Kış sporları ülkemizde ve dünyada her geçen gün popülerlik kazanıyor. Özellikle kayak ve board sporları yurttaşlarımızın ilgisini çekiyor. Kış sezonunun da başlaması nedeniyle kayak, board ve diğer kış sporlarındaki sakatlıklara değineceğim
Dünya çapında 200 milyon kişi kayak sporuyla uğraşırken, 70 milyon kişi de snowboard yapıyor. Sadece 2010-2011 sezonunda ABD’de 60 milyon kişi kayak merkezlerini ziyaret etmiş. Son 15 yılda kayak sporuna eklenen yeni sporlar da (snowblade, telemark ski) bu ilgiyi artırıyor.
Teknolojinin yardımıyla...
Telemark tipi kayma, ayak bileği arka kısmının serbest olması nedeniyle dönüş kolaylığı sağlar. Snowblade’deyse, normal kayak takımlarından daha kısa takımlar bulunur ve kişi, kayak yapmak yerine buz üzerinde kayar gibi (buz pateni) hareket eder. 1990’larda carving tipi kayakların kullanılmaya başlamasıyla Alp kayağı evrim geçirmiştir. Mekatronik ve elektronik sistemlerin kayak takımlarına eklenmesiyle kayak sporunun hem keyfi artmış hem de sakatlıklar azalmıştır. Kayak sporundaki sakatlık riski binde 5 düzeyindedir.
Ölümler, yok denecek kadar az
Sakatlık oranlarına daha detaylı baktığımızda iki terim ön plana çıkar: Bin
Boynu ağrıyan hastaların, “Boyun fıtığı oldum” diye kederlenmelerine gerek yok. Örneğin ABD’de boyun ağrısı şikayetiyle doktora giden hastaların yüzde 21’inde boyun fıtığı tespit edilirken, nedense Türkiye’de bu oran yüzde 86’ya çıkıyor
Tomografi ve MR’ın sağlık alanına girmesiyle bu oranlarda epeyce yükselme oldu. Kim bilir ne kadar boyun fıtığı olup da farkına varmadan, şikayetleri olmadığı için aramızda dolaşan insan var. ABD’de bel fıtığıyla ilgili bir çalışma yapılmış; belinde hiç sorunu olmayan 2 bin kişinin MR’ını çekmişler. Yüzde 37.8’inde bel fıtığı tespit edilmiş. Şikayetleri olup hekime başvuran hastaları da hesaba katarsak, o da yüzde 20. Dolayısıyla yüzde 50’nin üzerine çıkıyoruz. Böylece de bel fıtığı iktidarını ilan etmiş oluruz.
Boyun fıtıkları içinde yaklaşık aynı oranların geçerli olduğunu düşünüyorum. Yalnız boyun fıtıkları, bel fıtıklarından daha az görülüyor. Ayrıca bel-boyun fıtıkları birdenbire oluşmuyor veya siz hissetmiyorsunuz. Boyundaki omurlar arasındaki disklerde zaman içinde bozulma oluşuyor. Sonunda bardağı taşıran damla geliyor. Bu da ters bir hareketle, arabada giderken ani frenlerde ve çarpmalarda oluşan ‘kamçı manevrası’yla, başı uzun
İki haftadır devam ettiğimiz boks sakatlıkları yazımıza bu hafta; kafa travmaları ve bacak yaralanmalarıyla devam ediyoruz
Boksörler boyun bölgelerine sık darbe alır. Hatta boyun bölgesine darbeler, karotis damarlarının yırtılmasına bile yol açabilir. Bazı durumlardaysa darbe sonrası hipotansiyon ve kalp ritminde yavaşlama gelişir, bu da bayılmaya neden olabilir.
Boksta nadir de olsa servikal omurgaya yönelik darbeler yüzünden omurilik felci yaşanır.
Kulak dışına alınan darbeler, organın zarının zedelenmesine kadar gidebilir. Kafa bölgesine alınan travmalardaysa perilenfatik ve endolenfatik kanallarda basınç artışı, akustik sinirin hasar görmesine yol açabilir. Böbrek bölgesine gelen yumruklar sonucunda albuminüri ve hematüri oluşabilir. İdrar yollarından kanama, nadir gözlenir.
Diş yaralanmaları
Kafa travmaları, diş yaralanmalarına zemin hazırlar. Bu konuda yapılan çalışmalarda sol yumruğunu kullanan kişilerin sağ yumruğunu kullananlara göre, daha sık diş yaralanması yaşandığını gösterir. Ancak bu durum, sadece boks sporunu ilgilendirmez. Diğer spor dallarında, hatta meydana gelen diğer kazalarda sol elini kullananlar, sağ elini kullananlara göre, daha fazla
Geçen hafta boksta el ve bilek sakatlıklarına değinmiştik. Bugün, aynı konuya devam ediyoruz
Bazı el ve parmak yaralanmaları, kırıkla çıkıklarda olduğu gibi net şekilde ortaya çıkmaz. Bazı yaralanmalar, hafif düzeyde kalabilir ve atlanabilir. Karpal (el bilek) kemikler, en sık yaralananlar arasında. Bu kemiklerin birbirleriyle yakın konumlanmaları ve küçük olmaları, sorunların ortaya çıkmasını engelleyebilir.
Skafoid kemik
El bileğinde bulunan kemiklerden en önemlisidir ve bu bölgede en sık kırılan kemikler arasındadır. Tip A kırıkta akut deplase olmayan stabil kırıklar, tip B’de deplase stabil olmayan kırık, tip C’de gecikmiş kaynama, tip D’deyse kaynamamış kırık yer alır. Özellikle deplase olmamış kırıkların grafiyle tespiti çok zordur. Olaydan 48-72 saat sonra yapılan bir MR incelemesiyle tanı konabilir. Ya da ince kesitlerle yapılan bir tomografi incelemesiyle de kırık tespit edilebilir. Skafoid kemiğin tam iyileşmesi için 9-12 hafta gerekebilir. 1 mm.’den fazla ön ve arka tarafa kayması olan vakalarda cerrahi işlem gerekebilir.
Metakarp
El tarağı kemikleri de denen metakarp yaralanmasında kırığın cerrahi olarak sabitlenmesinden sonra boksa geri dönüş için en
Boks, karşı tarafa darbe sonucu puan kazanılan ve galip gelinen bir spor dalı olarak her türlü sakatlığa açık. Özellikle ünlü boksör Muhammed Ali’nin kafasına aldığı darbeler sonrası parkinson’a yakalanması bu konudaki çalışmaları artırdı
Bazı araştırmaların sonucu o kadar radikal ki, boks ve kick-boks gibi sporlara karşı gençlerin bilgilendirilmesi, bu sporlara yönelmelerinin önlenmesi tavsiye bile edildi. Boksta kafa, önemli hedeflerden biri. Nakavt denilen rakibin darbe sonrası yere düşüp 10 saniye boyunca kalkamaması boksta kesin zaferi simgelerken kafaya olan darbeleri artırır. Eldivenlerin yapısı her ne kadar aktarılan kuvvetleri azaltsa da darbeler, beyin zarı altı damarlarını yırtabilir.
Bu damarlar, beyni saran toplardamarlar olup kanamaları sonucunda erken dönemde bulgu vermez. Ancak geç dönemde kafa içi basıncı artırıp tespit edilemedikleri durumlarda ölümcül olabilirler. Kısa süreli düşmeler, duruş reflekslerin bozulmasına, denge fonksiyonlarında azalmaya bağlı olurken, beyin sarsıntısı sonucunda çok çeşitli tablolar ortaya çıkabilir. Bu durum, her zaman bilinç kaybıyla sonuçlanmaz.
Sara krizlerine neden olabilir
Kafatasına ve beyin hücrelerine
Prof. Dr. Ahmet Öncel’i kaybettik. Sonbahardan kışa girdiğimiz bu ilk günlerde, gerçek bir İstanbul beyefendisini, bir bilimadamını toprağa verdik
Ahmet Öncel’i 1977’lerde tanıdım. İstanbul Tıp Fakültesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği Ana Bilim Dalı’nda bizim baş asistanımızdı, ağabeyimizdi. Öyle bir ağabeylik ki, hem bilimsel hem de yaşam dersinde...
Sessiz ve sakin haliyle bölümün koridorlarında dolaşırken ve hastalarını ziyaret ederken yüzünde hep o tebessüm, içinde bilge bir insanın sessizliği vardı. Hiçbir gün sinirlenmedi. Her şeyi içine attı. Onun ağzından sert bir ifadeyi hiç kimse duymadı. İnsanlara insan gibi davrandı. Nişantaşı’nda doğup büyümesine rağmen şimdiki dizilerde gösterilen o Nişantaşılılar gibi olmadı. Kendi kişiliğinden ve kimliğinden ayrıca beyefendiliğinden hiçbir şey kaybetmedi.
Ben bazen takılırdım kendisine, “İhtiyar!” derdim. Halbuki 1942 doğumluydu. Bütün hocalar bu lakabı ezberlemişti. Rahmetli Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Fuat Diniz hocamız bile Ahmet Abi’ye “İhtiyar” derdi, gülerdik. “İhtiyar” dedik, genç yaşta aramızdan ayrıldı. Hiç kimseye muhtaç olmadan bu dünyaya veda etmeyi düşünürdü. Yaradan bu isteğini kabul etti. Ve
Devam eden ve tamamlanmış birçok çalışmanın sonunda atla terapinin çeşitli rahatsızlıklarda kullanılabileceği kanıtlandı
Amerikan Hippoterapi Derneği’nin verilerine göre, atla terapi dünya çapında 1970’lerden beri uygulanıyor. Günümüzde 24 ülkede lisanslı hippoterapistler var. Üç günlük hızlandırılmış kurslara fizyoterapistler, iş-uğraşı terapistleri, konuşma terapistleri katılabiliyor. Bu kurslara katılan ve başarı gösteren özel at eğitmeni, fizyoterapist, konuşma terapisti, iş-uğraşı terapisti, özel eğitim uzmanı ve gönüllülerden oluşan özel bir ekip atla terapi tedavisi uygulayabiliyor.
Terapide kullanılacak atın kabul eden, uysal, güvenilir, öğrenmeye açık, dikkatli, ileri giden, atletik, dengeli olması ve beklenmedik davranışlarda bulunmaması gerekiyor. Bireysel olarak veya grup halinde uygulanabiliyor. Teknikler sırasında kişinin psikolojik, duyusal, sosyal tutumları ve özel ihtiyaçları göz önünde bulunduruluyor. Atın hareketleri binicinin vücudu üzerinde dinamik etkilere sahip. Atın sırt hareketlerine müdahale edilmiyor, kişinin bu hareketlere uyum sağlamasına çalışılıyor. Terapi amaçlı at binme seansları genellikle beş aşamada
Hippoterapi, yıllardır denge, güç, koordinasyon, eklem hareket açıklığı, postür ve yürüme sorunlarının tedavisinde kullanılıyor. Gelin, bu terapi şekline yakından bakalım
Tedavi amacıyla atların kullanılabileceğini M.Ö. 400’lü yıllarda Hipokrat, ‘Doğal Egzersizler’ başlığı altındaki yazısında öne sürdü. Fransız Tissot’ysa 1780’de yazdığı ‘Medikal ve Cerrahi Jimnastik’ adlı eserinde at binmenin en faydalı yürüyüş şekli olduğunu yazdı.
İngiltere, bu yüzyılın başlarında atların faydalarını keşfetti, engellilerde ve II. Dünya Savaşı’nda yaralanan askerlerde atla terapi yöntemini uyguladı. 1952’deyse Helsinki Olimpiyatları’nda Liz Hartel, atlı sporlarda gümüş madalya kazandı. Çocuk felci geçiren bu sporcu, at binmenin hastalığa faydalarını kanıtladı.
1960’lı yıllardan itibaren ABD, Kanada ve pek çok Avrupa ülkesinde atla rekreasyonel terapilerin uygulanacağı merkezler açıldı, bu alanda federasyonlar kuruldu ve kongreler düzenlenip bilimsel yayınlar yapıldı. Rekreasyon terapisi; psikolojik, fiziksel, sosyal engellilerin ve hastalıkların tedavilerini çeşitli aktivitelerle desteklemek olarak tanımlanır. Mevcut durumdan iyiye doğru gitme ve bu amaç için çeşitli aktivitelere