Avukat Zafer İşeri
Yeni Yargı Reformu Paketinin öngördüğü değişiklileri kısaca incelemek gerekirse ilk olarak en önemli değişikliğin katalog suçlardaki tutuklamalarda ‘somut delile’ dayandırma zorunluluğunun gelecek olduğunu söyleyebiliriz. Halihazırdaki düzenlemeye baktığımızda öncelikle Ceza Muhakemesi Kanu’nun genel uygulamasına göre “Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde, şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilebilir.” Görüldüğü üzere tutuklama kararı verilebilmesi için iki şart vardır. Bunlardan ilki kuvvetli suç şüphesine sebebiyet verecek somut deliller; ikinci ise bir tutuklama nedenidir. Tutuklama nedenleri de kanunda sayılmış olup bunlar şüphelinin delilleri yok etme, kaçma gibi suçun soruşturulmasını engelleyecek türden davranışlar içerinde olma ihtimalidir. Ancak Kanunun devamında bazı suçlar bakımından tutuklama nedeninin varsayılması öngörülmüştür. Kasten öldürme, nitelikli yaralamalar, cinsel suçlar, insanlık onuruna karşı suçlar ve nihayetinde örgüt suçları gibi bir dizi suç olarak sayılan ve uygulamada yaygın olarak ‘katalog suçlar’ olarak ifade edilen bu suçların yelpazesi epey geniştir. Her ne kadar kanunda; bu suçlar söz konusu olduğunda tutuklama nedeninin varsayılması öngörülmüşse de ilk şart olan ‘Kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin varlığı’ hala bir gerekliliktir. Ancak uygulamada bu suçlar ile alakalı şüpheliler bakımından bu şart da es geçilmekte ve soruşturma katalog suçlar nazarında yürütüldüğü takdirde sanki somut delillerin de varsayılabileceği gibi yanlış bir izlenim uyanmaktadır. Yargı reformu paketi ile gelecek olan ‘yeni’ düzenleme bu bakımdan aslında yeni sayılmayabilir. Zaten kanunda tutuklama için her halükârda ‘somut delil’ olmadan tutuklamanın söz konusu olamayacağı ifade edilmiştir. Bunun uygulamaya yönelik bir ‘Kanunun altını çizme’ hamlesi olduğu söylenebilir. Bunun yanında gündemde olan ‘Katalog Suçların’ kapsamının daraltılması, -ciddi bir daralma olması halinde- Özgürlük ve Güvenlik Hakkının iyileştirilmesi bakımından önemli bir adım olabilir.
Türk Ceza Kanunu’nda bazı suçlar bakımından, suçun eşe karşı işlenmesi cezayı arttıran nitelikli hal kabul edilmiştir. Ancak Türk Ceza Kanunun Tanımlara ilişkin 6. Maddesinde ‘eş’ ayrıca tanımlan-madığından; Türk Medeni Kanunu’na ilişkin bir değerlendirme söz konusu olmakta ve bu sebeple de boşanma kararı eş sıfatını sona erdirdiği için bu nitelikli hal boşanmış eş bakımından uygulanma-maktaydı. Yeni düzenlemeyle bu eşe karşı işlenen suçlardaki nitelikli halin uygulanmasında boşanma sonrasının da dahil edilmesi söz konusu olacaktır. Bunun yanında şimdiye kadar suç olarak düzenlenmemiş olan ısrarlı takibin suç olarak düzenlenmesi de gündemde.
Yapılması planlanan değişiklik öbeklerinden bir diğeri ise çocukların korunmasına yönelik olan değişiklikler. Son infaz düzenlemesi ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 16. maddesinin 4. Fıkrasında değişikliğe gidilerek “Hapis cezasının infazı, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş bulunan kadınlar hakkında geri bırakılır.” maddesindeki altı aylık süre bir yıla çıkarılmıştı. Bunun yanında; “0-6 yaş grubunda çocuğu bulunan ve koşullu salıverilmesine iki yıl veya daha az süre kalan kadın hükümlüler için denetimli serbestlik kararı verilebilir.” hükmü ile tanınan ayrıcalık, bazı suçlar haricinde genel olarak dört yıla çıkarılmıştı. Bu düzenleme ile hem bu denetimli serbestlik ayrıcalıklarının genişletilmesi, hem de ek olarak çocukların cezaevi dışındaki yakınlarına tesliminin usulü hakkında kolaylıklar sağlanması gündemde. Bunun dışında suça sürüklenen çocukların soruşturma evrelerinde kendilerini güvende hissetmelerini sağlayacak düzenlemelerin oluşturulmasının yanında; mahkemelerde de hâkim ve savcıların cübbe giymemesi de öngörülen düzenlemeler arasında. Düzenlemeler ile çocukların bu süreçte daha az travmatize olmalarını amaçlamakta.
Duyurulan bir diğer değişiklik ise vergi suçlarına yönelik. Vergi Usul Kanunundaki suçlar bakımından aynı suçun farklı hesap dönemler ve takvim yıllarında işlenmesi halinde bu suçlara zincirleme suç hükümleri uygulanmamakta, bunlar ayrı suçlar olarak cezalandırılmakta idi. Yeni düzenleme ile bu suçlar arasında bir irade birliği olduğu kabul edilerek zincirleme suç hükümlerinin uygulanması yani ceza miktarının azalması öngörülmektedir.