Doğan Heper

Doğan Heper

dheper@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

“Eksen kayması”
Son zamanlarda bu tabir de Türkçemize girdi.
Sık kullanılır oldu.
Yani bir kısmına göre, Türkiye Batı ekseninde idi, şimdi Doğu ekseninde. Türkiye eksen değiştirdi, Batı’dan Doğu’ya geçti.
Bu doğru mu?
Başbakan’a sorarsanız, “Türkiye bir yüzüyle Batı’ya, öbür yüzüyle Doğu’ya dönük”
Yani, iki yüzlü mü?
Herhalde Başbakan, iki yüzlü demek istemiyor. O, “Biz Batıcı olduğumuz kadar artık Doğucuyuz da” demek istiyor.
* * *
Türkiye’nin gözü ve gönlü hep Batı’da oldu.
Türkiye için “muasır medeniyet” Batı’daydı.
Onun için Kore’de savaştı ve NATO’ya girdi.
Onun için Avrupa Birliği’ne (AB) girmek istedi, istiyor.
Ama Batı onu hep uzak tuttu.
“Bizle ol ama bizden biri olma” taktiği izledi.
Avrupa Birliği’nde Fransa ve Almanya liderliğinde Batı’nın Türkiye’ye karşı soğuk tutumu başka nasıl izah edilebilir?
“Sana özel statü tanıyalım, yani içimizden biri olmadan AB menfaatlerini destekle” demek istemiyorlar mı?
* * *
Türkiye Cumhurbaşkanı, Başbakan’ı ve Dışişleri Bakanı son günlerde Pakistan, İran, Irak, Suriye, Ermenistan, Azerbaycan ve Balkanlar’daki bazı ülkelerle sıcak ilişkiler kurdu.
Bu ülkelere Ankara’nın yoğun ilgisi gösterildi.
Bu ilgi şimdiye kadar bu derece değildi.
İlgiyi önce Batı gösterir, Türkiye de onu takip ederdi, yani Batı’nın verdiği kadar rolü oynamak Ankara’ya düşerdi.
Komşularımızla, Batı dostsa biz de dosttuk; Batı düşmansa Ankara da düşman olurdu, düşman olmasa bile münasebetlerde çok ciddi, çok mesafeli dururdu...
Ama artık teşebbüsü Ankara ele aldı.
Yani bir bakıma Türkiye’nin dış politikası değişti, genişledi. Eksen kaymadı, ama yumuşadı.
Artık dış politikada Türkiye Batı’ya tam anlamıyla bağımlı olmayacak, ama belki de Batı, mesela Ortadoğu için Türkiye’ye bağımlı olacak.
Bu, Türkiye’nin eksen değiştirmesi sayılır mı?
Hayır.
Olsa olsa rol değişmesi sayılır. Türkiye’nin kendisine biçtiği yeni rol bu. Belki de böylece AB, bölgesinde Türkiye’nin etkililiğinden yararlanmak için, Ankara’yı arasına almayı, özel statü vermekten daha yararlı bulacak.
Burada başarı Ankara’nı becerikliliğine bağlı.
Mesela, İran’la dostluğunu Batı’yla düşmanlık anlamına gelmeyecek bir dengelemeye oturtması ancak Ankara’nın becerikliliği sayesinde olabilecek.
Bu beceriklilik Ankara’da var mı, göreceğiz.

Haberin Devamı

LİDERLERE BAK
“Muhalefet ile iktidar bazı memleket konularında anlaşmalı.”
Bunu söyleyen isteyen, bekleyen, yurttaşlar ve akil adamlar var.
Oysa muhalefet ile iktidar üç kelimelik bir konu üzerinde bile anlaşamıyor.
“Erken seçim var mı?” Bu üç kelimeyi AKP Başkanı “Ben söylemedim” diyor, CHP Başkanı “Söyledi” diye ısrar ediyor.
Sonunda doğrusu anlaşılıyor, o başka şey söylemiş, öbürü başka şey anlamış. Biz de günlerdir bu yanlışlığı bilmeden “erken seçim” yorumları yazan köşe yazarlarını okuyoruz.
Ne Türkiye değil mi?

Haberin Devamı

DP, yeni parti yeni umut
Yeni parti, yeni ümit mi?
Türkiye’nin bir merkez partiye ihtiyacı var. Bu eskiden beri söyleniyor.
İşte şimdi bu parti kuruldu, DP siyaset hayatına atıldı.
DP merkezi temsil eder ve halktan iktidar olacak veya iktidara ortak olacak oyu alabilir mi? DP, AKP’ye giden merkez oyları bu partiden geri çekebilir mi? Bu parti her şeyden önce halkın anlayacağı şekilde ve kısa olarak neler yapmak istediğini ilan etmelidir. Bu ilan edilenler inandırıcı, gerçekleşebilir olmalıdır.
Dine saygılı, laik, cumhuriyetçi, üniter devlet taraftarı, tartışmasız demokrasi yanlısı ve adil bir parti olduğunu duyurmalıdır.
“Bunlar programımızda yazıyor” lafı kâfi değildir, sayılmamalıdır.
En önemlisi, bu partinin yöneticileridir. Onlar güvenilir yüzler olmalıdır.

Haberin Devamı

NÜKLEER
İran ve Gül

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül: “Komşuda atom silahı istemem” diyor. Kastettiği komşu İran.
Oysa İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad geçenlerde açıkladı:
“İkinci uranyum zenginleştirme tesisini inşa ediyoruz.” Bu açıklama ABD’yi daha da telaşlandırdı ve Obama sert konuştu. “Geri adım atmazsanız, askeri güç kullanırız.” Ve Türkiye’nin ABD’den füzeler alabileceği açıklandı. Bu füzeler İran’a karşı savunma amaçlı olacak.
Biz biliyoruz ki İsrail’de de nükleer silah var ama ona kimse karşı çıkmıyor. Konuşmuyor bile.
Bu tartışmalar bize şunu gösteriyor: Nükleer enerji elde etmede Türkiye hızla gerekeni yapmalı. Sonra da gerekiyorsa nükleer silaha sıra gelebilir.
* * *
Yıllardır söylüyoruz, yazıp çiziyoruz, bazıları “Nükleer tehlikedir” diye bizi bu alanda geri bıraktı. Oysa “nükleer tehlikeli” ise bu tehlike sınırlarımızda var. Bulgaristan’da, Ukrayna’da, Ermenistan’da, İran’da ve İsrail’de var.
* * *
Yeni santrallarda eskiler gibi tehlike de yok.
Almanya, Çernobil’den sonra tehlike var diye hiç nükleer santralını kapattı mı?
Bugün dünyada 440 nükleer santral çalışıyor. İnşa halinde 26 nükleer reaktör var. Planlanan nükleer santral sayısı ise 32.
* * *
Hindistan nükleer bombaya da sahip bir ülke.
Bunun için Hindistan “atom silahlarını önleme anlaşması”nı imzalamıyor.
Böyle olduğu halde Hindistan ile ABD’nin nükleer işbirliği anlaşması imzalaması, Washington açısından çifte standart değil mi?
İşte bunun için “Bizim nükleer düşmanları yıllardır ülkeyi uyutuyorlar” diyorum.
Türkiye bu kafayla “bölgesel güç” olmaz.
Nükleerde Türkiye hızlanmalı.

BAZI TV’LER
Konuşma özürlü

“Vaka” kelimesinin telaffuzu sorun oldu. TV’de bile tartışıldı. Yazılar yazıldı.
Vaka kelimesini telaffuz edemeyenler çoğunlukta.
Bazı spikerler de, güzel konuşmalarıyla, Türkçeleriyle örnek olmaları lazım gelenler de vaka diyemiyor. TV’lerde haberleri okuyanlar Türkçeyi tam telaffuz edemiyorlarsa bu işi niye yapıyorlar?
Kem küm ederek, tekleyerek spikerlik yapılmaz, haber okunmaz. “Vaka”nın telaffuz edilmesi zorsa, onun yerine “olay” denilmez mi?
O da yapılmıyor. Ben lise bitirmede coğrafya sınavına giriyorum.
Sınav sözlü ve mümeyyiz denen öğretmenler de var.
“Sana 10 verecektik ama 9 veriyoruz, yani bir notunu kırıyoruz, çünkü sen Hakkâri kelimesini doğru telaffuz edemedin” dediler.
Onlar Türkçe değil, coğrafya öğretmeni; o günkü titizliğe bak, bir de bugüne gel...
Söz TV’deki konuşmalara gelmişken, bir yanlışın üzerinde daha durmalıyım.
Geçen gün Kumkapı’da halka ızgara balık ziyafeti çekildi. Bir TV muhabiri genç kız Fatihliler deyip durdu. Oysa idari bakımdan Fatih’e bağlı olsa da Kumkapı, Kumkapı’ydı ve yalnız Fatihlilerin gittiği bir yer değildi.
Bazı genç muhabirleri işe yollamadan önce eğitmek lazım...