Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Emre ÜÇKARDEŞLER

Emre Üçkardeşler, ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü’nden lisans ana dal, ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nden lisans yan dal, Bilkent Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden yüksek lisans derecesi aldı. Yeni ekonomi, endüstri-sonrası iş piyasalarında istihdam, sosyal güvenlik rejimleri konularında araştırma ve yayınlar yaptı. Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi’nde Politika Analisti olarak, eğitim yönetimi ve finansmanı, eğitim-istihdam ilişkisi ve meslek eğitimi konularında çalışmalar yürütüyor.

Haberin Devamı

Eğitim Reformu Girişimi (ERG) olarak, yeni ortaöğretime geçiş sisteminde tespit ettiğimiz riskleri ve bu risklerin azaltılması için önerilerimizi kamuoyu ve Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) yetkilileriyle paylaştık.
Yeni sistemin güçlü ve zayıf yönleri uygulama sırasında net olarak ortaya çıkacak ve bunlar hem uygulayıcılar hem araştırmacılar tarafından değerlendirilecek.
Bu yazıda, risklere yoğunlaşmak yerine, yeni sınav sisteminin sunabileceği bir gelişim alanından bahsetmek istiyorum: Okullar ve öğretmenlere yönelik performans beklentileri bize eğitim sistemimizi okul temelli olarak yeniden düşünmek için bir fırsat veriyor.
BEKLENTİ ARTIYOR
MEB yöneticilerinin açıklamalarından anlaşılıyor ki yeni sınav sistemiyle beraber okullara, öğretmenlere ve müdürlere yönelik performans beklentileri artıyor.
Öğretmenlerin ve okulların performanslarının öğrencilerin sınav başarıları üzerinden izlenecek olmasının öğretmenleri performanslarını arttırmaları ve ders saatlerini daha iyi kullanmaları, okulları da kendilerine çeki düzen vermeler ve eğitim kalitesi artırmaları için motive edeceği düşünülüyor.
Ancak, eğitim araştırmaları gösteriyor ki öğrenci sıralama/yerleştirme sınav sistemlerinin kendiliğinden okul yöneticileri ve öğretmenlerde performans artışı sağlaması mümkün değil.
YENİ SINAV SİSTEMİ
Okul yöneticileri ve öğretmenlerin beklentileri karşılayabilmesi için, bu aktörlerin hem hizmet içi eğitim, mesleki gelişim, okul kalite çerçevesi gibi programlarla desteklenmesi, hem de yetki ve kaynaklarının artırılması gerekiyor.
Bu ihtiyaçlar bağlamında, yeni sınav sistemi okul kurumunu, bir yandan yöneticiler, öğretmenler, öğrenciler, velilerden oluşan bir bütün, öte yandan karar alma/uygulama kapasitesi olan ve hesap verebilen bir birim olarak, yeniden düşünmek için bir fırsat olabilir.
eğitim kararları
Türkiye OECD ülkeleri arasında eğitim yönetiminin en merkeziyetçi olduğu ülkelerden biri. Türkiye’de eğitim kararlarının yüzde 60’ı merkezi yönetim, yüzde 20’si merkezi yönetimin “yerel” ayakları (il özel idareleri, il/ilçe milli eğitim müdürlükleri), ve yüzde 20’si okullar tarafından alınmakta. OECD ortalamasında merkezi yönetimler yüzde 35, okullar yüzde 40, yerel/bölgesel yönetimler yüzde 25 paya sahip.
Kamu mali kaynaklarının kullanımındaysa Türkiye’de okulların söz hakkı yok.
TEMEL GİDERLER
Bir başka gerçek de şu ki, hepsi aynı mevzuata tabii olsalar da, Türkiye’de okulların mevcut eylemsel yönetim kapasiteleri arasında büyük farklar var. Bazı okullar kendi kaynakları (okul aile birliği, veli bağışları), kurumsal ilişkileri (mezunlar, destekçiler) ya da yöneticilerinin kişisel becerileriyle harekete geçirdikleri kaynaklarla (belediyelerden destek almak vb) okullarına hizmet getirebilir, altyapılarını güçlendirebilir, yeni binalar inşa edebilir, öğretmen ve çalışan istihdam edebilirler.
ZORDAKİ OKULLAR
Öte yandan, temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorluk çeken, öğretmen açığı olan, sosyal etkinlik ya da tamir giderlerini karşılayamayan çok sayıda okulumuz var.
MERKEZİYETÇİ YAPI
Türkiye eğitim sistemindeki aşırı merkeziyetçi yapı her bir okulun ihtiyaçlarına özellikli destek ve müdahaleler geliştirip, okullarda uygulanmasını sağlamıyor; okulların öğrencileri için projeler geliştirmesine ya hiç destek vermiyor ya da kapsamı dar hibe programlarıyla kısıtlı destek veriyor.
YETKİ VE KAYNAK
Ne var ki, gerek tüm öğrencilere gerek dezavantajlı öğrencilere yönelik uygulamaların başarısı öğrenciye en yakın kurum olan okulun güçlendirilmesi ve eğitim sistemi içinde merkezi olarak yer almasıyla yakında ilgilidir.
Yetki ve kaynak sahibi olmayan okullara yeni geçiş sistemiyle yeni sorumluluklar yüklenmesi, öğrencilerinin sınav başarıları ekseninde okul yöneticileri ve öğretmenlerin hesap vermelerinin beklenmesi gerçekçi olmadığı gibi adil de olmayacaktır.
GERİ PLANDA KALINDI
Okulların güçlendirilmesini önerirken okulların mali olarak kendi başlarına bırakılması, kendilerine kaynak yaratmak zorunda kalması, kendi kaynakları ve kısıtlı ödenekler dışında gelirlerinin olmaması gibi bir modelden bahsetmiyorum.
Bu tip rekabetçi modeller okullar arası eşitsizlikleri artırabilir ve ekonomik olarak dezavantajlı bölgelerdeki okulların mali durumunu zorlaştırıp, eğitim kalitesini daha da düşürebilir.
SORUMLULUK
Öte yandan, okulların 1) öğretmen ve öğrenci sayısı, 2) dezavantajlı öğrenci sayısı, 3) öğretmen-dışı personel sayısı ve ihtiyacı, 4) altyapı yatırım ihtiyaçları, 5) okul ve öğrenci gelişim projeleri gibi bileşenlerle oluşturulan ödenek formülleri güçlü okulların yaratılmasına yardımcı olabilir.
Okul merkezli düşünmenin tek bir modeli ya da formülü de yok. Her ülkede, tarihsel koşullar, değişen ihtiyaçlar, hedefler, eğitim sistemlerinin başarı ve başarısızlık alanlarına göre, okulların farklı yetki, sorumluluk ve hesap verme alanları var.
Araştırmalar gösteriyor ki, merkezi yönetimler destek verdiği ve yetki/kaynak aktardığı zaman, okul yöneticileri ve öğretmenler okuldaki ihtiyaçlara yönelik programlar hazırlamak, bütçe yapmak ve izlemek, velilerle iletişim kurmak, yerel yönetimler ve sivil toplum kurumlarıyla işbirlikleri geliştirmek konusunda aşırı merkeziyetçi yaklaşımların öngördüğünden daha yetenekli ve başarılıdırlar.
KALİTE ÇERÇEVESİ
Aslında, geçtiğimiz yıllarda, eğitimde kalite çerçevesi ve yeterlilik standartları oluşturmak, okul temelli mesleki gelişimi kurumsallaştırmak, okulların planlama ve yönetim yeteneklerini geliştirmek amaçlı projeler MEB’in gündeminde yer alıyordu.
Ne var ki, 2012-2013 yıllarında, “4+4+4” yasası ve ortaöğretime geçiş sistemi tartışmaları eğitim gündeminde ağırlık kazanınca, önceki yıllarda başlamış olan okul ve öğretmen eksenli projeler geri planda kaldı.
Bu projelerin sürdürülüp uygulamaya geçmesinde yarar olduğu kanısındayım. Ve mutlaka Türkiye’deki okulların yeteneklerini geliştirmesi konusunda daha geç kalınmaması gerektiğini düşünüyorum.