Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Ressamlar, grafikerler sevgiyi kalple ifade ederler, sevginin simgesi kalptir. Kalp, sevginin yaşadığı yer olarak bilindiği için sevgililer sevgilerini ifade ederken ya kalbin içine isimlerini yazarlar ya da içinde isimleri yazılı iki kalbi birleştirirler. İnsanlar arasında sevgiyle kurulmayan ve sevgiyle sürdürülmeyen hiçbir ilişki uzun süre yaşamaz. Akılla, mantıkla kurulan ilişkilerde kalbin aydınlığı ve sıcaklığı yoksa o ilişki hesaptan ve çıkardan öteye ulaşamaz. Bir insanın elini sıkarken dahi isteğin nereden kaynaklandığını hemen anlarsınız. Bilge kişiler, “El kalbin uzantısıdır” derler.
Kadın ve erkek birlikte yaşamak için yaratılmışlardır. Oysaki her ikisi de fiziksel, zihinsel, duygusal yönden birbirinden çok farklı iki varlıktırlar. Onların birbirine karşı ilgilerini derinleştiren ne fiziksel güzellik, ne cinsellik, ne şan, şöhrettir; kalpteki sevgidir. En cazibeli, en güzel kadınların, en yakışıklı, en güçlü erkeklerin bile yaşamları karşı cins tarafından terk edilme hikâyeleriyle doludur. Gönülde sevgi yoksa güzellik on para etmez. Sevginin rehber olmadığı evlilikler köksüz ağaçlar gibi küçük bir esintide bile devrilirler. Tüm insan ilişkileri böyledir. Arada sevgi yoksa ne arkadaşlık, ne ortaklık, ne analık, babalık, kardeşlik olmaz. Hele bir evde, bir yatakta hiç yaşanmaz. Sevgi yoksa insan insana içtenlikle yakın olamaz; ihtiyaçlarını anlayamaz, acılarını duyamaz, neşesini paylaşamaz.
Kaosun nedeni
Sevgi, genelde “Yaşama kalp gözüyle bakmak” diye ifade edilir. Yaşama kalp gözüyle bakmakla dünya gözüyle bakmak insanları çok farklı yerlere götürür. Yaşama dünya gözüyle baktığınız zaman dünyanız darlaşır. Dünyasal değerler önem kazanır, bakış açınızı daraltır. Mala, mülke, paraya, pula, şana, şöhrete odaklanırsınız; nefsinizi ve egonuzu ön plana alırsınız. “Nasıl gelirse gelsin, ama benim olsun” fikri insanı haktan, hukuktan, adaletten uzaklaştırır. Sahip olma arzusu açgözlü ve doyumsuz yapar. Vermek, sevmek, paylaşmak önemini kaybeder, biriktirmek amaç haline gelir. Biriktirmeye odaklanan insan her verdiği şeyi kayıp olarak görür. Biriktirme arzusu insanı hasisleştirir, her akşam paralarını sayan Molier’in Cimrisi gibi yapar. Sahip olmak bu denli önem kazanınca insanın önemi kalmaz. Ünlü filozof, görüş adamı Rahmetli Cemil Meriç: “İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni eşyaların sevilmeleri, insanların kullanılmasıdır” der.
Yaşama kalp gözüyle baktığınız zaman ufkunuz açılır, dünyanız genişler. Dünyasal değerler gözünüzde önemini yitirmez ama her şey gerçek yönüyle görünür.
Kalp gözü açık olan insanın içi sevgi doludur. Şefkati, merhameti boldur. Zihni, ruhu, yolu aydınlıktır. Kavgası, gürültüsü, çekişmesi yoktur. Cömertlik doğal yaşam tarzıdır. Kin, kıskançlık, küslük ona göre değildir. Bağışlamak, barışmak, yakınlaşmak, dost olmak, sevmek, saymak onun ana kurallarıdır. Canlı, cansız tüm varlıklar için iyi şeyler düşünür, korur, gelişmeleri, daha iyi olmaları için çalışır. Muhtaçların dostudur, ihtiyaçlarını kalp gözüyle görür, acılarını kalpten gelen hizmetlerle dindirir, dertlerine deva bulur, yaralarına merhem olur. İşi hayırdır, hizmettir, ilgidir, sevgidir.
Kalp hayatın merkezidir ve sevgi yuvasıdır. Ruhun ışığı ile aydınlanır. Zenginliği ruhsal değerlerin yüceliğinden kaynaklanır. Kalbe öfke, şiddet, kin, korku kıskançlık, hasislik giremez. Bu tip işlerle akıl uğraşır. O sevgiyi yaşatır, sevgiyle yoğrulmuş kanı en ince, kılcal damarlarımıza dek ulaştırır. Bilimsel araştırmalar bize açıkça gösteriyor ki kanserin en önemli nedenlerinden biri strestir, sevgisizliktir. Bakıcısı tarafından sevilen, sırtları okşanan deney farelerinin bağışıklık sistemlerinin geliştiği, yine bilim adamları tarafından hayretle izlenmiştir.
Sevgi yaşama bağlar
Sevgi insanı yaşama bağlar. Korkusuz ve özgür yapar. Sevginin doğal olarak akmadığı yaşamlarda korku, endişe, tereddüt vardır. Korku insanı özünden uzaklaştırır. Kıskançlık, açgözlülük, bencillik, hasislik hepsi zihnimizin ürettiği korkunun eseridir. Korkak insan sürekli kayıp korkusu içindedir. Tatminsiz, inançsız, güvensiz bir hayat yaşar. Neye sahip olursa olsun varlığın lezzetini tadamaz, açgözlülükten ve yokluk duygusundan kurtulamaz. Bencillik, sevgisizlik ve korkunun en yaygın ortaya çıkış şekillerinden biridir. En iyiyi kendileri alırlarsa, en çok şeye kendileri sahip olursa, en büyük olarak kendilerini görürlerse, en çok hak onlara tanınırsa korkudan kurtulacaklarını zannederler. Bilmezler ki kurtuluş sevgidedir.
Sevgi bizim özümüzdür, içimizdeki yücelik ve zenginliktir. İnsanoğlunun yaşayabileceği en yüce duygular sevgiyle sarmalanmış olanlardır. Biz dünyaya sevgi için ve sevgi ile geldik, korkuyu ise burada öğrendik. Dünya yaşamımızın amacı korku, hasislik, kıskançlık, küslük, kavga yaratmak değil sevgiyi yaymak, iyiliğe, cömertliğe, barışa, huzura ve mutluluğa ulaşmak olmalıdır.

Haberin Devamı

İnal Aydınoğlu

Haberin Devamı

Gaziantep doğumlu bir ekonomist ve işadamıdır. 1978 yılından beri işyaşamının yanında, karşılık beklemeden seven, veren, paylaşan bir gönüllü olabilmek için çalışmakta ve gönüllülüğün mutluluğunu yaşamaktadır. Marmara Üniversitesi ve bazı vakıf üniversitelerinde gönüllülük, sosyal girişimcilik, liderlik ve sevgi konulu dersler vermekte, yetişkin eğitimleri, kurslar, seminerlerdüzenlemekte, gazetelerde yazmakta, televizyon programları yapmaktadır. Sevgi ve gönüllülük üzerine yayınlanmış 10 kitabı bine yakın makalesi mevcuttur.