BİLGAY DUMAN- Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin 21-22 Mart’ta Türkiye’ye yaptığı ziyaret sonrası, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni “İpek Yolu” diye nitelenen “Kalkınma Yolu Projesi” ile yeni bir heyecan doğmuştu. Ancak 5 Nisan’da Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı açıklamayla, Türkiye’nin Irak’ın Süleymaniye kentine yönelik uluslararası uçuşlara 3 Temmuz’a kadar hava sahasını kapattığı, Türkiye’den Süleymaniye’ye uçuşların durduğu ilan edildi. 10 gün içerisinde birbiriyle zıtlık taşıyan iki gelişmenin yaşanması dikkat çekici oldu.
Ancak Ankara’nın Süleymaniye konusunda rahatsızlığı yeni değil, hatta Türkiye’nin hafızasında Süleymaniye konusunda olumsuz bir imaj var. Süleymaniye, 4 Temmuz 2003’te, ABD askerlerince 11 Türk askerinin başına çuval geçirildiği olayla Türk kamuoyunun hafızalarında yer alırken, özellikle Milli İstihbarat Teşkilatı yetkilileri ve Türk vatandaşlarının terör örgütü PKK tarafından alıkonulduğu olaylarla biliniyor. Tabii bu olaylar tesadüf değil. Bugün de terör örgütü PKK’nın en rahat alan bulduğu Irak şehri Süleymaniye. Peki neden Süleymaniye?
Bölünme ve KYB’nin etkisi
Bugün Süleymaniye her ne kadar Irak’ın bir şehri ve Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) kontrol alanında bir vilayet olsa da, ana aktör, Ekim 2017’de hayatını kaybeden Irak Kürt siyasetinin en önemli isimlerinden Celal Talabani’nin kurucusu olduğu Kürdistan Yurtseverler Birliği yani KYB.
1991’deki Körfez Krizi’nin ardından, Irak’ın kuzeyi ve güneyinde uçuşa yasak bölge oluşturulmasıyla, kuzeyde Kürtler tarafından (KDP ve KYB) bir de facto fiili yönetim oluşturuldu. Hatta bu yönetim, 1992’de seçim yaptı ve parlamento kurdu. Mesut Barzani liderliğindeki KDP ve Celal Talabani liderliğindeki KYB’nin eşit paylaşıma sahip olduğu fiili yönetimde sonra başlayan anlaşmazlıklar, iki parti arasında çatışmaya dönüştü. Fiili yönetim Duhok ve Erbil’de KDP’nin (Sarı bölge), Süleymaniye’de ise KYB’nin (Yeşil bölge) kontrolü olacak şekilde ikiye bölündü. İki parti de kendi yönetimsel yapılarını oluşturup, ayrı silahlı güç bile kurdu. Nitekim bu durum, 2003’e kadar fiili biçimde sürerken, 2003’te ABD’nin işgaliyle birlikte Iraklı Kürtler için yeni bir süreç başlamış oldu.
2005 anayasasıyla ülkenin kuzeyindeki fiili yönetim, “IKBY” adıyla resmi ve hukuki statü kazanarak Irak’taki tek federe bölge oldu. Bu federatif yapılanma içerisinde KDP ve KYB’nin yanı sıra diğer Kürt partiler, seçimlerle birlikte ortak bir yönetim oluşturmaya çalıştıysa da istikrarlı yapı kurulamadı. Her ne kadar bugün 90’larda olduğu gibi tam olarak ikiye bölünmüş bir yapı olmasa da, fiili bölünmüşlüğün sürdüğünü söylemek yanlış olmaz.
Bu bölünmüşlükte, IKBY’deki iktidar mücadelesi olduğu kadar, ideolojik ve siyasal öncelikler de belirleyici konumda. Zira Celal Talabani’nin KDP’den ayrılıp, kayınpederi İbrahim Ahmed’le 1970’lerde KYB’yi kurması, siyasi ve ideolojik farklılıkların yansıması olarak da okunabilir. KYB’nin, sosyalist enternasyonal gelenekten geldiği, seküler ve modernist olduğu söylenebilir. Siyasal ideoloji bakımından terör örgütünün de Marksist-Leninst düşünceyle çıktığı düşünüldüğünde, ideolojik yakınlıktan bahsetmek mümkün. PKK’nın Beka Vadisi’nden çıktıktan sonra kendisine üs edindiği Kandil coğrafyasının, Süleymaniye’ye yakınlığı da unutulmamalı. KDP’nin, PKK ve KYB için ortak rakip/düşman olması, hedef birliği de yaratıyor.
KDP – KYB dengesi
IKBY’deki iç siyasi yapı, KDP-KYB dengesi üzerine kurulu. Ancak Celal Talabani’nin hayatını kaybetmesinden sonra KYB’deki liderlik mücadelesi, 2017’deki referandum süreci ve sonrasında yaşananlar, IKBY’deki KDP – KYB dengesini bozmuş görünüyor. Bu durum, Bafel Talabani’nin liderlik süreciyle daha derinleşti.
Bafel Talabani, KYB başkanlığına gelmeden önce istihbarat biriminin başkanlığını yürütüyordu. Zira Talabani, KYB başkanlığını da bir istihbaratçı gibi yürütüyor. Nitekim parti başkanı olunca Süleymaniye içerisinde Bafel Talabani’nin mafyalaştığına yönelik iddialar var. Bu durum, IKBY’nin yönetimsel yapısına da sıçradı. IKBY’de yaşanan siyasi süikastler, hafızalardaki yerini koruyor.
Mevcut durum itibariyle Başbakan Yardımcısı olan KYB’li Kubat Talabani, Erbil’de kendini güvende hissetmediğini söyleyip geçin Ekim ayından bu yana kabine toplantılarını boykot ediyor. Tabii bu boykota diğer KYB’li bakanlar da katılıyor. Her ne kadar Kubat Talabani ılımlı duruşuyla dengeli bir siyaset yürütmeye çalışsa da, “ele avuca sığmaz” kardeşi Bafel’in attığı adımların da sorumluluğundan kaçıyor gibi.
Bafel Talabani ve Suriye
Bafel Talabani son dönemde Irak ve Kürt siyasetinin en fazla anılan isimlerinden biri. Önce KYB içi liderlik mücadelesinde kuzeni Lahur Şeyh Cengi ile yaşadığı çatışmalarla gündeme gelen Talabani, Bağdat’la kurduğu ilişkiler ve Suriye Kürtleri konusundaki adımlarıyla ön plana çıktı.
PKK’yla iltisaklı YPG/SDG yapılanması ile sıkı iş birliğine gitmesi, Suriye’nin kuzeyine ziyaretler düzenleyip açıkça desteğini ifade etmesi dikkat çekti. Hatta Bafel Talabani’nin, desteğini ileri götürüp, Süleymaniye ile Kerkük arasında YPG’nin anti terör birimi (YAT) olarak ifade edilen yapının elemanlarını eğitmek için 3 kamp oluşturduğu söyleniyor. Nitekim geçtiğimiz günlerde Duhok’ta yaşanan helikopter kazası, bu iş birliğinin somut kanıtı oldu. Kazada Süleymaniye’den Suriye’ye uçan helikopterde bulunan ve içerisinde PKK’lı üst düzey yöneticilerin olduğu bilinen 7 kişi hayatını kaybetmişti. Kaza, gizemini korusa da, KYB’nin PKK’ya açık desteğini gözler önüne sermiş oldu.
Bu yüzden Türkiye’nin Süleymaniye uçuşlarına ilişkin tutumu, doğrudan ne Irak ne de IKBY ile ilgili. Açık biçimde KYB’ye verilen mesaj... Artık Bafel Talabani’nin attığı adımlar, sadece Kürt iç siyaseti ya da Bağdat – Erbil dengelerini değil, bölgesel denge ve iş birliğini de bozuyor. Ancak şahısların kişisel hırs ve tasarruflarının yanı sıra başka ülkelerin tahakkümünün istikrar ve işbirliği imkanlarını baltalamasına izin verilmemeli.