Eric Clapton 50. sanat yılını Londra Royal Albert Hall’da verdiği 3 konserle kutladı. Dile kolay 50 yıl...
Rock/Blues gibi güncelin kuvvetle hissedildiği, yenilerin büyük bir hırsla saldırdığı bir sahnede 50 yıl zirvede kalmak. Tüm zamanların en iyi gitaristleri arasında hep anılmak kolay değil.
Kariyerini taçlandırmak için Royal Albert Hall gibi dünyanın en iyi akustiğinin olduğu bir mabedi seçmek ve 3 gün arka arkaya kapalı gişe çalmak ona çok yakıştı.
Ön grup olarak Doyle Bramhall II sahne aldı. Dünyanın en iyi solak blues gitaristlerinden olan Bramhall, Clapton’ın ortak projelerinde yer verdiği yetenekli bir gitarist. Kendisini en güzel Roger Waters’ın The Flesh konserlerinden tanıyoruz. David Gilmour notalarını ona benzemeye çalışmadan özgünce yorumlayan gitarist olarak. Sahneye yıllardır birlikte çaldığı piyanoda Chris Stainton, orgta Walt Richmond, basta Nathan East ve bateride Steve Gadd ile çıkan Clapton konsere Blues standartı olan “Key to the Hihgway” ile açtı.
Programına Cream döneminden 3 parça alan Clapton ilki “Badge” ile devam eder. Arkasından yine bir standart Blues ve Derek and Dominos döneminin 3 parçası gelir : “Hookie Cookie Man”, “Nobody Knows You When You’re Down and Out” ve “Layla”. Solo kariyerinin en güzel parçalarından olan “I Shot The Sheriff” salonu ayaklandırır. Hüzünlü “Tears in Heaven ve en sevilen parçalarından “Cocain” arka arkaya gelir. Uzun gitar ve keyboard sololarıyla “Crossroads” salonu şenlik alanına döndürür. “Wonderfull Tonight” ortalığı biraz olsun yatıştırır. “Little Quenn of Spades” Clapton’ın en patlayıcı parçalarından oldu.
“Sunhine Of Your Love” ve “Before You Accuse Me” ise konserin bis şarkıları olarak bitmesini istediğimiz bir konseri noktaladı.
Onun şovmenlik yönü hiç bir zaman ön plana çıkmadı. Hızlı, yumuşak stili gitar çalmayı hep kolay bir işmiş gibi gösterdi. Çok çalışmanın ve yeteneğin bir birleşimi oldu Clapton stili. Sırt ağrılarından dolayı kariyerini son 11 konserle taçlandırmak istemesi üzücü, yine de bu güne kadar yaptıklarını dinlemek bile yetecek.
Clapton’ın kariyeri
1963’in Ağustos ayında ilk grubu Rooster’da çalmaya başladı. Londra kulüplerinde geleceğin büyük yıldızları ile çalıyorlardı.
Rolling Stones’ın gelecek elemanları da bazen kendilerine katılıyordu. 1964 başında Yardbirds’e geçiş yapan Clapton, burada power blues ve saykodelik pop ile tanışır. 65 yılının bahar aylarında John Mayall’dan teklif alır ve onun Bluesbreakers grubuna katılır.
Tam bir Blues üstadı olan Mayall’dan çok şey öğrenir. Onunla iki albümde çalar. Artık Blues dünyası onu tanımaya başlamıştır.
***
1966 Temmuz ayında Mayall’dan ayrılır; basçı Jack Bruce ve davulcu Ginger Baker ile Cream grubunu kurar. Başlangıçta Jimmy Page’de bu grupta kısa bir süre çalar. Müthiş bir başarı yakalarlar “Sunhine Of Your Love”, “White Room”,” Crossroads”,”Spoonfool” gibi efsane parçalar yaparlar.
Londra metrosu duvarına graffiti “Clapton is God” yazıldığı günlerdir. Sahnede seyirciye arkasını dönerek yaptığı sololarla artık virtüöz mertebesine yaklaşmıştır.
***
Üç başarılı stüdyo albümü sonrası Cream dağılır. 68’de Clapton Steve Winwood, Ginger Baker ile Blind Faith grubunu kurar. Kısa ömürlü olan gruptan ayrıldıktan sonra 70’de Delaney and Bonnie grubunda çalmaya başlar ve New York’a göç eder. Leon Russell ve Stephen Stils’in yardımlarıyla ilk solo albümünü yapar ve J.J.Call bestesi “Wonderful Tonight” ile listelere girer.
Rolünü Derek and The Dominos’ta geliştirir. Onlarla yaptığı “Layla” albümü unutulmazlar arasına girer. “Layla” hala konserlerinin en beklenilen parçalarındandır.
1973’te en sevilen solo albümlerinden olan “461 Ocean Boulevard” çıkar. “I Shot The Sheriff”, “Motherless Child”,”Let It Grow” gibi standart parçaları bu albümden çıkar. Artık solo kariyerinin zirvesine tırmanmaya başlamıştır. Sonraki yıllarda, 76’da “No Reason To Cry”, 77’de en sevdiğim albümü “Slowhand” gelir. Bu albümdeki “Cocain”,”Wonderful Tonigth”, “Lay Down Sally” ile artık Clapton yaşayan bir efsane olur.
***
1991 yılında 4 yaşındaki oğlunun gökdelenden düşerek hayatını kaybetmesinden çok sarsılır.
Anısına “Tears In Heaven” parçasını yapar ve 1992’de “Unplugged” albümüyle 6 Grammy ödülü kazanır.
Özay Şendir
Öğretmenlik ve sosyal statü
24 Kasım 2024
Didem Özel Tümer
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’dan ABD’ye YPG mesajı: Sineye çekmeyeceğiz
24 Kasım 2024
Abbas Güçlü
Öğretmenler neden mutsuz?
24 Kasım 2024
Zeynep Aktaş
Her şey faizlere kilitlendi
24 Kasım 2024
Ali Eyüboğlu
Aşkın Nur Yengi: ‘‘Rekabet derdimiz yoktu’’
24 Kasım 2024