Yüksek fiyatların çözümü, üreticiden tüketiciye 'kısa yol' oluşturmak. Tarım Kredi marketler açıyor ama 'Bakkal Amca modeli' de göz ardı edilmemeli. Türkiye’de 200 bin bakkal var. Kâr marjları belirlenecek ve kooperatiflerin ürünleri buralarda satılacak. Büyük bir güç. Maliyet sıfır!
Döviz çıktı, düştü. Kur korumalı mevduat hesabı uygulaması geldi. Piyasa bir ölçüde dengelendi. Ama vatandaşın gündemi hep fiyatlar. Düşmeyen fiyatlar. Devletin kurumları denetimleri artırsa da, aynı fiyatta ısrar edenlerin gerekçeleri hep aynı:
Biz yüksek fiyattan aldık.
Bu konuda sadece büyük market zincirlerini kusurlu görmek de çözüm değil. Üstelik Tarım Kredi Kooperatiflerinin verimliliği ve işlevselliği ile ilgili eleştiriler de artıyor. Sektörden çok sayıda yönetici ve yurttaşlarla konuştum geçen hafta.
Çıkan sonucu özetleyeyim: Ben olsam Tarım Kredi Kooperatif marketler yerine ‘sözleşmeli bir şekilde standart getirerek bu işlevi bakkallara‘ yaptırırdım. Hem daha ucuz, hem daha pratik ve maliyeti düşük. Hem de daha hızlı. Bakkal Amca modeli.
Düşünün, bir günde Türkiye çapında en az 200 bin dükkan, mağaza, bayi. Zaten satış yapıyor, sektörün içinde. Altyapısı da hazır. Bunlara güvence verilecek, kar marjları belirlenecek ve Tarım Kredi Kooperatifleri dışında diğer kooperatiflerin ürünleri de satılmak üzere dağıtılacak.
Büyük bir güç, büyük bir şans. Maliyet sıfır! Büyük market zincirlerini de etkilemez.
Üstelik işinin erbabı insanlar.
Mahallelinin göz bebeği, dert ortağı, hatta başı sıkıştığında yardımcısı. "Çocuğa bir 10 lira veriver Bakkal Amca, ben dönüşte bırakırım."
"Elimde para yok, yağı, şekeri alayım, ödeme bir hafta sonra maaş alınca..." Aslında toplumsal dayanışma anlamında da büyük fırsat Bakkal Amca modeli.
Bütün söylentiler de bir günde ortadan kalkar!
Bir uyarımı da vurgulamak zorundayım. Göreceksiniz kısa sürede bu Tarım Kredi Kooperatiflere bağlı marketlerde de hem bazı firmalar, hem bazı aracılar, hem de işletmeciler aktif rol oynayacak. Eleştiriler yoğunlaşacak. Gramajdan kaliteye ve adam kayırmacılığa dek birçok şikayet arka arkaya gündeme gelecek. Kiralanan yerlerde söylentiler ayyuka çıkacak. Birçok sorun. Kulağıma geldi de, söylüyorum. Devlet bu kadar çaba gösterecek, birkaç hatalı yönetici her şeyi berbat edecek. Yazık!
Ben söyleyeyim, tarihe not düşeyim de...
Yerli malı, yurdun malı!
Yerli malı haftasını geride bıraktık. Çok da ses vermedi. Nedenini araştırmak sosyologların işi. Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası her yıl 12-18 Aralık’ta. Aslında bütün aralık boyunca anlatılır, konuşulur ve çok sevilirdi. Ben de birkez daha dikkat çekeyim istedim.
Yerli malı, yurdun malı demek, yurtsever olmanın güzel bir göstergesi. Üretmek, paylaşmak, emek vermek. Büyüyen dünya pazarında ses olmak. Ekonominin can damarı küçük ve orta ölçekli sanayi kurum, kuruluşları, kooperatifler ve tarım işletmelerinin güçlenmesi, teknolojinin atılım yapması demek. Eskiden olduğu gibi yoğun katılımla kutlanmasa da, gelecek kuşaklar adına ‘yerli malı- yurdun malı’nın arkasında olmalıyız.
‘Haydi yerli ve milliye’
Bugünlük kamu spotu benden, beğenenler kesip assın, çevresine sosyal medyadan göndersin:
“Yerli üreticiyi destekleyelim. Kendi ürettiğimizi tüketelim. Üretici, çiftçi, köylü zenginleşsin ki, Türkiye zenginleşsin.”
‘Köylü milletin efendisidir’ diyen büyük Atatürk’ü ve O’nun zor koşullarda tarım, hayvancılık alanında yarattığı büyük atılımı tekrar tekrar anımsayalım. İthal yerine yerli ürünler tüketelim. Kendi denizlerimizin balığını yiyelim. Sardalyanın, hamsinin, lüferin, çipuranın, levreğin, kefalin, kupezin tadını ve lezzetini bir kez daha keşfedelim.
Özellikle kırsal ve tarımsal kalkınma çok önemli. Yerelde elde edilen başarılı tarımsal ve kırsal üretimler, bölge bölge Türkiye’ye ‘kaliteli ve yüksek üretim’ olarak yansıyacaktır.
Zehirsiz kentler hayal değil
İnsan ve çevre sağlığını tehdit eden kimyasalların Belediyeler öncülüğünde kullanımının azaltılması ve sonlandırılması, onların yerine ekolojik ve doğa dostu alternatiflerin kullanılması için sivil toplum iş başında. Düzenlenen toplantıya 75 kadar sivil toplum örgütü katıldı. Güzel değerlendirmeler oldu. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve Zehirsiz Sofralar Platformu bu işin öncüsü.
Belediyelerden en geç 2025 yılına kadar herbisitlerin (ot zehiri) tamamen sonlandırılması, 2030 yılına kadar diğer tüm pestisit ve biyosidal ürün kullanımının yüzde 50 azaltılması, 2040 yılına kadar tamamen sonlandırılması konusunda taahhüt isteniyor. Yurttaşlar da bu kampanyaya imza vererek destek olabilecek.
Biyosidal İş ve Çevre Sağlığı Derneği’nden Doç. Dr. Tufan Nayır, “Pestisitlerin özellikle büyüme çağındakileri daha fazla etkilediğine, kanser, hormonal (endokrin) sistem bozuklukları, üreme hastalıkları, doğum kusurları, genotoksisite, nörotoksisite ve nörodavranışsal bozukluklara sebep olduğuna dair birçok çalışma mevcut” dedi.
Çocuk parkları ve okullar da maalesef riskli alanlar. O yüzden de sağlıklı topum için Zehirsiz Kentler projesi doğru bir yaklaşım. Destekliyorum.
MUHTARIM DİYOR Kİ...
‘Devlet desteği şart’
Ege’de keyifli bir durak. Güzel insanların coğrafyası Milas. Milas’a bağlı Sakarkaya köyü. Özelliği Türkiye’de bal konusunda farklı bir yere sahip olması. Fıstık çamları
ve kızıl çamlardan elde edilen ünlü Sakarkaya kırmızı çam balının memleketi burası. Kilometrelerce ötede, dünyanın çeşitli ülkelerinde müdavimleri var.
Hem lezzetli, hem şifa kaynağı.
Sakarkaya köyü mahallesi muhtarı Hakkı Arıcı, köylünün derdine derman olmaya çalışan sevgi dolu bir hizmet insanı. Hakkı Arıcı muhtarım şunları anlattı:
“Hava şartları ve kuraklık nedeniyle arılar verimsiz oldu. Rekolte düştü.
27-28 kiloluk tenekeler 1250 TL dolayında. 500-600 liraya da bulunur, ama kalitesi kuşkulu. Piyasada bal yok. Gelecek yıl daha da büyük sıkıntı olabilir. Kovan desteği yetersiz. Artırılmalı. Şimdi tam zamanı. Suzuzluk büyük sorun. Yaz ayları sıkıntı çekiyoruz. Yollarımız da yeniden elden geçmeli. Mart ayından itibaren bu konuda destekler olacaktır, inanıyoruz.”