Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Doç. Dr. Selami Demirkol

1963 Elazığ doğumludur. Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü 1985 yılı mezunudur. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde 1987 yılında yüksek lisansı tamamladı. İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde 1995 yılında kamu yönetimi doktor unvanını aldı. 2014 yılında kamu yönetimi alanında doçent oldu. Hali hazırda Danıştay üyesi olarak görev yapmaktadır. Yayımlanmış 5 adet kitap ve çok sayıda makale çalışması bulunan Demirkol evli ve iki çocuk babasıdır.

Haberin Devamı


Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6. maddesinde

1-Herkes, gerek medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili nizalar, gerek cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygunve açık olarak görülmesini istemek hakkına sahiptir. Hüküm açık oturumda açıklanır; ancak, demokratik bir toplumda genel ahlak, kamu düzeni ve ulusal güvenlik yararına, küçüklerin korunması veya davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veya davanın açık oturumda görülmesinin adaletin selametine zarar verebileceği bazı özel durumlarda, mahkemenin zorunlu göreceği ölçüde, duruşmalar davanın tamamı süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapalı olarak sürdürülebilir.

2-Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar suçsuz sayılır.

3-Her sanık başlıca aşağıdaki haklara sahiptir:

(a) Kendisine yöneltilen suçlamanın niteliği ve nedeninden en kısa zamanda, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;

(b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak;

(c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği bir savunmacının yardımından yararlanmak ve eğer savunmacı tutmak için mali olanaklardan yoksun bulunuyor ve adaletin selameti gerektiriyorsa, mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek;

(d) İddia tanıklarını sorguya çekmek ve çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında çağırılmasının ve dinlenmesinin sağlanmasını istemek;

Haberin Devamı

(e) Duruşmada kullanılan dili anlamadığı veya konuşmadığı takdirde bir tercümanın yardımından para ödemeksizin yararlanmak” kuralına yer verilmiştir.

Hakkaniyete uygunluk

Sözleşme’nin 6. maddesinde düzenlenmiş olan “Adil Yargılanma Hakkı”başlığı içerisinde, bir alt ilke olarak, yargılamanın hakkaniyete uygun olarak gerçekleştirilmesi gerektiği vurgusu yapılmıştır.

Sözleşmeyi yorumlayan AİHM yargıçları, hakkaniyete uygun yargılamanın gerekliliği olarak kararların gerekçeli olması garantisinide geliştirmişlerdir.

Bu çerçevede;

Gerekçe denetimi yapılırken;

1-Gerekçenin bulunmaması

2-Gerekçenin yetersizliği

3-Savunmaların anlamsız kılınması hususları üzerinde durmaktadır.

Tarafsızlığın ihlali

Sözleşme’nin 6. madde 1. fıkrası okunduğunda kararların uygun biçimde gerekçelendirilmesi yükümlüğü ortaya çıkmaktadır.

Bunun kapsamı, kararın niteliğine göre farklılık göstermektedir.

Haberin Devamı

Ulusal Mahkemenin taraflarca sunulan tüm iddia ve savunmaları kararda değerlendirilmiş olması zorunluluğu bulunmamakla birlikte gerekçe denetiminin belli başlı iki dayanağı vardır. Bunlar;

1-Mahkeme tarafından dinlenme hakkı

2-Tarafsız bir mahkeme hakkı olarak belirtilmektedir

Hakimler, kararlarının gerekçelerini yeterli açıklıkta belirtmek zorundadırlar.

Gerekçe, hukuka uygunluğu denetleme imkanı verir.

Adil yargılanma hakkı, davanın taraflarına, davalar için önemli buldukları gözlemleri sunma hakkı da verir.

İçeriği açıklanmamış belirsiz kavramlara dayandırılan gerçekler, subjektif tarafsızlığın ihlali sayılmıştır.

Gerekçelerin belirsizliği, söz konusu kararlara ilişkin bir keyfilik riskiyaratır.

Gerekçede yükümlülük

Kararın gerekçeli olması, kanun yoluna başvurma olanağını etkili kullanabilmekbakımından davanın taraflarının menfaati ni ilgilendirdiği gibi, mahkemelere güveni sağlayarak kamumun menfaatinide ilgilendirmektedir.

Mahkemeler “kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtme” yükümlülüğü altındadırlar.

Bu yükümlülük, tarafların temyiz hakkınıkullanabilmeleri için gerekli olmasının yanı sıra, tarafların, muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddiaların kurallara uygun bir biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, toplumun kendi adına verilen yargı kararlarının sebeplerini öğrenmelerinin sağlanması için de gerekli olduğu vurgulanmaktadır. (AİHM’in Hadjtanassıou/Yunanistan’a karşı kararı)

Detaylı olmalı

Bu nedenlerle, muhakeme sırasında, açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek niteliktebulunması halinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesigerekmektedir.

Makul gerekçe, davaya konu olay ve olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak, olay ve olgular ile hüküm arasındaki bağlantıyı gösterecek nitelikte olmalıdır.

Gerekçelendirme, davanın sonucuna etkili olay, olgu ve argumanları açıklamak yükümlülüğü olmakla birlikte, bu şekilde gerekçelendirmenin mutlaka detaylı olması şart değildir.

Ancak gerekçelendirmenin, iddia ve savunmadan birinin diğerine üstün tutulma sebebinin ve bu kapsamda davanın taraflarınca gösterilen delillerden karara dayanak olarak alınanların mahkemelerce kabul edilme ve diğerlerinin reddedilmesi hususunda makul dayanakları olan bir bilgilendirmeyi sağlayacak ölçü ve özene sahip olması önem arz etmektedir.

Bunlardan hareketle; dosyaya delillerin, belgelerin, bilirkişi raporlarının çarpıtılması veya bilirkişi raporlarının aynen alınarak hüküm kurulması yolu ile ortaya konulan gerekçenin makul gerekçe olarak kabulü mümkün değildir.

Nitekim, tarafsızlığı, keyfiliği, denetimden kaçmayı ve perdelemeyi önlemek için mahkemeler, kararın verilmesine neden olan temelleri yeterince açık olarak belirtmekle yükümlüdürler.

Temyiz süreci

Mahkemelerin yargılama sürecinde kendilerine iletilen her iddia ve talebi gözetme zorunda olmadıkları biçimindeki serbest, kararın verilmesine neden olan temellere asgari açıklıkta değinilmesi görevini ortadan kaldıracak şekilde yorumlanamaz.

Bunların yanı sıra;

Alt derece Mahkemesince hukuka aykırı karar verildiği temel iddiası ile temyiz eden taraf, dosyasının temyiz incelemesine tabi tutulmasını üst yargı yerinden (İtiraz temyiz) istemektedir.

Bu temel iddianın yanı sıra, temyiz dilekçesinde, davanın esasına yönelik olmak üzere kararın bozulması isteminde bulunma için haklı sebepleri olduğunu belirten diğer iddialarda yer almaktadır.

Temyiz veya itiraz eden taraf, dilekçesinde vurgu yapmış olduğu iddiaların kabul göreceği veya en azından karşılanacağı ihtimaline güvenmekte olup bu çerçevede haklı bir beklenti içerisindedir.

Kaldı ki, bu beklentisinin gerçekleşmesi uğruna temyiz veya itiraz giderlerini karşılamış ve bir maliyete de katlanmıştır.

Üst yargı yeri de bu beklentiyi karşılamak yükümlülüğü içinde olup “İDDİALARIN ÖZETİ” başlığı altında temyiz iddialarının neler olduğu mutlaka kararda yazılmalı ve iddiaların neden kabul edilmediği belirtilmelidir.

Nitekim yukarıda da belirttiğimiz gibi “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) Adil Yargılanma Hakkı” başlıklı 6. maddesinde özetle, herkesin, davasının makul bir süre içinde hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahip olduğu ilkesi yer almaktadır.

Anayasada daha belirgin

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) içtihatları ile davaların hakkaniyete uygun olarak görülmesi ilkesi çerçevesinde kararların gerekçeli olması ve gerekçeli karar hakkı alt ayrıntı ilkesini geliştirmiştir.

Hemen belirtelim ki, Anayasamızda bu yükümlülük ile ilgili çok daha belirgin kurallar bulunmaktadır

2709 kanun numaralı Anayasa’nın “Hak Arama Hürriyeti”başlıklı 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak İDDİA VE SAVUNMA ile ADİL YARGILANMA hakkına sahiptir” kuralı öngörülmüştür.

“D. Duruşmaların Açık ve Karaların Gerekçeli Olması” başlıklı 141. maddesinin 3. fıkrasında da “Bütün mahkemelerin her türlü kararlarıgerekçeli olarak yazılır” kuralı vurgulanmıştır.

Anayasa yapıcı yargı yeri önüne gelen tarafa, iddiada bulunma ve bu iddialarının adil ve hakkaniyete uygun bir yargılanma gerçekleştirerek karşılanması hakkını tanımaktadır.

İlk derece yargılaması itiraz/temyiz, karar düzeltme kanun yolu aşaması yargılaması için herhangi bir ayrım getirilmemiştir.

Tüm kararı kapsıyor

Bununla yetinmeyen Anayasa yapıcı yargı yerlerinin ilk derece, itiraz/temyiz, karar düzeltme gibi ayrım yapmaksızın her türlü kararları vurgusu ile bütün kararların gerekçeli olarak yazılması gerektiği ifadesini ve öngörüsünü yazmıştır.

Nitekim ilgili usul yasalarımızda da benzer kurallar yer almaktadır

Yasa kurallarnın da anlamı, davacı tarafın iddiaları ile yetinilmeyip, dahası olayların ve davacı tarafın dayandığı hukuki sebeplerin özetinin ve davalının da savunmasının özetinin kararlarda yer alması gerektiğidir.

İspanya örneği

AİHM gerekçeli karar hakkını Sözleşme 6. madde 1. fıkrasında yer verilmiş olan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının kapsamı içerisinde değerlendirmektedir.

Ulusal mahkemelerde taraflarca ileri sürülen hususların yine bu mahkemelerce kararlarında yer verilmemesi veya yer verilipte değerlendirilmemesinin hangi koşullarda gerekçeli karar-adil yargılanma ilkelerinin ihlali sonucunu doğuracağı AİHM’ce tartışılmıştır.

09/12/1994 tarihli Case of Hiro Balani / İspanya kararı temyiz mahkemelerinin yargılamalarında temyiz eden tarafın iddialarının karşılanmamasının gerekçeli karar hakkı ihlali konusunda önemli bir referans oluşturmaktadır.

Başvuran, temyiz aşamasında ileri sürdüğü hususların İspanya temyiz mahkemesince değinilmemesini AİHS 6/1 maddesi ihlali olduğunu belirtmiştir.

AİHM, başvuranın bu görüşünü benimsemiş ve İspanya Yüksek Mahkemesinin bu konuda sessiz kalmasının şüphelere yol açabileceğine kanaat getirmiştir.

Sözleşme’nin 6. maddesi 1. fıkrası, mahkemeleri, hükümlerini gerekçeli olarak vermekle yükümlü kılmaktadır hatırlatmasını yapan AİHM, bunun ileri sürülen her türlü iddiaya detaylı bir cevap verilmesi gerektiği şeklinde anlaşılmaması uyarısını da kararında yapmaktadır.

İnceleme zorunluluğu

Gerekçeli karar verme yükümünün kapsamının, kararın doğasına göre farklılıklar gösterilebileceği, bu anlamda bir ulusal mahkemenin 6. maddenin 1.fıkrasından kaynaklanan gerekçeli karar verme yükümlülüğünü ihlal edip etmediği sorununun ancak, sözleşmeci devletlerde var olan yasal koşullar, geleneksel kurallar, hukuki bakış açısı, hükümlerin kaleme alınmasına ve açıklanmasına ilişkin farklılıklar gibi davaya özgü koşulların varlığı ayrıntılarıyla belirlenebilecektir demektedir.

Temyiz iddiaları yazılı ve yeterince açık ve kesin bir şekilde ortaya konulmuşsa ilk derece mahkemesi kararını bozma yetkisine sahip olan temyiz mahkemesi, uyuşmazlığın konusunu oluşturdukları takdirde ve yargılama süresince ileri sürülen tüm hususları, -ki bunlar temyiz başvurusunda tekrar değinilmese dahi- incelemek zorunda oldukları vurgulanmıştır.

Davanın esası ile ilgili temyiz iddialarının kesin bir dille cevaplandırılması gerektiğini belirten AİHM, bu başvuru ile ilgili olarak Sözleşme’nin 6. maddesinin 1. fıkrasının ihlal edildiği tespitinde bulunulmuştur.

İddianın özeti olmalı

AİHM, kararın sonucunda da; Sözleşmeye taraf olan devletlerin ulusal mahkemelerinde görülmekte olan davalarda taraflarca açık, kesin, somut bir şekilde ileri sürülen ve kabul edildiği takdirde davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olan iddialarınulusal mahkemeler tarafından ayrıca ele alması ve gerekçe gösterilerek değerlendirilmesi gerektiği vurgusu yapılmıştır.

Aksi takdirde Sözleşmeci Devletin gerekçeli karar hakkını dolayısıyla da Sözleşme 6. maddesinin 1. fıkrası kapsamında yer alan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlali sonucunu doğuracağı ifadelerinde bulunulmuştur.

Bütün bunlar bir bütün olarak göz önünde bulundurulduğunda: Temyiz veya itiraz Mahkemeleri önündeki uyuşmazlık ile ilgili olarak temyiz veya itiraz eden tarafın davanın esasını ilgilendiren açık, kesin ve somut bir şekilde ileri sürülmüş olan ve kabul edildiği takdirde davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte olan iddialarının üst mahkeme kararında “İDDİANIN ÖZETİ” başlığı altında mutlaka yer verilmesi gerekmektedir.

Yine “İDDİANIN ÖZETİ” başlığı altında belirtilmiş olan bu nitelikteki iddiaların heyetçe tartışıldığı ve kararın temyiz edenin aleyhine sonuçlandırılması sürecinde neden kabul edilmediğinin de yazılması, diğer bir deyişle temyiz iddialarının gerekçeli olarak karşılanması adil yargılanma ilkesinin alt ayrıntı ilkesi olan hakkaniyete uygun yargılanma gerekçeli karar hakkı ilkesi gereğidir.

GEREKÇELİ KARAR HAKKI

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) 1959 yılında Strazburg’ta kurulmuş uluslararası bir mahkemedir. Türkiye’nin aralarında bulunduğu 47 Avrupa Konseyi üyesi, AİHM’in yargı yetkisini tanımaktadır. Mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ek protokolleriyle güvence altına alınmış olan temel hakların çiğnenmesi durumunda bireylerin, birey gruplarının, tüzel kişiliklerin ve diğer devletlerin, belirli usulî kurallar dahilinde başvurabileceği bir yargı merciidir.