İsmail Özcan kimdir?
İsmail Özcan, Kastamonu’da doğdu. 1970 yılında İlahiyat fakültesinden mezun oldu ve din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olarak göreve başladı. İstanbul’un resmi ve özel ortaöğretim kurumlarında 41 yıl fiilen öğretmenlik yaptıktan sonra emekli oldu. 1980-2000 yılları arasında 8 yıl Milliyet ’e, 5 yıl Posta ’ya, 3 yıl da Sabah ’a Ramazan yazıları yazdı. 1991’de kupon karşılığı verilmek üzere Milliyet’e 400 sayfalık bir İslam Ansiklopedisi hazırladı. Sabah ve Günaydın gazetelerine de bir düzine kitap ilaveleri hazırladı. Şimdilerde Yeni Şafak, Radikal, Star ve Taraf gazetelerinde ara ara yazılar yazmakta ve kitap çalışmalarına devam etmektedir.
Bilindiği gibi Mart ayının son pazartesi günü ile başlayan hafta Türkiye’de her yıl “Kütüphane Haftası” olarak değerlendirilmektedir. Bu yıl 51.si değerlendirilecek olan bu haftanın artık yarım yüzyılı aşmış bir geçmişi bulunmaktadır. Yazımızda, bu hafta dolayısıyla toplumumuzun kitap, gazete, yazılı ve basılı şeylerle ilgisi üzerinde duracağız.
Günümüz Türk toplumu okuma ve yazmayla yakından ilgilene n, öncelikleri arasında okumaya yazmaya da yer veren bir toplum değil ve geçmişte de böyle bir toplum hiç olmadı. Kitap, gazete, yazılı ve basılı şeyler bu toplumun ilgi alanlarının en sonuncusunun bile kapsamına girmedi. İnsanımızın hevesleri ve hobileri arasında okumak, yazmak eylemi yer almadı. Hilmi Yavuz’un, “Türkiye’de nitelikli okurun sayısı beş bini geçmez!” sözü biraz abartılı bulunabilir; ama 77 milyon nüfuslu ülkemizde nitelikli ve bilinçli okur sayısının birkaç on bini çok fazla geçmeyeceği de bir gerçektir. Televizyon dizilerini izlemeye cömertçe zaman harcayan insanlar kitap okumak için hiç vakit bulamadıklarını söyleyebiliyorlar. Bugün yüksek öğrenim görmüş gençlerimiz arasında bile üç tane romanı tam olarak okumuş olanların sayısı son derece sınırlıdır. Bu yüzdendir ki ülkemizde gazete, dergi ve kitap tirajları uygar ülkedekilerle karşılaştırılamayacak ölçüde düşüktür ve ilgililer nazarında daima şikâyet konusudur. Nüfusu bizden çok daha az Batılı ülkelerde tirajı milyonu aşan birkaç gazete varken bizde gerçek satış rakamı milyonu aşan tek bir gazete bulunmamaktadır. 77 milyon nüfuslu ülkemizde günlük gazetelerin toplam tirajı 5 milyonu bulmamaktadır . Ülkemizde 17 kişiye bir gazete düşmektedir. Birçok gelişmiş ülkede her birey günde bir veya daha fazla gazete okumaktadır . Bizde haftalık, aylık dergilerin tirajları ortalama 2 ilâ 5 bin, kitapların ise 2-3 bin civarındadır.
İhtiyaç listesinde 235.
Kitap, bir Türk’ün ihtiyaç listesinin 235. sırasında yer almaktadır. İngiltere ve Fransa’da toplumun % 21’i, Japonya’da % 14’ü, ABD’de % 12’si düzenli kitap okumaktadır. Türkiye’de bu oran on binde 1’dir. İsveç, Norveç, İngiltere, Fransa gibi Avrupa ülkelerinde her vatandaşa yılda ortalama 10 kitap, ülkemizde 6 kişiye bir kitap düşmektedir. Bir Alman yılda kitap için 120 dolar harcıyor. Bir Türk’ün kitaba verdiği para ise 50 senti bulmuyor.
Bugün üniversite eğitimi almış ve aktif yaşamın içinde bulunan vatandaşlarımızın % 90’dan fazlası, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının Refik Halit Karay, Reşat Nuri Güntekin, Falih Rıfkı Atay, Sabahattin Ali, Peyami Safa, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi daha yaşarken klasik olmuş büyük yazarlarının tek bir kitabını bile okumamıştır. Yine üniversite eğitimi almış, bir meslek sahibi olmuş insanımızın en az % 95’inin ana dilini doğru kullanmak adına bir sözlüğe, bir yazım kılavuzuna bakma alışkanlığı yoktur. Tam da bu nedenle yüksek öğrenim görmüş gençlerimizin herhangi bir konuda yazdığı birkaç cümlelik bir yazıda bile onlarca yazım, noktalama ve ifade yanlışı bulunmaktadır.
Herhangi bir dili yanlış yapmadan kullanabilmek için yeterli bir dil bilgisinin yanında o dilde yazılmış ve genel kabul görmüş önemli eserleri de sindire sindire okumuş olmak gereklidir.
Medeniyet demektir
İnsanoğlunun kurduğu bütün medeniyetlerde kitaplar başrolü oynamıştır. Hiçbir buluş, hiçbir icat insanoğlunun ufuklarını aydınlatmakta kitap kadar etkili olmamıştır. İnsan, insanlık yolunda en büyük adımı yazıyı bulmakla, ikinci en büyük adımı da ilmi kitaplaştırmakla atmıştır.
Kitap medeniyet demektir. Kitap aydınlık demektir. Stefan Zweig, kitabın mukayese edilemez aydınlatıcılığını, “Henüz hiçbir elektrikli ışık kaynağı incecik bir kitabınki kadar parlak bir aydınlık yaratamamıştır.” sözüyle çok güzel anlatmıştır. Kitap rehberdir, doğru yol kılavuzudur. Muhsin Ertuğrul kitabın bu rolünü şöyle ifade etmiştir: “Tanrı, insanların katılığına, kötülüğüne, sevgisizliğine, yüzsüzlüğüne küsüp yeryüzünden çekilince, insanlıklarını temelli unutmasınlar diye kitabı miras bıraktı.”
Kitap düşmanlığı medeniyet düşmanlığının zirvesidir. Kitaptan korkmak bu nedenle kitapları toplayıp yakmak veya başka türlü yok etmek şeklinde ortaya çıkan kitap düşmanlığı, istisnasız her devirde ilkelliğin, çağ dışılığın, karanlığın simgesi olmuştur. Tarihteki istisnasız bütün aydınlık devirler; düşünmenin, yazmanın, kitabın özgür olduğu; bunlara saygı duyulduğu devirlerdir. Sabahattin Eyüboğlu’nun deyimiyle, “Kitap bir zehir bile olsa panzehiri yine bir kitaptır.” O nu yasaklamak veya yok etmek değil!