Her yıl pop müzik yeni isimlerle yola devam ediyor. Popta herkesin beğeneceği şarkılar yapmak kolay değil. Geçmişin esintilerini yeni ritim ve ruhla süslemek, yeni bir ruh vermek kolay işler değil. Alternatif sahne dediğimiz yeni arayış grupları, biraz piştikten sonra pop dünyasına selam göndermeye başlıyor. İşte onlardan son günlerde kulağımızda kalanlar:
Blossoms
Manchester, Stockport yakınlarında filizlenen bu grup, ilk dinleyişte o kadar çok tanıdık ismi anımsatıyor ki... Bir A4 kâğıdın (çok nostaljik olduk) ilk yüzünü doldurabiliriz. Pet Shop Boys, A-Ha, The Smiths, Blondie... İngiliz geleneklerine uygun, bol referanslı bir pop. Onları en iyi tanımlayacak parçalara gelince... Charlemagne, At Most A Kiss, Getaway, Honey Sweet.
The 1975
Ben bu çocukları anlamıyorum. Hangi ara doğdunuz, hangi ara müzik dinlediniz ve heybenizi doldurdunuz. Yaş ortalaması 20 olan bir grup, nasıl bu kadar olgun müzik yapabilir? Prodüktör başarısı falan demeyin, çocuklarda potansiyel olmasa olur mu hiç? Yine Manchester dolaylarından dört genç. Onları tanımak için Somebody Else, The Sound, Chocolate, Robbers yeter...
Circa Waves
2013’te Liverpool’da bir araya gelen dört genç, bu kadar başarılı indie rock grubu olabileceklerini kesin bilmiyordu. Bu yılın en iyi rock albümlerinden birisi. En baba şarkıları T-Shirt Waether, 32 milyon kez dinlenmiş Spotify’da... Ritimleri pop için sert, brit rock için kararında... Fire That Burns favorim.
The Radio Dept
Bu İsveç’te kaç kişi müzikle uğraşıyor aklım ermiyor! Benim hesaba göre, bu sayı toplam nüfusun üstünde. Vokal ve synthe ağırlıklı müzikleri tam uçuracak cinsten. Swedish Gun ve We Got Game dinlemek, not vermek için yeterli.
Çıplak ayaklı dâhi: Steven Wilson
‘Progressive Rock müziğin dâhi müzisyeni’ olarak tanımlanan Steven Wilson, yeni albümü ‘To The Bone’ ile saygın eleştirmenlerden en yüksek notu aldı. Pink Floyd halefi olarak adlandırılan Kanadalı Porcupine Tree grubunun dağılmasından sonra müziğe tek başına devam eden Wilson, sahneye çıplak ayak çıkmasıyla tanınan, sessiz, sakin dâhilerden birisidir. Sessiz derken, onun o güzel vokalist sesini kastetmiyorum. Geçen Mayıs ayında İstanbul’da bir konser verdi.
Wilson, bu kez gençlik yıllarında çok etkilendiği Peter Gabriel, Kate Bush, Talk Talk ve Tears for Fears gibi isimlerin parçalarından yola çıkarak besteler yapmış. Sözler, dünyanın kaotik düzenine göndermeler yapıyor: mülteciler, terör, dinci fanatikler... Albümün müzikal kalitesi olağanüstü, bıkmadan dinlenecek parçalarla bezenmiş. Favori parçalarımın başında ‘Song For I’ ‘Permanating’ ve ‘Pariah’ geliyor. İlk parça, Sophie Hunger’in vokal katkılarıyla elektronik, karanlık mı karanlık... Lasse Hoil’un çektiği videosu da aynı ruhu yansıtıyor. Lasse Hoil, albümün kayıt sürecini anlatan, 85 dakikalık bir belgesel de çekmiş. ‘Permanating’ ise neşeli mi neşeli, akıcı bir parça. Bollywood dansçılarıyla renkli bir videosu var. Wilson’dan alışmadığımız ‘popsal’ bir coşku yansıyor. Sanki Abba, ELO çalıyor, söylüyormuş gibi... Pariah ise Ninet Tayep vokaliyle yükselen, müthiş bir parça.
Bu muhteşem albümü mutlaka dinleyin.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024