Dr. M. SİNAN GENİM
1945’te Kuzguncuk’ta doğdu. Yüksek- öğrenimini DGSA Mimarlık Yüksek Okulu’nda 1969’da tamamladı. DMMA Mimarlık Bölümü Rölöve - Restorasyon Ana Bilim Dalı’ndan 1975’te yüksek mimar, İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Türk ve İslam Sanatları Kürsüsü’nden ‘İstanbul’un İskânı’ konulu tez ile 1980’de (Ph. D) unvanını aldı. 1970-76 İDGSA’de asistanlık, 1974-81 İÜ Edebiyat Fakültesi’nde, 1976-91 Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde 1991-2007 Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde Öğretim Üyeliği’nde bulundu. 1997’den beri Türkiye Anıt Çevre ve Turizm Değerlerini Koruma Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yapıyor.
Kapalıçarşı, Eski Saray’ın civarında ve çok uzun bir dönemden beri ticari amaçlarla kullanılan bölgede (Artopoleion civarı) 1455-56 kışında Fatih Sultan Mehmed’in emriyle bedestenin (Bezzâzistan-ı Cedîd/ Cevâhir Bedesteni) yapımına başlanması ile teşekkül eder. Cevâhir Bedesteni’nin inşası 1460-61 kışında biter ve bölgede yer alan çok sayıda dükkân ile birlikte Ayasofya Camii Vakfı’na akar olarak kayıt edilir. 1515’te bölgede büyük çaplı bir yangın çıkar ve çok sayıda dükkân yanar. Kanuni Sultan Süleyman döneminde çarşıyı yeniden düzenleme çalışmaları (1545-50) başlar ve ikinci bir bedesten, Sandal Bedesteni inşa edilir.
XVII. yüzyıl boyunca Kapalıçarşı sekiz büyük yangın geçirir. Her defasında büyük oranda tahrip olur, yeniden yapılır. Çarşı, XVIII. yüzyılda yangınlara karşı güçlendirilmek amacıyla kagir olarak yenilenir. 1894 depremi yapının önemli ölçüde zarar görmesine neden olur. 1896’a uzanan uzun bir tamir sürecinden sonra yeniden faaliyete geçer. 1914’te Sandal Bedesteni’nin bir bölümü kamulaştırılarak mezat salonu olarak kullanılmaya başlanır. 1943 ve 1954 tarihli yangınlar yapıya büyük oranda zarar verir. Özellikle 1954 yangını sonrasında çarşı esnafının birlik oluşturamaması sebebiyle inşaat faaliyetine uzunca bir süre başlanamaz; bu nedenle devletin konuya müdahale etmesi gerekir ve 15 Nisan 1955 tarih ve 6538 sayılı özel bir kanunla çarşının onarımının düzenli bir şekilde yapılması sağlanır. İstanbul Kapalıçarşı’sının benzerlerine Bursa, Kayseri, Adana, Urfa vd. pek çok şehrimizde rastlarız. Halep, Tebriz, İsfahan, Şiraz gibi geçmişin önemli ticaret merkezlerinde de Kapalıçarşı benzeri yapılanmalar bulunmaktadır. İstanbul’un Kapalıçarşı’sı hem şehrin dünya ticaretinde bir dönem sahip olduğu önemi hem de kültürel zenginliği göstermesi açısından vazgeçilmesi mümkün olmayan özel bir örnektir. Kapalıçarşı aynı zamanda şimdilerde çok tartışılan AVM’lerin de ilk örneği sayılır.
İstanbullular ilgisiz
Beş yüz yılı aşkın bir süre şehrin merkezinde ve ana ulaşım aksında yer alan bu yapılar topluluğu, özellikle son kırk yıldır giderek büyüyen şehrin ikamet alanları dışında kalmış ve farklı fonksiyonları barındıran oluşumunu kaybetmiş gibidir. Kapalıçarşı’nın sokak isimlerine baktığımızda günümüzde kaybolmuş pek çok mesleğe rastlamak mümkündür: Kürkçüler, kalpakçılar, keseciler, basmacılar, kazancılar, perdahçılar, yazmacılar, kazazlar, yorgancılar, püskülcüler, tuğcular ve diğerleri... Günümüz Kapalıçarşı’sı bu renkli görüntüsünü büyük oranda kayıp etmiş; turistik eşya satıcıları ve kuyumcuların bulunduğu bir alana dönüşmüştür. Çoğu İstanbullunun adına aşinalığı dışında çarşı ile bir bağı yoktur ve yapıyı gezmek bir yana yerini bile tam olarak bilmemektedir. Büyüyen ve yeni yerleşim alanları teşekkül eden İstanbul çağdaş olanaklarla donatılmış alışveriş mekânlarına sahip oldukça, ulaşım açısından zor bir bölgede bulunan, eskiyen, tek düze ve turistik dükkânların egemen olduğu çarşının müşteri sayısında düşüş başlamıştır. Yüzyıllardan beri hikâyesini duydukları, gravür ve fotoğraflarını seyrettikleri bir yapıyı gezmek turistlerin ilgisini çekse de, bu ilgi ticari yönden yeteri kadar etkili olmaktan uzaktır.
Yeniden düzenlenmeli
Son günlerde yazılı ve görsel medyada sık sık Kapalıçarşı konusunda yayın yapılmakta ve çarşının onarımının sağlanması gündeme getirilmektedir. Günümüzde Kapalıçarşı’nın büyük bir kısmı ile çarşıyla bağlantısı olan hanların büyük bir bölümü özel şahısların mülkiyetindedir. Halen çarşı içinde var olan dükkanların büyük bir bölümü gerek taşıyıcı duvarları incelterek, gerek çarşı dışındaki mekânlar ile dükkânları arasında geçiş bağlantıları sağlayarak, gerekse yasal olmayan bir şekilde tapu alanları dışında bodrum kat elde edip, bu katları kamusal alanlara doğru büyüterek, yasal mülkiyet alanlarından daha fazla alan kullanır haldedirler. Bu gayri yasal durumun tespiti, çeşitli girişimler, rölöve gibi çalışmalara mani olarak önlenmeye çalışılmaktadır. Bu nedenle konuya çözüm bulunamamakta ve çarşının yeniden düzenlenmesi için harekete geçilememektedir. Kapalıçarşı’nın İstanbul’un giderek artan turizm potansiyeli göz önüne alınarak acilen yeniden yerli ve yabancı ziyaretçilerin ilgisini ve beğenisi sağlayacak bir satış /show mekânına dönüştürülmesi gerekir.
Bazı işlerimizde zorluklarla karşılaşmamızın, düşüncelerimizin hayata geçirilmemesinin altında yatan temel neden yapılacak işe karşı yeteri kadar doğru ve dürüst olmamamızdır. Kapalıçarşı’nın devletin kaynakları ile yenilenmesine baştan beri karşı olduğumu konu ile alakalı hemen herkes bilmektedir. Bir dükkânın satış bedelini bir yana bırakalım, devir bedelinin bile insanın dudağını uçuklatacak miktarlara ulaştığı bir alanda devletin katkısını beklemek her şeyden önce ayıptır. Bugün Kapalıçarşı’nın devletin katkısı ile onarımını bekleyenler, yarın onarım ihtiyacı duyulan AVM’ler içinde aynı düşüncede olacak; kendi vergi gelirleri ile oluşan devlet imkânlarının özel şahısların ticari hayatlarına devamı için kullanılmasına sessiz kalacaklar mıdır? Bu nedenle Kapalıçarşı’nın onarımı için uzun süredir dile getirdiğim bazı görüş ve düşüncelerimi sizlerle paylaşmak isterim.
Çarşı için el ele verilmeli
1. Her ne kadar büyük bir bölümü özel mülkiyette olsa da, Kapalıçarşı, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun 5. Maddesi gereği “Devlet Malı” niteliğindedir.
2. Bu nedenle, mal sahipleri ve ilgili ticaret erbabı Kapalıçarşı’nın onarımı için ya bir araya gelip uzlaşı içinde çözüm üretirler ya da 15 Nisan 1955 tarih ve 6538 sayılı kanun benzeri bir kanunla yenilemenin devlet denetiminde yapılmasına razı olurlar.
3. Bugün 3600’ü aşan sayıda esnafın ticari faaliyet gösterdiği bir çarşının uzun bir süre onarım görmeden ve yenilenmeden başarılı bir şekilde faaliyetlerini sürdürmesi mümkün değildir.
4. Bu nedenle esaslı bir onarım öncesinde büyük oranda kimlik değiştiren çarşı fonksiyonlarını yeniden düzenlemek; Akmerkez, İstinye Park gibi çağdaş alışveriş merkezlerine benzer fonksiyonlarla donatılmış bir işletim planı uygulamak gerekir.
5. Kapalıçarşı’nın geçmişte olduğu gibi etkin bir yaya ulaşım ağının parçası olması faydalıdır. Kendi içine kapanmış bir alanın giderek ticaretten uzaklaşarak, içe dönük olarak yaşamaya muhtaç olması kabul edilemez. Bunun için onarım öncesinde yalnızca mimar, sanat tarihçisi gibi uzmanların değil, ekonomist, iktisatçı, halkla ilişkiler, satış temsilcisi, ilet işim uzmanı gibi yeni meslek gruplarına danışılmalıdır.
6. Kapalıçarşı geçmişteki tüm görkemi ne ve zenginliğine karşı günümüzde ekonomik zafiyet taşımaktadır. Dükkânların büyük bir bölümü kuyumcu, antikacı, halıcı, turistik eşya satıcısı ve benzeri faaliyet ler içindedir. Kapalıçarşı içinde şehir rehberine girecek bir lokanta, uluslararası ziyaretçiye hitap edecek nitelikte bir kahve veya nostaljik bir kıraathane yoktur. Çarşı içinde toplantı, gösteri, sergi, sinema gibi uzun süreli kalışlara imkan sağlayacak, farklı aktivitelerin yapı içine taşınmasına imkân verecek mekânlara da ihtiyaç vardır. Davetkar bir çağrışım yaratacak halkla ilişkiler ve iletişim eksikliği acilen giderilmelidir.
7. Kapalıçarşı’nın geneli tek katlı bir yapılanmadır. Çoğunluğunun bodrum ve ara katı yoktur. Zaman içinde kaçak olarak oluşan bu durum yasal mevzuat ile düzenlenmeli, bu alanların tespit edilerek yasallaştırılmasından doğacak ekonomik değer çarşının onarımı için kullanılmalıdır.
Kapalıçarşı için önerilecek daha çok şey var, ama en önemli nokta Kapalıçarşı’nın, içinde ticari faaliyet sürdürenlerden öteye, kültürel mirasımızın bir örneği olarak İstanbul’a ve dolayısıyla İstanbulluya ait olduğudur.