Çevre için yapılan tanımların en bilimsel olanı çevrenin ekosistemler bütünü olduğudur. Bu tanıma göre çevre her biri sibernetik bir sistem olan ekosistemlerden oluşmuştur. Bu sistemler sınırları, taşıma kapasiteleri ve canlı cansız tüm ögeleri ile dışarıdan gelebilecek etkileri kendi içinde yok edecek bir tepki ile dengeleyen özelliktedir ve bunlar doğanın bilimsel kurallarını oluştururlar. Dünyadaki sivil itaatsizliklerin çoğuna çevre karşıtı ve çevre kaynaklarının sömürüsüne dayalı yanlış politikaların neden olduğu görülmektedir.
Buradaki itaatsizlik ilgili hukuka veya onun uygulanmasına değil bu hukuku oluşturan politikanın çevresel kurallara uyumlu olmamasınadır. Küreselleşmenin vazgeçilmezi olan sömürgecilikle yaşam için elzem olan tüm unsurları özelleştiren politikalara isyan edilmektedir.
“Siyanürlü altına hayır” bir sivil itaatsizliktir ancak Akkuyu’da, Sinop’ta nükleer santral projelerinin Anadolu ekosistemini en az 50 yıl Rus şirketine bağımlı kılan politikaya karşı henüz bir farkındalık bile oluşturulamamıştır.
FARKLI EKOSİSTEMLER
Çünkü AB üyeleri farklı ulus devletler olup farklı ekosistemler için tek bir çevre politikası ve kriteri dayatamaz.
Ülke sınırları ile ekosistem sınırları aynı değildir. Bu nedenle Gökova termik santralinin dumanı nasıl olsa Yunanistan’a gidecek kurnazlığında olmak Atina rafinerisinin veya Tuna nehrinin kirliliğinin boğazları tehdit edebileceği zekasına sahip olmayı da en azından gerektirmez mi?
Mustafa Kemal Atatürk 1934 de Le Monde muhabirine “Boğazlardan geçişlerin askeri güvenliği Türkiye’ye bırakılmalıdır” dedikten sonra aynı muhabire 1936 da “şartlar değişti, gemiler büyüdü yalnız askeri değil etrafının sosyal güvenliği de sağlanmalıdır” şeklinde koşul getirmiştir. Sadece 2 yıl içinde uluslararası bir antlaşma hukukuna çevre politikası ile dayatma yapmıştır.
İLGİNÇ AÇIKLAMALAR!
- “Biraz radyasyon iyidir” (bir bakan Çernobil felaketi sonrası çaylarımızın satılmayacağı endişesi ile çay içerek görüş bildiriyor)
- “Radyasyonlu fındıkları Rusya’ya satarak intikamımızı almış olduk” (bir cumhurbaşkanı böyle bir açıklama yaptı)
- “Derenin intikamı ağır olur” (bir başbakan otoyolu bile sel altında kalan ve 9 kişinin öldüğü bir felaketten sonra açıklama yapıyor )
- “Zengin kaynaklarımızın fakir bekçisi olamayız.” (Bir çevre bakanı altın madenciliğine karşı olanlara politikasını böyle açıklamıştır.)
- “900 milyon dolar verene Çankaya’nın bahçesini açarım” (9. Cumhurbaşkanı ne olursa olsun dış yatırım gelsin diye görüşünü bildiriyor)
RADYASYON MEZARI
“Türkiye ihale ile 30 yıl boyunca en pahalı elektriği satın alma sözleşmesi imzalayarak bir Rus firmasına bağımsızlığını terketti. Üstelik ‘yap, işlet ama devretme ve kapat git’ yöntemiyle. Yani elektrik satışın garantili olacak, işleteceksin, para kazanacaksın, atıklarını ve söküm günü binlerce yıl radyasyon içeren bir mezarı bırakacaksın Anadolu ekosistemine.
“Birleşmiş Milletler’de ‘suyun temel insan hakkı olduğuna ve ticari bir meta gibi satılamayacağına dair oylamada’ Türkiye çekimser kalarak 124 kabul oyuna karşın ABD, İngiltere, Fransa vb. suyu bile sömürmeye çalışan 41 ülke yanında yer aldı”
“Çılgın proje adı altında Trakya’yı ikiye bölmeyi öngören bir kanal projesi ‘çevre projesi’ olarak sunuldu. Ekosistemin taşıma kapasitesi ve intikamı hiç hesaplanmadı”.
“Suyun tüp tipi barajlarda hapsedilmesi ile su döngüsünün bozulacağını bilenler HES’lere karşı eylem yaparken bilim ve akıl mirasından yoksun politikacılar tarafından asi ilan edildiler”
“Yatayda bile taşıma kapasitesi aşılmış ekosistemlerde gökyüzüne doğru dikeyde dönüşen bir kentsel dönüşüm projesi çılgınlığı sürüyor”
SONUÇ VE ÖNERİLER:
Çevre politikaları bir cümle ile de özetlense hukuk önünde kamu yararı ve ekosistem lehine yararlı bir amaç içermelidir. Bu amacı veya hedefi sağlayacak politikaya uygun çevre eylem planı ve buna uygun projeler yapılmalıdır.
Ülkeler değil ekosistemler bazında bir kalkınma göstergesi bulunmalıdır. Bu açıdan bakıldığında ekosistem kaynaklarını koruyarak, geri kazanarak, florası ve faunası, canlı ve cansızı ile sürdürülebilir bir kalkınma içinde tutmak en tutarlı çevre politikası olacaktır.
PROF. DR. İLHAN TALINLI
Prof. Dr. İlhan Talınlı, 29 Aralık 1948’de Kars’ta doğdu. 1966 yılında İstanbul Pertevniyal Lisesi’nden mezun olan Talınlı, 1971’de Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümünü bitirdi.
Yüksek lisans ve doktorasını İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Çevre Mühendisliği Bölümü’nde tamamlayan Talınlı, 1994’te İTÜ’de Prof. Dr. unvanını aldı. 6 Yıl Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği, 3 yıl Çevre Mühendisliği Bölüm Başkanlığı, 7 ay İngiltere’de Misafir Öğretim Üyeliği yapan Talınlı, 1989’dan beri TEMA ve ÇEKÜL gibi vakıflarda yüksek danışma kurulu üyesidir. Ayrıca Prof. Dr. Talınlı, TMMOB Kimya Mühendisleri Odası, Katı Atık Kirlenmeleri Araştırmaları Türk Milli Komitesi ve Su Kirlenmeleri Araştırmaları Türk Milli Komitesi üyeliği yapmaktadır. Ulusal ve uluslararası dergilerde ve sempozyumlarda yayımlanmış 100’ün üzerinde makale, bildiri, kitap, editörlük ve proje raporundan oluşan yapıtı bulunan Talınlı, TUBITAK-NATO Yurtdışı Araştırma Ödülü’ne de sahiptir. Prof. Dr. İlhan Talınlı halen İTÜ İnşaat Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır.