Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Prof. Dr. Hurşit Güneş

CHP Parti Meclisi Üyesi Hurşit Güneş 1957 yılında Ankara’da doğdu. Liseyi Ankara Koleji’nde, üniversiteyi de İngiltere’de (University of Kent at Canterbury) 1980 yılında Ekonomi ve Politika dalında tamamladı. 1983 yılında Galler Üniversitesi’nden (University of Wales, Cardiff) (Magister in Scientia Economica) derecesini aldı. 1984 yılında Marmara Üniversitesi İngilizce İktisat Bölümü’ne araştırma görevlisi olarak girdi. Aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi’ne girerek, 1988 yılında ‘Türkiye’de Para Arzının Belirlenmesi ve Kontrolü’ konulu tezle doktorasını aldı. 1986 yılında Belçika’da kurulan European Economic Aesociation’ın kurucu üyesi, 1990 yılında da doçent oldu. 1994 yılında Manchester Üniversitesi’nde misafir öğretim üyeliği yapan Güneş 1996 yılbaşında profesörlüğe atandı.

Haberin Devamı

Başlıktaki konuya yanıt verebilmek için Marko Klasnja isimli New York Üniversitesi’nde doktorasını yapan bir öğrencinin yakın zamanda “Electoral Studies” dergisinde yayınlanan araştırmasına bakmakta yarar var. Klasnja yolsuzlukların yaygın olduğu bir ülke olan Moldova ile çok nadir olan İsveç’i karşılaştırıyor. Araştırma temel bir nokta üzerinden gidiyor: Belediye başkanı kent ekonomisini geliştirmesine rağmen yolsuzluk iddialarının etkilerinin saptanması.
İsveç’te ekonomide ne denli gelişme olursa olsun, halkın yolsuzlukları katı biçimde cezalandırdığı ortaya çıkıyor. Moldova’da ise ekonomik gelişme varsa halkın yolsuzlukları göz ardı ettiği gözleniyor. Bu arada bir bilgiyi de ekleyelim: 2013 yılında Uluslararası Şeffaflık Örgütünün Yolsuzluk Algısı endeksinde İsveç en temiz 3. ülke gelirken, Moldova 102., Türkiye 52. sırada geliyor.

MOLDOVA ÖRNEĞİ
Tabii şu soruya da yanıt vermek gerekiyor: Neden İsveç yolsuzluklara çok duyarlı da, Moldova değil? Bu soruyu şöyle sorarsak yanıt da kolaylaşır: Neden İsveç ekonomik refah artışına yeterince duyarlı değil de, Moldova duyarlı? Çok basit. Moldova’da refah artış beklentisi çok daha yüksek çünkü İsveç zaten refaha kavuşmuş durumda. O halde refah artış beklentilerinin olduğu ülkelerde yolsuzluk söylentilerinin önemi azalıyor.
Bu araştırmanın sonuçları, Türkiye’de hükümete yöneltilen yolsuzluk iddialarının, Moldova kadar sınırlı olmasa da çok ciddi bir oy düşüşü getirmeyeceğini gösteriyordu. Nitekim öyle de oldu.
Yine bir başka araştırma Nebraska Üniversitesinden John G. Peters ve Susan Welch tarafından 1980 yılında American Political Science Review (The Effects of Charges on Voting Behaviour in Congressional Elections) tarafından yayınlanmış. Temsilciler Meclisinin 1968-1978 arasındaki 5 seçimde, yolsuzluk iddiaları seçim sonuçlarını değiştirmemiş, sadece yüzde 6-11 arasında kayıplara neden olmuş.

SEÇMEN EĞİLİMLERİ
Konu hakkında literatür geniş... 2011 yılında Sofya’da 1. Karşılaştırmalı Seçmen Davranışı Konferansında Macar araştırmacı Diana Elena Burlacu, liderin gücü, seçmenlerin ideolojik yapısı, ekonomik performans ve ülkede egemen olan yolsuzluklara bağlı olarak oy değişimleri yaşandığını savunuyor. Ancak İtalya’da Berlusconi’nin tüm iddialara rağmen oylarını büyük ölçüde korumasına işaret ederek seçmen eğilimlerinin değişimlerinin pek de kolay olmadığına işaret ediyor. Eğer bir ülkede yolsuzluklar yaygın ise, seçmenin tercihini değiştirmesi anlamsız hale gelir. Öte yandan sınıfsal oy verme denilen bir olguyu da atlayamayız. Bir ülkede işçiler ya da işsizler oy verdikleri sol parti yolsuzluğa bulaşsa, sermaye sahibinin oy verdiği partiye nasıl destek verebilir? Ya da tersi...
Yakın zamanda yayınlanan bir araştırmada (Alberto Chong, Ana L. De La O, Dean Karlan, Leonard Wantchekon: Looking Beyond the Incumbent: Exposing Corruption and the Effect on Electoral Outcomes, 2013) Meksika’da yolsuzluk iddialarının bir yandan demokrasiye olan güveni sarsarak siyasal katılımı düşürdüğünü böylece yolsuzluk yapan partilerin değil, tüm siyasal partilerin aldığı desteğin düştüğünü göstermiştir.. Türkiye’de böylesi bir sonuç yaşanmadı. Çünkü siyasal keskinleşmenin (antagonizmanın) egemenleşmesi nedeniyle seçimlere katılma oranı hayli yüksek oldu.

DOĞRU SLOGAN
2014 yerel seçimlerinde AKP’nin “ben lafa değil, hizmete bakarım” sözü son derece doğru seçilmiş bir slogandı. Çünkü gelişmekte olan bir ülkede refah arayışında olan kesimlere bu doğrultuda hizmet edildiğini, diğer söylentilere de kulak asılmamasını anımsatıyordu. AKP yolsuzluk iddialarının düzmece olduğunu savunurken, diğer yandan da seçim gündemini hizmetlere doğru yöneltmeye çalıştı. Avrupa’nın en büyük havaalanı, Marmaray, duble yollar hep bu yolsuzluk iddialarını refah artışı beklentileriyle örtbas etmeye çalıştı. Bu durumda, yani ortaya çıkan yolsuzluk iddiaları karşısında, CHP oylarını artırmak için nasıl bir strateji izleyebilirdi?
CHP bir yandan yolsuzluk vurgusu yaparken, diğer yandan beraberinde çeşitli toplumsal kesimlerin ekonomik mağduriyetini bu yolsuzluklara bağlayabilirdi. Örneğin, “asgari ücret 1500 TL yapılmadı çünkü o aradaki fark yoksuzluklarla hortumlandı” denseydi, çeşitli toplumsal kesimler kendi kayıplarını burada görür, yolsuzlukların ortadan kalkmasıyla refah artışı umudu taşırlardı. Yasaya uygun biçimde yeterli desteğin köylüye verilmemesini yolsuzluklara bağlayabilirdi. Kısacası, tüm ekonomik mağduriyetler yolsuzluklara bağlanabilirdi. Nitekim CHP lideri bir ara “iktidar yolsuzluğa bulaşırsa halk yoksullaşır” dedi ama bu somut biçimde bir seçim söylemi haline gelmedi.
Şunu göz ardı etmemeliyiz: Aydınların refah artışı ve sosyal adalet beklentisi, hukukun üstünlüğü, laiklik ve yaşam tarzı üzerindeki duyarlılıklarının ardından gelebilir. Ancak demokrasilerde siyasal mekanizma geniş halk kesimleri için bir pay alma mücadelesi biçiminde işler.