N. İsmet Hergünşen
Emekli Deniz Kurmay Albay/Uzakyol KaptanıHergünşen 1961’de Yozgat’ta doğdu. Kabataş Erkek Lisesi’nden sonra 1982 yılında Deniz Harp Okulu’ndan mezun olarak Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’na katıldı. Deniz Kuvvetleri’nin muhrip, hücumbot ve fırkateynlerinde branş subaylıkları, bölüm amirlikleri ve ikinci komutanlık görevlerinin ardından, TCG Fatih Fırkateyni’nde Komutanlık ve hücumbotlarda komodorluk yaptı. Deniz Kuvvetleri, Donanma, Kuzey Deniz Saha ve Harp Filosu Karagahlarında harekat ve eğitim proje subaylığı ve şube müdürlüğü ile Lojistik Plan Şube Müdürlükleri, Foça Deniz Üssü ile Sahil Güvenlik Marmara ve Boğazlar Bölge Komutanlık görevlerini gerçekleştirdi. 29 sene hizmet ettikten sonra Deniz Kurmay Kıdemli Albay rütbesinden kendi isteğiyle Ağustos 2011’de ayrıldı. Halen, Bilimsel Denizcilik Gemi Adamı Yetiştirme Merkezi’nde gemi işletmeciliğine yönelik dersler vermektedir.
Tarihimize baktığımızda, Temmuz ayı içerisinde Lozan Barış Antlaşması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin imzalanması, Kıbrıs Barış Harekatı’nın başlaması gibi, ulusumuzu hem siyasi hem hukuki hem de ekonomik açıdan derinden etkileyen pek çok olayın yaşandığını görüyoruz.
TBMM tarafından 20 Nisan 1926 tarihinde kabul edilen, yine aynı yılın 1 Temmuz’un da yürürlüğe giren ve bugün dar bir çerçevede de olsa Türk Denizcilik Bayramı olarak kutlanan Kabotaj Bayramı da diğerleri kadar önemlidir. Tek yanlı hukuki işlemler veya antlaşmalar yoluyla Ortadoğu ve Uzakdoğu ülkelerinin ticarete egemen ülke dışı güçlerle iyi ilişkiler kurma isteği bağlamında; Osmanlı Devleti de 13.yy ortalarından itibaren özellikle İtalyan tacirlere ekonomik ayrıcalıklar verme yoluna gitmiştir.
Daha sonraları Ceneviz ve Venedik tüccarlarının da benzer hakları elde etmesiyle devam eden bu süreç, özellikle Kanuni döneminde Fransa ile yapılan sözleşme çerçevesinde kapsamlı bir nitelik kazanmıştır.
Osmanlı’da imtiyazlar
Osmanlı devletinin önce duraklama, sonra da gerilime sürecine girmesiyle birlikte, Fransa’ya verilen imtiyazlar kapsamında İngiltere, Rusya, Avusturya gibi devletler de Osmanlı Devleti’nin egemenliğini sınırlayan ve Osmanlı ekonomisinin gelişmesine hatta çökmesine neden olan daha geniş haklar elde etme imkanı buldu.
Kapitülasyon olarak adlandırılan anlaşmalar, iki taraf için geçerli olsa da ekonomisi güçlü olan taraf daha fazla fayda sağlar. Kabotaj hakları bağlamında da limanların işletilmesi dahil deniz ulaştırması yabancılara bırakılmış, verilen imtiyazlar neticesinde Türk gemiciler, kendi limanlarında gemi işletemeyecek hatta balıkçılık ve süngercilik gibi faaliyetleri bile gerçekleştiremeyecek duruma geldi.
Fransızca’dan Türkçe’ye geçen “Kabotaj” kelimesinin kökeni “Cabotage” olup, bir ülkenin karasuları, gölleri, nehirleri ve içsularında kendi limanları arasında deniz ticaretinden sadece kendi vatandaşlarının faydalanması anlamını taşımaktadır. Kabotaj hakkından kendi vatandaşlarının yararlanması ve milli ekonomiye önemli bir katkı sağladığı fikrinden hareket eden devletler, yabancı bayraklı gemilere kabotaj yasağı koyma yoluna gitmişlerdir.
Osmanlı İmparatorluğu da edindiği kötü deneyimler neticesinde 1. Dünya Savaşı arifesinde kapitülasyonları kaldırdığını tek taraflı ilan etmesine rağmen, müttefiki Almanya’nın da bu kararı desteklememesi sömürgeciliğin başka bir boyutu olarak gözümüze çarpmakta. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Mütarekesi şartları da denizciliğimizin yabancıların eline bırakılmasına imkan tanımıştır.
Cumhuriyet’in tavrı
Osmanlı İmparatorluğu’nun duraklama ve çöküş döneminde yabancıların tekeline terk edilen denizlerimizin, 1. İzmir İktisat Kongresinde milli ekonomi kurmayı hedefleyen yeni Türk Devleti’nde “Türk karasularında yük ve yolcu taşımacılığının Türk gemileriyle yapılması sağlanmalıdır” görüşü benimsenmiştir. 20 Nisan 1926’da kabul edilen 815 Sayılı Kabotaj Kanunu, 1 Temmuz 1926’da yürürlüğe girdi. Bu kanun, “Türkiye Limanları ve sahilleri arasında yük ve yolcu taşınması ile kılavuzluk ve römorkaj hizmetleri, Türk Vatandaşları ve Türk Bayrağı taşıyan gemilerce yapılır” hükmünü getirerek yabancılara açık olan bu faaliyetleri, bundan böyle sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yapabileceğini belirtmiştir.
Denizi medeniyet olarak gören Atatürk; 1937 yılında hükümet programını açıklarken “Denizcilik sadece ulaştırma işi değil, iktisadi iş olarak anlaşılacak ve tersaneler, gemiler, limanlar ve iskeleler inşaa edilecek, deniz sporları kulüpleri kurulacak ve korunup geliştirilecektir.
Çünkü: Toprakların ucu deniz olan bir ulusun sınırını, halkının kudret ve yeteneğinin hududu çizer. En uygun coğrafi konumda ve üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri bir denizci ulus yetiştirmek yeteneğindedir. Denizciliği Türk’ün büyük ulusal ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız” ifadesi ile bu yolda önemli adımlar atılması gerektiğini belirtmiştir.
Üç tarafı denizlerle çevrili ve sahil şeridi uzunluğu 8333 km olan denizlerimizde, ticareti geliştirmek amacıyla her türlü yük ve yolcu taşıma hakkının Türk gemilerine tanınmasını sağlayan Kabotaj Kanunu’nun, Montrö Boğazlar sözleşmesinin gerçekleştirilmesine giden süreçte de, yapı taşlarından birini oluşturduğu düşüncesinde bulunduğumu da ayrıca ifade etmek isterim.
‘Mavi vatan’
Ülkemizin kendi limanları arasında deniz ticaretinin, yalnızca kendi vatandaşlarımızca yürütülmesi hakkını veren Kabotaj Kanunu’muzun, “Mavi Vatan” diye adlandırdığımız Türk karasularımızdaki menfaatlerimiz ile egemenlik ve haklarımız açısından korunması büyük önem arz etmekte.
1 Temmuz 1935’te “Denizcilik Bayramı” ve 1 Temmuz 1939’da da ilk kez “Kabotaj ve Denizcilik Bayramı” olarak kutlanan bu bayramın “Denizciliğimizin tanıtılması, sevdirilmesi ve yaygınlaştırılması” bağlamında etkinliklerle kutlanması gerektiğini düşünüyorum. Tüm denizcilerin “Kabotaj ve Denizcilik Bayramı” kutlu olsun.