Dr. Ecz. Rıza Ommaty
1956’da doğdu. A.Ü. Eczacılık Fakültesi’ni bitirdi. Mikrobiyoloji dalında yüksek lisans ve doktora yaptı. Kan ürünleri, CMV ve HLA konularında çalıştı. Bazı ilaç firmalarında yöneticilik yaptı. Azerbaycan’da ilaç ve serum fabrikası kurdu. Yayımlanmış 7 kitabı ve çeşitli makaleleri bulunmaktadır. Dört dil biliyor.
Yetişkin bir insanın vücudunda yaklaşık 4-6 litre arasında kan bulunmakta, bunun yaklaşık yarısı eritrosit, lökosit ve trombosit gibi şekilli elemanlardan ve diğer yarısı ise plazmadan oluşmaktadır. Kan plazması; Albumin, İmmunglobulin, Faktör VIII ve Faktör IX gibi yaşamsal öneme sahip proteinler içermektedir. Bu maddelerin kimyasal yollarla elde edilmesi mümkün olmadığı gibi son yıllarda biyoteknolojik yöntemlerle elde edilen bazı formları ise tartışma konusu olmuştur. Plazma ürünleri günümüzde yıllık 34 milyon litre fraksinasyon ve ortalama 10.5 milyar dolar satış kapasitesine sahiptir.
Plazma proteinlerinin terapötik önemini fark eden bilim insanları birinci dünya savaşı sonrasında bu proteinlerin elde edilmesi için önce hayvan ve sonra insan plazması üzerinde çeşitli araştırmalar yaparak 1941’de albuminin bazı hayati endikasyonlarda kullanılabileceğini göstermişlerdir. Pearl Harbour baskını sonrası ağır yanıklı hastalarda albumin kullanılmasıyla sevindirici sonuçlar alınması üzerine Amerika Kızılhaç teşkilatı albumin üretimini başlatarak birçok hastanın hayatını kurtarmıştır. Daha sonra filtrasyon, absorbsiyon, inaktivasyon ve pürifikasyon yöntemlerinin geliştirilmesiyle fraksinasyon metotları standardize edilerek İmmunglobulin, Faktör VIII, Faktör IX, Anti-D ve alfa-1 antitripsin gibi kan ürünleri elde edilmiştir. Ancak, zamanla bu ürünlerin düzenli sağlanması, saflık ve güvenirliliği konusunda bazı sorunlarla karşılaşıp 1990’lı yılların başında Faktör VIII kullanan hemofili hastalarına HIV bulaşması ve ardından deli dana hastalığının yayılması söz konusu olunca Almanya, Fransa ve İngiltere’deki sorumlular çeşitli cezalara çarptırılarak tüm dünyada çözüm yöntemleri araştırılmıştır.
Görüş birliği yapıldı
Yaşanan bu acı deneyimlerden sonra başta Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Avrupa Birliği (AB) başta olmak üzere ilgili tüm sağlık kuruluşları çözüm yöntemi arayarak görüş birliğine vardıkları modeli tüm sağlık kuruluşlarına bildirmişlerdir. Dünya Sağlık Örgütü 1975’te ve Avrupa Birliği 1989’da bu ürünleri “Stratejik Ürünler” olarak nitelendirdikten sonra uluslararası terminolojiye “Self-Sufficiency” diye geçen “Ulusal Kendine Yeterlilik” kavramını geliştirerek tüm ülkelere bu doğrultuda politika oluşturmalarını tavsiye etmişlerdir. Böylece, birçok gelişmiş ülke ulusal kendine yeterlilik görüşünü benimseyerek 1990’lı yıllardan itibaren kendi programını oluşturup ucuz, güvenilir ve süreklilik arz eden kan ürünleri sağlamayı başarırken, kan ürünleri endüstrisinde faaliyet gösteren Kızılhaç gibi kamu kuruluşları faaliyetlerine son vererek yerini özel sektöre bırakmıştır.
Kalitesizlik doğdu
Amerika, Almanya, İsviçre ve İspanya gibi ülkeler kendi ülkelerinde faaliyet gösteren özel kuruluşları destekleyip ülke ihtiyacının karşılanmasını seçerken; İngiltere, Fransa, Hollanda ve Belçika gibi ülkeler yarı özerk kurumlar oluşturmayı ve Avusturya, Avustralya ve İtalya gibi ülkeler ise lokal fraksinasyon merkezleri ile anlaşma yaparak topladıkları plazmayı “fason” olarak işleme yöntemini tercih etmişlerdir. Yerel üretim merkezi bulunmayan Kanada, Danimarka, Norveç, Finlandiya, Polonya, Brezilya, Malezya, Yeni Zelanda, Singapur ve Hong-Kok gibi bazı gelişmiş veya gelişmekte olan ülkeler ise topladıkları plazmayı yurtdışındaki merkezlerde “fason” olarak işletip ülkelerinin ihtiyacını karşılamaya çalışmıştır. Bunların dışındaki ülkeler ise “Ulusal Kendine Yeterlilik” programı oluşturmadıklarından, söz konusu ürünleri ithalat yoluyla temin etmeye çalışmışlardır. Bu ülkelerin zaman zaman ürün yokluğu ile karşılaştıkları, kalite sorunu yaşadıkları ve genellikle daha yüksek bedel ödedikleri bilinmektedir.
Türkiye’de durum
Türkiye’de plazma ürünleri ithal yoluyla temin edilmekte ve bu ihtiyacın karşılanması için yılda yaklaşık 200 milyon Euro ödendiği bilinmektedir. Bu ürünlerin yaklaşık yüzde 70’i devlet hastanelerinde ve geri kalan kısmı ise üniversite veya özel hastanelerde kullanılmakta olup tamamı devlet tarafından karşılanmaktadır. Plazma ürünleri arasında özellikle önemli olan “İmmunglobulin” ihtiyacının tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de gün geçtikçe artmakta olduğu ve önümüzdeki yıllarda yeni endikasyonların onaylanmasıyla daha da artacağı düşünülürse ülke giderinin önümüzdeki yıllarda daha da artabileceği öngörülebilir.
Tıbbi, ekonomik ve stratejik açıdan yaşamsal öneme sahip plazma ürünlerinin Dünya Sağlık Örgütü ve Avrupa Birliği önerileri doğrultusunda “Ulusal Kendine Yeterlilik” programı çerçevesinde kendi insanımızın plazmasından üreterek dışa bağımlılıktan kurtulup dünya standartlarında güvenilir ve süreklilik arz eden kan ürünleri elde ederken aynı zamanda ülke ekonomisi ve sağlık giderlerinin azaltılmasına yönelik önemli bir katkı sağlanacağı açıktır. Ayrıca, “Ulusal Kendine Yeterlilik” programının uygulanmasıyla ülkemizin kan ürünleri sorunu giderilirken aynı zamanda kan toplama merkezlerinin de AB standartlarına ulaştırılması sağlanmış olacaktır. Bu arada komşu ülkeler başta olmak üzere bazı müslüman ülkelere ihraç edilerek döviz girdisi sağlanması da söz konusudur.
Sağlık Bakanlığının hayata geçirmek istediği “Ulusal Kendine Yeterlilik” programı, son yıllarda yapılan sağlık reformlarının önemli bir halkasını oluştururken aynı zamanda yaşamsal öneme sahip, ileri teknoloji ürünü olan stratejik kan ürünlerinin ülkemizde üretilmesine yol açacaktır.
Kan ürünlerinde “Ulusal Kendine Yeterlilik” programının uygulanması sağlık, insanlık, bilim ve Türkiye açısından bir kazanımdır.