Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

ALPER TAŞ

Alper Taş, 1967’de Rize’nin Pazar ilçesinde doğdu. Lise 2’ye kadar Pazar İmam Hatip Lise’sinde okuduğu için “imam hatipli devrimci” olarak tanındı. Lisenin ardından şimdiki adı İletişim Fakültesi olan İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. Gençlik yıllarından itibaren siyasetin içinde olan Taş, Özgürlük ve Demokrasi Partisi’nin (ÖDP) kuruluşunda yer aldı. Taş, ÖDP’de Beykoz İlçe Yöneticiliği, İstanbul İl Yöneticiliği, İstanbul İl Başkanlığı, Parti Meclisi Üyeliği ve Genel Başkan Yardımcılığı görevlerini yürüttü. 2007’de genel başkanlığa aday olan Taş, Ufuk Uras karşısında kaybetti. 2009 yılında ise genel başkanlığa seçildi. Taş, 2012 yılından bu yana da eş genel başkanlık görevini yürütüyor.

Haberin Devamı


Yunanistan’da Syriza ile bir tarihsel dönem başladı. Ama bu dönem seçimden önce 2008’den bugüne devam eden halk direnişleri ile başlamıştı. Syriza, bu direnişlerin ve halkın alternatif arayışının ifadesi oldu.
Yunanistan halkı, Avrupa-IMF tahakkümünü reddetti. Krizin faturasını ödemeyi kabul etmedi. Syriza ile yeni bir seçenek yaratmak için iradesini ortaya koydu. Bu irade Yunanistan için olduğu kadar Avrupa’nın geleceği için de bir iradedir.
Avrupa krizle birlikte parçalandı. Almanya’nın liderliğinde yeniden yapılanmaya çalışılıyor. Bu yeniden yapılanma krizin yükünü emekçi sınıfların üzerine yıkmaya dayanıyor. Neoliberal sömürü daha yoğun bir baskı altında emekçilere kabul ettirilmeye çalışıyor. Syriza ile birlikte emekçiler bu cendereden çıkabileceğine yönelik bir umut ve cesaret kazandı. Bu dalganın İspanya’da Podemos’la birlikte süreceği de görülüyor. Bu da Avrupa’da sermayeye karşı emeğin mücadelesinin yaygınlaşarak gelişeceğini gösteriyor.
***
Syriza’nın başarısının ardından, ülkemizde de solun nasıl başaracağı doğal olarak tartışma konusu oldu. İnsanların Syriza’ya bakarak umutlanması, ülkemizdeki sol arayışın bir ifadesi olarak görülmeli. Sol bu arayışa yanıt verebilirse Syriza’nın başardığını başarması imkansız değildir.
Syriza, birleşik bir Parti. Yunanistan’ın tarihsel sol birikimi ile birlikte isyanın ardından gelişen direnme dinamiklerini de içeren bir koalisyon. Basitçe bir seçim ittifakı da değil. Toplumsal bir direniş mücadelesinin bir parçası. Zaten Syriza’nın iktidarda başarılı olabilmesi de toplumsal zeminlerdeki bu direnme dinamikleriyle bağlarını koruyarak, toplumsal bir seferberlikle yeni bir ülke kurma mücadelesini geliştirmesinden geçiyor.
Ülkemizde de çok önemli bir direnme potansiyeli var. Haziran direnişi bunun en güzel ifadesiydi. Ancak, haziranın ardından bu direniş örgütlü biçimde sürdürülemedi. Hemen ardından gelen seçimler bağlamında baktığımız da bu imkan kullanılamadı. 30 Mart yerel seçimlerinde direnişin dayandığı felsefeye de bağlı olarak, yerel meclislerle ortak bir seçenek oluşturulabilirdi. Yine Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de meclislere dayanan bir birleşik zemin inşa etmek mümkündü. Ancak bunlar başarılamadı.
Bu anlamda bugün ‘Birleşik Haziran Hareketi’, muhalefet hareketlerinin, direnme dinamiklerini ve siyasal yapıların, bireylerin farklılıklarıyla birlikte mücadele edebilecekleri bir zemin oluşturuyor. Haziran Hareketi, halkın direnme eğilimlerini örgütlü hale getirmeye ve birleştirmeye yöneliyor. Aynı zamanda siyasetin merkezini de değiştirmeye çalışıyor. Gezi’de olduğu gibi, Meclisler aracılığıyla sıradan insanların kendi söz ve eylemine dayanıyor. Ülkenin her yerinde kurmaya çalıştığı halk Meclisleri aracılığıyla ülkemizin mezhepçi faşizme doğru sürüklenmesine karşı birleşik bir direnişi örgütlemeye çalışıyor. Bu anlamda Haziran Hareketi, ülkemizin yeniden kuruluşunun da mevzilerini oluşturuyor. Bunu geliştirdiğimiz oranda başarmamız da mümkün olabilecek. Seçimlerin ötesinde ülkemizin devrimci demokratik değişiminin yolu Haziran Hareketi’nin açtığı bu mecranın güçlenmesinden geçiyor.
***
Seçimlere baktığımızda gerçek çözümün halkın örgütlü gücünün geliştirilmesinde olduğunu bir kez daha vurgulamakta fayda var. Haziran, böyle bir iddianın muhatabı. (Haziran Hareketi Meclisleri aracılığıyla seçim konusunu da tartışarak önümüzdeki günlerde bir karar verecek.)
Seçimler geniş kitleler nezdinde AKP’nin geriletilmesi noktasında önemli bir uğrak. Burada da bir seçenek oluşturma imkanı var mı, sorusu doğal olarak gündeme geliyor.
Her şeyden önce, haziranca bir siyasetin izlenmesi gerekiyor. Bundan kastımız, tüm ilerici-demokrat güçlerin kendileri için değil ülkenin geleceği ve halk için sorumluluk üstlenmesidir. İlerici-demokrat güçlerin AKP karşısında dayanışmacı ilişkiler geliştirmesidir. Birlikte mücadelenin tek yolu seçimlerde ittifak yapmak değildir. Asıl önemli olan birbirinin iradesine de saygı göstererek birlikte ve dayanışma içinde mücadele edebilmektir.
***
Sandıkta AKP’yi geriletecek seçeneğe gelince pek çok yerde de ifade ettiğimiz gibi CHP’den HDP ve sosyalistlere uzanan bir birliktelikle bu sağlanabilir. Bunun gerçekçi olup olmadığı tartışılıyor. Ama bu yanlış bir tartışma. Gerçekleşme olasılığı üzerinden değil, doğru olup olmadığı üzerinden değerlendirme yapmak gerekir. Kuşkusuz ki bu yapılar arasındaki farklılıklar hepimizin malumu. Farklı tartışmalar yapmak da mümkün. Ancak bunların ötesinde bu öneri hep birlikte sorumluluk üstlenmeye bir çağrı olarak görülmeli. Bu çağrı basitçe ve bugünkü konumları ya bu kesimlerin bir araya gelmesi olarak görülmemeli. Herkesin kendi konumunu aşarak eşitliği, özgürlüğü, laikliği, anti-emperyalizmi, doğayla uyumu, halkçı-kamucu bir ekonomiyi temel alan Türkiye’nin yeniden kuruluş programı etrafında bir araya geliş olarak görülmeli. Sağa yanaşmış Türkiye’de topluma nefes aldırabilecek sol bir seçenek sandıkta böyle oluşturabilir.