BM Çevre Programı (UNEP), her yıl dünya çapında çevre koruma bilincini ve eylemini teşvik eden 5 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla etkinlikler düzenliyor. Bu yılın teması “Time for Nature” yani “Doğa Zamanı”
Artık çok iyi biliyoruz ki, doğayı, çevreyi, gezegeni iyi besleyemezsek bizler de iyi beslenemeyiz! Yediğimiz yiyecekler, soluduğumuz hava, içtiğimiz su ve gezegenimizi yaşanabilir kılan iklim, doğadan geliyor. Örneğin, atmosferdeki oksijenin yarısından fazlası deniz bitkileri tarafından üretiliyor. Yetişkin bir ağaç havamızı temizliyor; 22 kilo karbondioksiti emerek karşılığında bize oksijen veriyor. Doğamızın bize sağladığı tüm faydalara rağmen, hâlâ ona yeteri kadar iyi davranamıyoruz maalesef...
“İklim krizi” söylemini eminim son zamanlarda çok daha sık duyuyorsunuzdur. Sera gazlarının atmosferdeki seviyesinin, maalesef doğanın kabul edebileceği sınırların çok çok üzerinde olduğu biliniyor. Küresel ısınmanın, özellikle daha ılıman iklime sahip olan bölgelerin daha sıcak olmasına sebep olabileceğini hepimiz biliyoruz. Sıcaklığın artması, bu bölgelerin tarım başta olmak üzere birçok açıdan zarar görmesine sebep olabilecek. Ancak, şu anda bu konuyu sadece devlete ve devlet büyüklerine bırakamayız. Doğa için, gezegen için hepimiz elimizi taşın altına koyduğumuzda göreceksiniz ki her şey çok daha güzel olmaya başlayacak.
Doğal kaynakları yok etme riskinden kaçınmak için sürdürülebilir tarım uygulamalarının benimsenmesi ve tüketim alışkanlıklarımızın değiştirilmesi gerekiyor. 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nün amacı, dünyanın sınırlı kaynakları hakkında farkındalığı artırmak ve sorumlu gıda seçimlerini teşvik etmek. Peki, bizler ne yapabiliriz?
Karbon ayak izi
Tam bu noktada “Karbon ayak izi” terimi gündeme geliyor. Karbon ayak izi, bir madde veya faaliyet tarafından üretilen sera gazı miktarını tanımlamak için kullanılır. Bir besinin veya bir ürünün karbon ayak izi yükseldikçe doğaya verdiği zarar ve doğaya maliyeti artar. Özellikle hayvansal kaynaklı besinlerin bitkisel olanlara oranla karbon ayak izinin katbekat fazla olduğunu söylemek de mümkün. Örneğin bir kilogram sığır eti üretilmesi çevreye 60 kilogram sera gazı yayarken, 1 kilo bezelye sadece 1 kilo sera gazı yayılmasına neden olur. Bu yüzden hayvansal kaynaklı ürünlerin tüketimini azaltmak, onların yerine bitkisel ürünleri koymak, yerel ürünleri tercih etmek; yakınınızdaki marketten, manavdan, pazardan alışveriş etmek doğaya fayda sağlamanız için bir adımdır.
Su ayak izi
Karbon ayak izinin yanı sıra su ayak izini de konuşmamız gerekir. Özellikle koronavirüs sebebiyle suyun önemini çok daha fazla anladığımız bugünlerde maalesef küresel olarak bir su kriziyle karşı karşıya olduğumuzu söylemek zorundayım. Su ayak izi de basitçe anlatmak gerekirse elinizdeki bir ürünün veya aldığınız bir hizmetin üretilmesi için gereken tatlı su miktarının, tüm tedarik zinciri boyunca ölçümüdür.
Koronavirüs öncesindeki son veriler, İstanbul’da kişi başına günlük su tüketiminin 190 litre olduğunu gösteriyordu. Koronavirüs döneminde bu rakamın çok daha fazla arttığı düşünülüyor. Kısacası temiz suya erişim ve su kaynaklarına ulaşılabilirlik aslında koronavirüse karşı en büyük silahımız. Eğer biz de bu hızla tüketmeye ve israf etmeye devam edersek, en iyi ihtimalle günde 25 litre su hakkımız kalacak!
Besinler ve su
İçmek, yıkanmak, temizlenmek, bulaşık, çamaşır, yemek yapmak için sadece 25 litre! 25 litre su ne demek? İlk bakışta çok gibi görünse de aslında günlük hayatımızda çok küçük bir nokta. Daha önce de paylaşmıştım, bir kez daha hatırlatayım; duş almaya başladığınız ilk dakikada akan su 25 litre... Besinlerin su ayak izi de bu noktada çok önemli. Sebze ve etin doğaya maliyeti aynı değil. Her zaman tükettiğimiz besinler bakın bizler için su olarak ne ifade ediyor:
1 kilo çay ortalama 35 litre
1 dilim ekmek ortalama 47 litre
1 adet portakal ortalama 60 litre
1 adet elma ortalama 85 litre
1 fincan kahve ortalama 160 litre su demek.
Hayvansal kaynaklı besinlerin su maliyeti ise çok çok yüksek: 1 yumurta için ortalama 600 litre su harcanırken, 150 gram biftek için gereken su 2 bin 500 litre. Kısacası bu konuda da durumun ciddiyetinin farkına varıp, bugün kendimiz için, çevre için, doğa için, gelecek nesiller için önlem almamız gerekiyor yoksa yarın çok geç olacak!
Gezegen Diyeti
37 bilim insanının üzerinde çalıştığı Gezegen Diyeti, dünyanın en prestijli sağlık dergilerinden The Lancet’te yayımlandı. EAT-Lancet Komisyonunun Özet Raporu diyor ki; dünyada 2050 yılına kadar bireylerde sağlıklı diyetlere dönüşüm kaçınılmaz olacak. Meyvelerin, sebzelerin, kuruyemişlerin ve baklagillerin küresel tüketiminin ikiye katlanması ve kırmızı et, şeker gibi yiyeceklerin tüketiminin yüzde 50’den daha fazla azaltılması gerekiyor. Bu yüzden bitkisel kaynaklı besinler bakımından zengin ve daha az hayvansal kaynaklı besin içeren bir diyet, hem sağlığımızı hem de doğayı koruyor.
Bu konuda geçen hafta sevgili dostum Kıvılcım Kocabıyık ile Yuvamdünya hesabında bir canlı yayın yaptık ve tüm bunların üzerinden geçtik. Ne kadar çok insan çalışırsa, yukarıda da bahsettiğim gibi taşın altına elini koyarsa, eminim ki duyarlılık artacak. Bu yazıyı çok insanın okuması ve etrafıyla da paylaşması dileğiyle...