Bilgay Duman - bilgay.duman@gmail.com Tarihi süreç içerisinde uluslararası siyasetin en sıcak bölgesi olma konumu elinden bırakmayan Ortadoğu, Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı işgal girişimini "kıskanmış" gibi görünüyor. Bir süredir İbrahim Anlaşmaları sonucu İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn arasında başlayan, daha sonra Ortadoğu’daki diğer sorunlu devletlere sıçrayan normalleşme sürecini sekteye uğratabilecek gelişmeler yaşanıyor.
İran’ın, Irak’ın Erbil vilayetinde "İsrail’in gizli istihbarat üssü" olduğunu iddia ettiği bölgeye düzenlediği balistik füze saldırısının ardından, son 10 günde İsrail’de yaşanan 3 saldırıda 11 kişinin hayatını kaybetmesi, Ortadoğu’da tansiyonu yükseltti. Saldırılardan birinin terör örgütü DAEŞ iltisaklı bir Filistinli tarafından düzenlenmesi, diğerini de doğrudan DAEŞ'in üstlenmesi de dikkat çekti. Bu saldırı, 2017’den bu yana DAEŞ tarafından gerçekleştirilen ilk saldırı olarak kayıtlara geçti. Söz konusu saldırılar sonrası İsrail, Mayıs 2021’den bu yana alarm seviyesini "en yüksek" düzeye çıkarttı. Nitekim 2021’in Ramazan'a denk gelen Mayıs ayında, İsrail ile Hamas arasında 11 gün süren bir savaş yaşanmıştı.
Kritik Ramazan
Bu süreç Ramazan ayının Ortadoğu için "hareketli" geçeceğinin göstergesi. Müslümanlar için "11 ayın sultanı, aylardan en hayırlısı" olan Hicri "ramazan ayının" denk geldiği Miladi Nisan ayı, İsrail ve Yahudiler için de önemli bir tarih. Zira Yahudilerin, Mısır topraklarındaki kölelikten kurtulmasının kutlandığı Pesah (Hamursuz) Bayramı, Nisan ayının 15’ine denk geliyor ve her yıl yaklaşık 1 hafta kutlamalar yapılıyor. Bu sırada radikal Yahudiler, Mescid-i Aksa’ya giderek dua ediyor, Yahudi din adamları "Hahamları" kutsama törenleri yapılıyor.
Bununla birlikte son dönemde Mescid-i Aksa’ya yönelik ihlaller de "devlet kontrolünde" artıyor. Nitekim Filistin Vakıflar ve Dini İşler Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, sadece 2022’nin Şubat ayında Mescid-i Aksa’ya yönelik 20 ihlal gerçekleştiği, işgal altındaki Batı Şeria'nın El Halil kentinde bulunan Harem-i İbrahim Camii'nde 43 vakitte ezan okunmasının engellendiği açıklandı. Bu durumun, Müslümanlar ve Yahudileri Ramazan ayında tekrar karşı karşıya getirmesi işten bile değil.
Bu noktada DAEŞ saldırılarının Ramazan'ın hemen öncesinde yapılmış olması da gerginliği artırıcı bir faktör. Hamas ve İslami Cihad örgütlerinin, bu saldırıları, İsrail’in yaptıklarına karşı "meşru bir hak" ve “kahramanca bir saldırı” olarak nitelendirmesi de İsrail’in "güvenlik hassasiyetlerini" derinleştiriyor. Nitekim saldırılardan sonra İsrail Başbakanı Benett’in "Bir Arap terörüyle karşı karşıyayız..." açıklaması dikkat çekici. Bu açıklama, İsrail açısından "hedef çemberinin" genişlemesi anlamına da gelebilir. İsrail’in özellikle İran tehdidi karşısında bir süredir devam ettirdiği müdahil pozisyonu da düşünüldüğünde, bu saldırılar, yeni bir savaşa kapı aralayabilir. Zira İsrail, yaptığı müdahalelerde orantısız güç kullanırken, son 10 günde gerçekleştirilen saldırıların ardından askeri gücünde yeni bir planlamaya gitmiş durumda.
Normalleşme süreci
İsrail’in olası yeni askeri hamlesinin geniş çaplı çatışmaya dönüşmesi hatta İsrail - Filistin sınırlarını aşması söz konusu olabilir. Zira daha önce İsrail’in çevreden (Suriye ve Lübnan) gelebilecek İran tehdidine karşı hazırlık yaptığı da konuşuluyordu. 28 Mart’ta İsrail’de düzenlenen ve İsrail, ABD, Mısır, BAE, Fas ile Bahreyn'in dışişleri bakanlarını bir araya getiren Negev Zirvesi sonrasında İsrailli yetkililerin İran tehdidine vurgu yapan açıklamaları da bu noktada anlam kazanıyor.
Bilindiği gibi İran, Suriye’deki varlığının yanı sıra milis gruplar gibi vekil unsurlar üzerinden de hareket ediyor. Son dönemde Yemen’deki İran destekli Husilerin Suudi Arabistan ve BAE’deki saldırıları, bu anlamda ön plana çıkıyor. Ayrıca İran’ın desteklediği Lübnan Hizbullahı da İsrail açısından önemli bir tehdit unsuru. 2006’daki Hizbullah - İsrail savaşı halen akıllarda. 2006'yla karşılaştırıldığında, Hizbullah’ın silah kapasitesini 6 kat artırdığı, bir kısmı hassas vuruş kapasitesine sahip 130 binlik bir füze envanterine ulaştığı söyleniyor. Bu noktada İsrail’in geniş çaplı bir planlamayla risk tanımlamalarını genişletmesi ve farklı coğrafyalarda askeri müdahalelerde bulunması, kapsamlı bir çatışma dinamiği ortaya çıkarabilir. Bu durumda Ortadoğu’daki normalleşme çabalarının da baltalanması söz konusu olabilir.