Biz doktorlar hastanın hayati bulgularını değerlendirirken muayenede bazı kriterlere dikkat ederiz. Bunların “vital bulgular” olarak da adlandırılan kısmında nabız ve tansiyon yer alır.
Bildiğiniz üzere tansiyon, atardamarlarımızda dolaşan kanın damar cidarına uyguladığı basınçtır. Kalp bir pompa vazifesi görerek kanı damar içine pompalar, bu basınçla ilerleyen kan da yaşamı devam ettirmek için beyin başta olmak üzere hayati organlara ve tüm vücuda ulaşır. Kalp, kasıldığında kanı damar duvarına ortalama 120 mmHg basıncında bir kuvvet uygulayacak şekilde gönderir ve gevşediği zaman da bu basınç ortalama 80 mmHg’ye iner.
Büyük ve küçük tansiyon olarak bilinen bu değerler kişiden kişiye farklılıklar gösterir. Hatta aynı kişide bile gün içinde ya da yaşla değişebilir. Bu değişikliğe sebep olan faktörler arasında vücuda alınan tuz miktarı, kişinin metabolizması, korku, heyecan, üzüntü gibi duygu durumları, hormonlar yer alır. Ayrıca damarın yapısı, esnekliği de önemli bir faktördür, yaşla birlikte esneklik azalır bu da basıncın yani tansiyonun artmasına sebep olur.
Farklılık gösteriyor
Nabız dakikadaki kalp atım sayısı olarak ifade edilir. Kalp kanı pompalamak için her kasıldığında damar duvarına uygulanan basınç dışardan dokunulduğunda nabız olarak alınır. Nabız sayısı da kişiden kişiye ve aynı kişide farklı zamanda ya da şartlardaki ölçümlere göre değişiklik gösterir. Kalp yaşamı devam ettirmek üzere dakikada belli miktarda kanı damar içine göndermek zorundadır. Eğer kasıldığında gönderdiği miktar düşükse bu sefer dakikadaki kasılma sayısı yani nabız artacak ve bir dakika için göndermesi gereken kan miktarını karşılayacaktır. Dolayısıyla bu olay kalbin kasılma gücü ile yakından alakalıdır. Bu sebeple kalp yetersizliği olduğu zaman nabız yüksektir.
Kanın hayatı devam ettirmeyi sağlayan birçok görevi vardır. Sindirim yoluyla elde ettiğimiz besin maddelerini, yapıtaşlarını, mineralleri, vitaminleri ve oksijeni hücrelere taşır. Bir yaralanma halinde orada pıhtılaşmayı sağlayarak yaranın kapanmasına yardım eder. Antikor üreterek vücuda giren virüs ve bakterilerle savaşmamızı sağlar. Vücut ısısını ve pH dengesini düzenler.
Nabız ve tansiyon normalde birlikte hareket eder. Yani normal şartlarda sağlıklı bir bireyde merdiven çıkmak, koşmak ya da maç yapmak gibi artmış fiziksel aktivite, heyecan, sevinç, korku gibi adrenalin deşarjına sebep olan haller nabzı ve tansiyonu beraber yükseltir. Akabinde sakinleşince, dinlenince nabız ve tansiyon da beraber düşecektir.
Denge bulma çabası
Bazı durumlarda ise birbirlerine aksi şekilde hareket ettikleri de görülür. Örneğin değişik sebeplerden dolayı tansiyon düştüğünde yukarıda açıkladığım gibi dakikada gönderilen kan miktarını dengelemek için nabız yükselir. Benzer şekilde örneğin sporcularda kalp kası da hipertrofiye yani kalınlaşmaya uğradığından her kasılmada gönderilen kan miktarı normal insana göre daha fazladır. Dakikada gönderilen miktara daha az kasılma (kalp atım sayısı) ile ulaşılabilir. Bu nedenle sporcuların kalbi yavaş atar, tansiyonlarında bir değişiklik yoktur. Efor esnasında, koştuklarında, maç yaptıklarında da kolay kolay yükselmez. Spor yapmayan bir kişiye kıyasla daha geç yorgunluk hissederler.
Yarın değil öbür gün Sevgililer Günü olarak kutlanacak. Kalp günün bir sembolü olmakla birlikte yaşamayı da ifade eder. Filmlerde görürüz, yerde baygın yatan birinin nabzını kontrol ederek yaşadığını söylerler. Kalp çalışırken nabız ve tansiyonun ilişkisi bazen aynı yönde bazen de aksi yöndedir. Ancak amaç aslında aynıdır, yaşamayı devam ettirmektir. Birbirinin aksine hareket ettiklerinde bile aslında dengeyi bulmaya çalışırlar.
İçinizdeki bu dengeyi hiçbir zaman kaybetmemenizi dilerim.