Düşünenlerin Düşüncesi

Düşünenlerin Düşüncesi

dusunce@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İsmail Özcan / Eğitimci/Yazar

Mısır’ın, yüzü esmer, gönlü apaydınlık bir Müslümanı olan felsefe profesörü Hasan Hanefi, 21 Ekim 2021’de, 86 yaşında ebedi âleme göçtü. Hasan Hanefi, Mısır’ın hem İslam dünyasında hem de dünya genelinde en çok tanınan bilim insanıydı. Ana bilim dalı İslami ilimler ve felsefe, üzerine özel olarak eğildiği alan ise İslam’ın yaşadığımız çağın problemlerini çözebilecek şekilde anlaşılması, yorumlanması ve bu çabanın en büyük engeli olan gelenekçilikle mücadele idi. Bu yüzden o da kendi ülkesindeki ve başka Müslüman ülkelerdeki benzerleri gibi çok ağır suçlama ve hücumlara hedef olmuştur. Ama o doğru bildiğinden şaşmamış ve bu yolda birbirinden değerli eserler vermiştir.

Haberin Devamı

Bugün bütün dünya Müslümanlarının en temel sorunu dinin geçmiş yüzyıllardaki yorumlarına sıkı sıkıya bağlı kalmak; günümüzün çok farklı, çok çeşitli problemlerine de aynı yorumları uygulamakta ısrar etmektir. Dini anlama ve yorumlama yetkisini kendi tekellerinde gören ve hepsi de gelenekçi olan muhafazakâr İslamcılar bu tutumun bugün için çıkmaz yol olduğunu, bunun zamanımız Müslümanlarını büyük sıkıntılara sevk ettiğini görmek istemiyorlar.  Eğer Müslümanlık yaşanılan çağa göre anlaşılıp yorumlanmazsa Müslümanların gerek birey gerekse toplum olarak karşı karşıya oldukları sorunları, sıkıntıları aşmaları mümkün olmayacaktır. Geçmiş yüzyılların koşullarına ve gereklerine göre şekillenmiş çözüm ve yorumları bugün de uygulamada ısrar etmek ne akılla ne de dinin insanları dünyada ve ahirette huzur ve rahata erdirme vaadiyle bağdaşır. 

Hasan Hanefi, 20 yıl kadar önce bir Türk gazetesine verdiği röportajda zamanımızda Müslümanlığın nasıl anlaşılması gerektiğinin çerçevesini şöyle çiziyordu:  

“...Ben tam anlamıyla Müslüman bir insanım. İslami bir kişiliğim, dünyaya o gözlerle baktığım İslami bir kültürüm var. Fakat aynı zamanda da çok modern; bilimi, teknolojiyi, özgürlük, demokrasi ve değişimi sonuna kadar savunan bir insanım. İkisinden de vazgeçemem. Bu görüşlerimi bir potada toplayabilecek üçüncü bir eğilimin oluşmasını istiyorum; muhafazakâr olmayan bir İslam. Aydınlıkçı İslam, rasyonel İslam da diyebilirim buna. Modernliğe açık bir İslam’ın imkânsız olmadığını göstermek istiyorum.”

Haberin Devamı

(Yeni Yüzyıl:  29.04.1997).  

Müslümanların ve İslam ülkelerinin çağımızda yaşadığı sancılardan, tökezlemelerden kurtulması için bundan daha güzel bir çerçeve çizildiğini, daha iyi reçete sunulduğunu ben hiç görmedim. Bilinçli her Müslüman bu konudaki zorunluluğu anlar.

Müslümanlar, Orta Çağ’da Orta Doğu’da ve Avrupa’nın batı ucundaki Müslüman İspanya’da yeşeren özgürlükler sayesinde din ve aklı uzlaştırarak o çağın problemlerine çözüm üretmeye çalışmışlardır. Müslümanlar, Doğuda İbni Sina ve Farabi, Batıda İbni Tufeyl ve İbni Rüşt gibi filozoflarla yakaladığı çağdaşlık yolundaki parlak ivmeyi uzun sürdürememiş; bağnaz, gelenekçi dincilik 16. Yüzyıldan günümüze kadar sürecek ağır bir egemenlik kurmuştur. Bu fanatik egemenlik, sanki dünyadaki bütün sorunlar çözülmüş gibi Hicrî 4. Yüzyıldan itibaren içtihat kapısının kapandığını da ilan ederek yüzyıllarca başta Osmanlı Devleti olmak üzere tüm Müslüman dünyada ortaya çıkan en basit problemleri bile akıl, nakil iş birliğinde çözme şansını engellemiştir.

Haberin Devamı

Hasan Hanefi ve diğer Müslüman ülkelerdeki benzerleri, Müslümanların çağdaşlaşmasının önünde bugün de etkili olan bu engellemenin aşılmasının mücadelesini vermişlerdir. Bu mücadelede başarılı olunamadığı için Müslüman toplumlarda en basit sorunlar bile yaşanılan zamanın gereklerine uygun çözümlere kavuşturulamıyor.  

Yakın bir geçmişte

Diyanet İşleri Başkanlığına bir Müslüman’ın kazaya kalmış farz namaz borcu varken sünnet namaz kılmayıp onun yerine vaktinde kılınamamış farzları kılması doğru olur mu, diye sorulmuş.

Verilen cevap şöyle: “Sünnetlerin de kılınması gerekir. Sünnet yerine kaza namazı kılınamaz. Kazaya kalmış farz namaz borcu olan kimselerin, kendilerinin ve ailelerinin geçimlerini sağlamak için gerekli olan zamanın dışındaki bütün zamanlarını söz konusu namazların kazası için kullanması gerekir.”

Bugünün insanına zorunlu mesaisinden artan bütün zamanlarını kaza namazı kılmaya harcaması için verilmiş bu fetva bugünün şartlarıyla ne kadar bağdaşır?

Günümüzde nice çaba, iyilik ve yardım örnekleri verilebilir ki hiçbiri için boşuna mesaiden, zaman israfından söz edilemez!

Geleneğe sıkı sıkı bağlanan, yaşanılan zamanı göz önüne almayan her açıklama ve yorum daima sorunlu olacak, çağdaş yaşamla, pratikle  çelişecektir.

Eğer Hasan Hanefiler giriştikleri mücadeleden er veya geç başarılı çıkamazlarsa Müslümanları bekleyen son, bugünkünden bile daha büyük bir ilkellik ve bu ilkellikten kaynaklı ağır bir kargaşadır!

Bu dünyadan göçen tüm Hasan Hanefilerin ruhları şad, mekânları cennet olsun.