Dünyayı titreten, panikleten; bütün ülkeleri, bütün toplumları akıldan geçmeyen birçok sorun ve sürprizle karşı karşıya bırakan koronavirüs salgını/pandemisi dolayısıyla dua evrensel bir önem kazandı. Avrupa’da, Amerika’da başta mabetler olmak üzere diğer bazı yer ve mekânlarda bütün dinler adına, insanlığın bütününün iyiliği için toplu dua ayinlerine başvuruldu ve bu devam ediyor. Bir virüs, insanlığın birçok alanda ezberlerini bozdu; maddenin, gücün, zenginliğin her zaman, her durumda yeterli olmadığı ve olmayabileceği bilincini uyandırdı. Bu yüzden üstün bir güce sığınmak ve yüzyılların tecrübesiyle bilindiği üzere psikolojik bir rahatlama elde etmek ihtiyacıyla Tanrı’ya, ‘Yaratıcı Kudret’e yönelme eğilimi ortaya çıktı. Söz konusu dualar da bu nedenle gündeme geldi. Her dinde ve özellikle ilahi (tanrısal) dinlerde dua ile ilgili esaslar, kurallar, incelikler bulunuyor. Biz de buradan hareketle bu yazıda Müslümanlık özelinde duanın mahiyetini ele almak istedik.
Dua, sözlükte “çağırmak”, “yalvarmak” demektir. Din terimi olarak dua, “sahip olmak istediğimiz, ama gücümüzü aşan bir iyilik ve nimete bizi kavuşturması veya önlemek elimizde olmayan kötülük ve beladan bizi koruması için Allah’a yalvarmak, ondan yardım istemek” anlamına gelmektedir. İnanan insan için dua bir ihtiyaç, ruhsal ve fiziksel bir rahatlama ve manevi tatmindir. İnsanın arzu ve istekleri çoktur. Bunlardan kimini kendi gücü ve çabasıyla gerçekleştirebilir, bazı amaçlarına kendi iradesiyle ulaşabilir. Fakat kendi güç ve iradesiyle her arzusunu gerçekleştirmesi, her amacına ulaşması mümkün değildir. Yine, sınırlı güç ve iradesi insanı her zaman, her mekânda kendine yönelik tehdit ve tehlikelerden korumaya da yetmez. İşte dua; gücü, irade ve yeteneği sınırlı olan insanın güç ve kudreti sınırsız olana sığınması; güçsüzlüğünün, çaresizliğinin telafisini ondan beklemesidir.
Müslümanlıkta duanın önemi büyüktür. Dua etmemizi, duaya başvurmamızı, kendisinden istekte bulunmamızı Allah Teâlâ emrediyor. “Bana dua edin size karşılık vereyim (duanızı kabul edeyim)” (Kur’an, Mü’min s.60) bu anlamdaki ayetlerden biridir. Peygamberimiz, duanın önemi ve değeriyle ilgili çok güzel sözler söylemiştir: “Dua, ibadetlerin özüdür”, “Dua, dinin direği, göklerin ve yerin nûrudur” bunlardandır.
Din büyüklerinden biri olan Ataullah İskenderî, dua için şu hikmetli sözü söylemiştir: “Cenab-ı Hak, dilini dua etmek için serbest bıraktığı an bil ki sana lütufta bulunmayı istemektedir.”
Dua, en samimi dindarlıktır. Yaratıcımızla reklamsız, gösterişsiz iletişim kurma yoludur. Bütün Müslüman bilginler, meşru ve samimi olan her duanın geç de olsa kabul edileceğini ifade etmişlerdir.
Kabule layık bir duanın geç kabul edilmesi de kul için bir sınavdır. Kul, sabır mı ediyor, isyan mı? Rabbine bağlılığı ve güveni derinden mi, yüzeysel mi diye.
Mevlana, bazı kimselerin Allah’ın her insanın neye ihtiyacı olduğunu, gönlünden ne geçtiğini gayet iyi bildiğini, bunun için de duaya başvurmayı gereksiz bulduklarını söylüyor.
Kendisi ise bu görüşü şöyle eleştiriyor: “Evet, Allah her kulun gönlünden ne geçtiğini, neye muhtaç olduğunu elbette bilir. Ama Allah, kulunun ihtiyaç ve isteklerini kendi dilinden işitmekten hoşnut olur. İster ki kul, kulluk bilinci içinde huzuruna çıksın, huşû ve samimiyet içinde dileklerini arz etsin.”
Ünlü Müslüman düşünür Ali Şeriati, duanın mahiyetini şöyle açıklıyor: “Dua; imkânsız, mantıksız ve aklın kabul etmeyeceği şeyleri elde etme aracı değildir. Dua hiçbir şekilde görevin yerine geçmez. Bireyin veya toplumun sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Dua; inananların hayata, halka, topluma karşı sorumluluğundan kurtulmak için bir kaçış, bir çıkış yolu değildir.” (Ali , Anne Baba Biz Suçluyuz, 121-122)
Hem kendimiz, hem yakınlarımız ve sevdiklerimiz, hem de şu anda dünyada yapıldığı gibi tüm insanlar ve insanlık için makul ve meşru her şeyi Allah’tan isteyebiliriz. Ama kin, haset, kıskançlık veya diğer olumsuz duygu ve sebeplerle başkalarının zararını, kötülüğünü istemek makul, meşru ve dolayısıyla geçerli bir dua değildir.
Ali Şeriatî’nin işaret ettiği gibi duada çok önemli bir esas da, duadan önce kendi üzerimize düşeni, yapmamız gerekeni yapmış olmamızdır. Yapabileceğimiz şeyleri yapmadan, gerekli tedbirleri almadan duaya başvurmak, dinin ruhuna ve öğretisine uygun değildir.
Duada dikkat edilecek bazı incelikler: Sessiz veya alçak sesle dua etmeliyiz.
Dua ederken bilinç ve farkındalık halinde olmalıyız. Samimiyet ve teslimiyet içinde bulunmalıyız. Yalnızca sıkıştığımızda, dara düştüğümüzde, yani ihtiyacımız olduğunda dua etmemeliyiz.
Bir şeye muhtaç değilken, rahat ve mutluluk içindeyken de her fırsatta dua etmeliyiz. Dua için belirli yer, zaman ve mekân kayıt ve şartı yoktur. Kul dilediği anda, dilediği yer, zaman ve mekânda dua edebilir. Ama koşullar elverdiğinde dua için dince değerli zamanları kollamak (seher vakitleri, Cuma, arife, bayram ve Ramazan günleri, kandil geceleri gibi) daha makbul bir dua için vesiledir.