbiti mümkün müdür?
MAHKEMENİN?GÖREVİ
Bana göre imzalanıp yürürlüğe girmeden “yokluk” tesbiti yapılması mümkündür. Mahkemelerin görevi doğan ihtilaflara, açık ya da örtülü kural ihlallerine karşı bir yorum getirmektir. Anayasa Mahkemesi önüne böyle bir istem geldiği taktirde, toplumu ikna eden bir karar vermek için kafa yormalıdır.
İptali aşan daha ağır nitelikte hukuka aykırılık hallerinde Meclis Genel Kurulu’ndan çıkarak yasalaşan bir metnin yürürlüğe girmesinden önce ne yapılması gerektiğine; bu ülkede uzun süredir hiç bakılmayan bir pencereden, salt hukuk penceresinden bakarak, irdeleme yapmak hukukçuların görevi değil midir?