Karadan okyanuslara, dünyanın dört bir yanını saran plastik atıkların yol açtığı kirliliğe karşı yaptığı çalışmalar, “Yeşil Nobel”i Türkiye’ye getirdi. Akdeniz Koruma Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Kızılkaya ile ödülü ve çalışmalarını konuştuk.
Büyük miktarlarda plastik atık çevreye atılıyor ve mikroplastikler artık denizlerden okyanusa, içtiğimiz suya, her yerde karşımıza çıkıyor. Çevre için alınacak önlemler acele değil, acil olarak alınmalı sözümü bir kez daha yenileyerek, sizleri bu konuda kendini çevreye, maviye, su altındaki dünyaya adamış bir deniz aktivisti ve savunucusu ile tanıştırayım. Kendisiyle yollarımız 2019’da UNDP Sudaki Yaşam Savunucusu Şahika Ercümen ile denizleri korumak adına çok kıymetli bir projede kesişmişti. Geçen hafta ise dünya genelinde “gezegeni korumak için olağanüstü adımlar atan” 6 çevreciyi onurlandıran Yeşil Nobel’in bu yılki kazananları arasında yer aldı. Akdeniz Koruma Derneği (AKD) Yönetim Kurulu Başkanı Zafer Kızılkaya ile bu ödülü ve çalışmalarını konuştuk.
* İnşaat mühendisiyken deniz altı fotoğrafçısı ve su altı mühendisi olmaya karar verdiniz. Su altı dünyasına ilginiz nasıl başladı?
Denize ilgim çocuk yaşlarda balıklara hayranlığımla başladı. Balıkları tanımak için, çocuk yaşlarda başlayan istek, heyecan kendini yüzmeye, su altıyla tanışmaya ve en sonunda tamamen denizleri, deniz altını keşfederek ve koruyarak yaşamaya kadar evrildi. Deniz ve denizcilik tarihi de çok ilgimi çekiyordu. Anadolu’daki bütün antik şehirlerin kıyıda yer alması ve zamanla yok olan şehirlerin denizi kaybettiği için yok olması, denizin aslında uygarlığımızı nasıl yukarı taşıdığını da gösteriyordu. Ne zamanki tüplü dalışa başladım, artık bambaşka bir dünyanın içindeydim.
*“Yeşil Nobel” olarak adlandırılan “Goldman Çevre Ödülü”nü ilk kez Türkiye’ye getirdiniz. Bu ödülü bekliyor muydunuz?
Yeşil Nobel Ödülü’nden haberim dahi olmadı. Yaklaşık 1 yıldır yaptığım işleri uzaktan, başkalarına sorarak veya başka kanallardan veriler toplayarak jürinin önüne koymuşlar ve bu karara varılmış. İlk başta inanmadım, dalga mı geçiyorlar diye düşündüm. Sonra iş ciddiye büründü. Tabii ki böyle bir ödülü almak çok gurur verici.
*10 yıl Uzak Doğu’da çalışmalar yürüttünüz; bu çalışmalar ile Türkiye’yi kıyaslamanız mümkün mü?
Uzak Doğu’daki çalışmalarım, öğrendiğim gelişmeler çok farklı bir coğrafyanın, çok farklı bir su altı yaşamının parçasıydı. Tropikal denizlerde mercan denizlerindeki habitat kaybı, deniz suyu sıcaklıklarından ve insanların avcılık baskısıyla büyük balıkların avlanması ve sadece küçük balıkların kalması, Uzak Doğu’daki problemlerin başındaydı. Dolayısıyla korunan alanların ne kadar hızlı toparlandığını bizzat yaşadığım için, Akdeniz’in de toparlanacağına inandım. Bu yüzden oradaki koruma alanlarının büyüklüğü, nasıl korunabildiği ve gerçek anlamda denetlenmediği sürece sonuç alınamayacağı düşüncesiyle Akdeniz’de böyle bir model oluşturmaya karar verdim. Uzak Doğu, bana kıyaslama şansı vermişti. Biz de bu şekilde kafamızda koruma alanı yerlerini oluşturmaya başladık. Türkiye’nin ilk topluluk yönetimindeki deniz koruma alanını Gökova Körfezi’nde kurduk. Gökova Körfezi’nin ciddi ölçüde bozulmuş ekosistemi hızla toparlanmaya başladı.
*Denizin bağışıklığının artırılmasına çok dikkat çekiyorsunuz. Bunu artırmak için planlarınız neler?
Denizin bağışıklığının artırılması balıkçılığa ve insan etkilerine kapalı bir alan yaratılmasıyla mümkün. Elimizde küçük ve başarılı örnekler var, ama bunların hiçbiri yeterli değil, koruma alanlarını genişleterek bunları çok daha fazla büyütebiliriz. En önemlisi iklim değişikliğine ve istilacı türlere karşı dezavantajımız için mutlaka büyük balıkların ekosistemde var olması ve besin zincirinin parçası balıkların denizlerde rahatça yaşayabileceği, avlanmayacağı alanların yeterince büyük olması gerekiyor. Oysa ileriye dönük planlarda bazı koruma alanları profesyonel balıkçılığa kapalı, fakat amatör balıkçılığa açık. Bunun hiçbir faydası yok. Amatör balıkçılığın da tıpkı profesyonel balıkçılık gibi ekosistem üzerinde etkisi var. Bu da sonraki hedeflerimiz arasında. Bir alanın iyi korunması için her türlü insan aktivitesinden uzak olması gerekiyor.
Plastiksiz bir dünya!
*Sizce plastiksiz bir deniz ve gelecek mümkün mü?
Teoride mümkün. Bir daha denizlere hiç plastik attırmayabiliriz istersek. Örneğin çok pahalı depozitolar koyarsak, denizin altında bir tane bile şişe göremezsiniz. Birçok ülke bu konuda adım attı. Plastiğin deniz kıyılarında kullanılmaması, plastik paketlerinin olmaması, bizim istek ve kararlarımıza bağlı. Fakat plastik sadece bizim kullandığımız kaynaklardan oluşan bir kirlilik değil denizde. Biz sadece plastik şişeleri ve torbaları görüyoruz. Mikroplastikleri unutmayalım! Esas plastiğin hammaddesinin üretilip konteynerle dünyanın bir ucundan bir ucuna taşınırken yüzlerce kez kazaya uğrayıp, küçük pelet dediğimiz plastik hammadde parçalarının dünyanın dört bir yanına gitmesini engellemek gerek. Bu peletlerin deniz aşırı taşınmasına izin vermemek gerekiyor.
‘‘Badem ile karşılaşmak en özel anlardandı’’
*Su altında karşılaştığınız en ilgi çekici canlı neydi?
2005’te Hawai’nin güneyindeki Line Adaları’nda National Geographic ile yaptığımız araştırmada tekneden atladığımda yüzlerce köpekbalığı bana saldırmıştı. Beni zar zor tekneye aldılar, altımızdaki köpekbalıklarını tekneden hayretle izledik. 2008’den 2010 yılına kadar Gökova Körfezi’nde yaptığımız dalışlarda ise Akdeniz foku “Badem” ile karşılaşmamız herhâlde benim için en ilgi çekici canlıyla karşılaşmaktı. Zaten bir Akdeniz foku ile karşılaşmak çok nadir, Badem’in büyütüldüğü günden itibaren işin içinde olmam ve suyun altında benimle saatlerce oynaması, benim için en özel anlardan biri oldu.