Prof. Dr. Ali Kahriman - İstanbul Okan Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Türkiye Patlayıcı Mühendisliği Derneği Yönetim Kurulu Başkanı - Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezince hazırlanan 2022-YKS sonuçlarına ilişkin sayısal bilgilere göre; bu yıl 3 milyon civarında öğrencinin sınava girdiği, 1 milyonun çeşitli ön lisans ve lisans programlarına yerleştiği ve 800 bin civarında kayda dönüşmüş olduğu anlaşılmaktadır. Halen üniversitelerimizde 3, 4 milyonu ön lisans, 4,7 milyonu lisans, 4 yüz bini yüksek lisans ve 100 bini de doktora aşamasında olan toplam 8,6 milyon civarında öğrenci bulunmaktadır.
Öte yandan Ülkemizde; 18-25 yaş aralığında yaklaşık 10 milyon genç nüfus bulunmaktadır. Bu yaş aralığındaki gençlerimizin yüzde 86 gibi çok yüksek oranının üniversite eğitimi sürecinde olduğu anlaşılmaktadır. Bunun anlamı tarım-sanayi- turizm- hizmet- sağlık başta olmak üzere istihdama doğrudan katılabilecek sayı oldukça düşüktür.
Üniversite eğitim sistemimizi değerlendirdiğimizde ise yukarıda değindiğim gelecek perspektifinden uzak, daha çok 20. Yüzyılın paradigmalarını esas alan bir model olarak sürdürülmektedir. 4 yıllık lisans eğitiminin çağımızda ancak pratisyenlik düzeyinde kaldığı, 21. Yüzyılın gereksinimlerine yanıt veremeyeceği açıktır. Bununla birlikte genç nüfusumuzun çok büyük bir bölümünün farkındalık olmadan bu sistemin içinde bulunması da yaşam boyu öğrenme konseptinde yeniden yapılandırılması durumunda; önemli bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Yakın gelecekte iş ve mesleki yaşamının; bir beceri portföyü gerektireceği, çok sık değişikliklere uğrayacağı, kariyerlerin birbirinin yerine geçebileceği, öğrenme ve yeniden beceri kazanma ihtiyacının artacağı bir sürece doğru evrileceği gözden uzak tutulmamalıdır. Bu bağlamda ülkemizde çeşitli tartışmaların odağı haline gelen çok sayıda üniversite, çok sayıda bölüm, yetersiz kadrolar gibi yaklaşımların çok da anlamlı olmadığıdır. Tam tersine hem öğrenme ihtiyacı olan gençlerimizin hem de tüm yetersizliklerine rağmen ülke sathına yayılmış olan eğitim kurularımızın varlığı tehdit olmaktan çok fırsat olarak değerlendirilmelidir. Bunun için de bu kurumlarımız; iş dünyası ile, bir an önce uzmanlaşmanın, yetkinleşmenin, becerinin, disiplinler arası geçirgenliğin öne çıkarılacağı yerel, ulusal ve evrensel modellerini oluşturmak üzere yeniden yapılanmalıdırlar. Çalışanların ölçülebilir ve verimli kurumlar içinde çalışmasını gerektiren sanayi devrimi sürecine uygun olarak tasarlanmış olan eğitim sistemlerini gözden geçirerek, her alanda değil belirli ve sınırlı alanlarda uzmanlıklar kazandıracak şekilde dönüştürmelidirler.
Tüm bunlar ortada iken, Ülkemizde ivedilikle ilgili tüm kesimlerin iş birliği ile gelecekte hangi nitelik ve nicelikte işgücüne gereksinim duyulacağı konusunda, sistematik bir çalışma ile projeksiyon yapılmalı ve buna dayalı bir eğitim gerekliliği senaryosu oluşturulmalıdır.
Ütopya eğer daha iyi bir dünya ve ülke için hayal etme, daha güzel bir yaşam için uygun yol ve yöntem aramanın hiç bitmeyen bir süreci, alışılmışın dışında düşünme ve yeni vizyonlar yaratma ise; gelin hep birlikte bunu gerçekleştirelim. Yani popülizmin ekseninden bir an önce çıkalım, bilimi teknolojiyi esas alarak eğitim sistemimizin geleceğini tasarlayalım, geliştirelim ve organize edelim.
BİTTİ