Prof. Dr. Ali KAHRİMAN / (Siyaset Üstü Düşünce Derneği Yönetim Kurulu Başkanı)
Gelişmekte olan ülkelerde ulaştırma politikalarının uygulanması birtakım zorluklarla karşı karşıyadır. Kıt kaynaklar ve sınırlı mali kapasite bağlamında ulaştırma altyapısı yatırımları için finansman tahsisi oldukça zordur. Bu nedenle günümüzde devlet kaynaklarını kullanmaya ve borçlanmaya ek olarak, kamu-özel ortaklıkları aracılığıyla fonlardan yararlanmaya giderek daha fazla önem verilmektedir. Bununla birlikte, bu yöntem, stratejiyi belirleyen kamu sektörü ile fon teminini, yapımını ve işletmeciliğini üstlenecek özel sektör arasında uygun bir koordinasyonu gerektirir. Yenilikçi bir finansman mekanizması ile gerçekleştirilecek bir altyapı yatırımının ardından doğal olarak arazi değer artışları gündeme gelecektir. Bu nedenle alt yapı güzergahındaki mücavir arazilerin üzerindeki mülkiyet haklarının da kamusal yararı öne çıkaracak bir yaklaşımla iyi tanımlanması gerekmektedir. Benzer şekilde kentsel planlama, üretim, sanayileşme, istihdam arazi kullanımı ve ulaşım etkileşimi de çok önemli araçlardandır. Öyle ise ulaştırma altyapı yatırımlarının bu ve benzeri sonuçları yaratacak karakter ve potansiyelle gerçekleştirilmesi olmazsa olmaz koşuldur.
Plansız ve hızlı kentleşme
Sanayileşme-üretim-istihdam-kalkınma için ulaştırma alt yapısı entegrasyonunun farkında olan Cumhuriyetimizin kurucu kadroları; bir yandan sanayileşme süreci başlatırken eş zamanlı olarak da ulaştırma alt yapısı inşasına girişmişlerdir. Onuncu yıl marşımızdaki “demir ağlarla ördük Anayurdu dört baştan” dizeleri bunun önemli bir göstergesidir. Ne yazık ki sonraki dönemlerde plansız ve hızlı kentleşme sonucu bu trend amacına uygun olarak sürdürülememiştir.
Bununla birlikte son yıllarda artarak devam eden ulusal ulaştırma alt yapı inşaat çalışmaları sonucunda; orman, köy, kırsal alan ve turizm amaçlı yollar hariç toplam 70.000 km civarındaki otoyol, devlet yolu, il yolu niteliğindeki karayolu, 13.000 km uzunluğuna ulaşan demiryolu, tamamlanma aşamasında olanlarla birlikte 60 adet havaalanı ve irili ufaklı 180 adet civarındaki liman ile ülkemizin ulaştırma alt yapısı entegre sayılabilecek bir şekilde önemli ölçüde oluşturulmuştur. Üretim-ticaret- tedarik zinciri açısından son derece önemli olan bu olgu elbette memnuniyet vericidir. Ancak kentleşme, üretim, sanayileşmede yerleşim birimi seçimi ve arazi yönetimi konusunda maalesef iç açıcı bir durumda olmadığımız da açık bir gerçekliktir.
Gelinen bu değerli aşamadan itibaren konsantrasyonu çarpık bir şekilde artmış olan kent ve üretim tesislerinin ulusal sınırlarımız içinde dengeli bir şekilde dağıtılarak desantralizasyona gidilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Mevcut ulaşım alt yapımız buna izin verecek hale gelmiştir. Bunun için ise siyaset üstü bir yaklaşım ile orta ve uzun vadeli stratejiler geliştirilmesi kaçınılmazdır. Katma değer yaratma kriteri esas alınarak öncelikli sektör, ürün ve lokasyon seçimi ile bu hayati olgu yönetilmelidir.
Kent içi toplu ulaşım ağı
Ulusal ölçekteki ulaşım ağı ile megapoller başta olmak üzere kent içi toplu ulaşım ağı da kalkınma açısından önemlidir. Endüstri 4 çağı ile birlikte dijital devriminin yaşandığı dünyada hızla devam eden kentleşme süreci bir yandan kırsal sahalarda yaşayan nüfus için bir çekim merkezi oluşturmakta, diğer taraftan hızla artan nüfus dar sahalarda milyonlarca kişinin yaşamasına ortam yaratmaktadır. Kentsel ortaya çıkan nüfus yoğunluğu, bu sahalarda fiziki mekân ve sosyal ortamın organizasyonuna özel önem gösterilmesini zorunlu kılmaktadır. Başta altyapı olmak üzere, konut alanları, hizmet birimleri ve iş alanlarının uyumlu organizasyonunun esas olduğu kentlerde, kent içi ulaşım bu uyumu sağlamada en önemli rollerden birini üstlenmektedir. Kent içi ulaşımda amaç; kullanıcıya, işleticiye ve ülkeye maliyeti en az, ekonomik ve sosyal gelişmeye katkısı yüksek, kent içi gelişimi olumlu etkileyecek, daha iyi bir kent yaşamını yaratacak çağdaş bir sistemin kurulup uygulanması olmalıdır.
-Yarın devam edecek-