Dilara Koçak

Dilara Koçak

bilgi@mezurasaglik.com.tr

Tüm Yazıları

“Barbie” filmi, bu ikonik oyuncağın oluşturduğu evreni eleştirir bir tonda olsa da yeni tartışmalarla yine gündeme oturdu. Dünyayı pespembe gösteren Barbie’nin arkasında bıraktığı ize bakalım.

Sizin de son günlerde pembe görünce aklınıza tek bir şey mi geliyor? Bütün vitrinlerde ve sosyal medyada tüketim odaklı “Barbie” temaları birbirini kovalıyor, sokaklarda, mağazalarda, reklamlarda, vizyona yeni giren “Barbie” filmi önümüze çıkıyor. Bu kadar görünürlüğün altında filmin pazarlaması için 100 milyon dolarlık harcama var ama olay bundan ibaret değil! 

Haberin Devamı

Pembe ayak iziniz kaç

Filmin duyurusu yapıldığında pek çok seyirci farklı motivasyonlarla heyecanlandı ve yüksek beklenti içine girdi. Benim en büyük beklentim ise filmde Greta Gerwig gibi yönetmenliği, senaryo yazarlığı ve oyunculuğu ile önemli bir kadının nasıl var olacağı konusuydu.  

Filme ilk başladığınızda sizi pespembe bir dünya karşılıyor. Greta Gerwig, kadına yüklenen rolleri ve daima bir algıya yetme zorunluluğunu eleştiriyor. Bir yandan da ataerkillik kavramının tersine döndüğü bir dünyada Ken’i görüyoruz, patriyarkal sistemin bir erkeğe getirdiği ayrıcalıkları ve kaybolan kontrolü güzel bir şekilde anlatıyor. Barbie ideal bir kadın hayali satıyor, ancak yine de kadınların hayalini sadece yöneticileri erkek olan bir şirket tarafından. Kadın bedeni üzerinde erkeklere düşen sözün de vurgusunu farklı noktalarda yapmış yönetmen. Filmde ilk Barbie’yi dünyaya getiren Ruth Handler’ın da hiçbir söz hakkı olmadan, onun da kendi dünyasına hapsolduğunu da görüyoruz. Filmde de gördüğümüz gibi Barbie, ataerkil bir sistemin içinde kadına yüklenen rollerden oluşuyor. Film, bunu o renkli dünyada çok güzel bir şekilde eleştiriyor. Ancak Barbie’nin öyle güçlü bir zemini var ki, bu malzeme hemen tüketime dönüşüyor. Pembe Barbieli kıyafetler hızlı moda markalarının vitrinlerini sarıyor, kozmetik markaları Barbie gamı çıkarıyor, hatta televizyon programları “Barbie evi gerçek oluyor.” Tüketim dünyası tabii ki buradaki büyük pazarlama stratejisini biliyor ve benimsiyor. Pazarlama uzmanı değilim, ama topluma bu derece yayılmış bu figürün sosyolojik, psikolojik, sağlık ve çevre boyutunun çok geniş olduğundan eminim. “Barbie” filmiyle Barbie, çocukların odasından çıkıp yetişkinlerin de hayatına bir adım atarak pek çok noktaya dokunuyor. 

Haberin Devamı

Pembe ayak iziniz kaç

İdealize edilen beden ölçüsü 

Bir araştırma, Barbie’lerle oynayan 6-8 yaş arası kızların, daha gerçekçi vücut oranlarına sahip bebeklerle oynayan kızlara kıyasla kendi vücut imajlarının çok daha düşük olduğunu gösteriyor. Hem bir kadın hem de bir beslenme uzmanı olarak bize yüklenen sürreal güzellik algılarının en başında geliyor Barbie! Benim için film, Barbie imajını eleştiriyor ama yıkmıyor. Akıllarda yine o mükemmel Barbie resmi uyarılıyor. Var olan Barbie normlarına bir tuğla daha koyuyor ne yazık ki!  

Bir dönem moda olan sıfır beden, gençlerin idealize ettikleri Barbie bebek ölçüsüne ulaşma yolunda anoreksiya nevroza ile karşı karşıya kalma durumlarını da unutmamak gerek; hatta buna “Barbie sendromu” da deniliyor. Barbie bebeklerin bellerinin anoreksik bir insanın vücuduna göre yüzde 39 daha ince olduğu gerçeğini de hatırlatayım! Oysa beden imajı, bir kişinin fiziksel görünüşünü kendisinin nasıl algıladığı ya da beynin vücudu nasıl yorumladığıyla ilgilidir.  

Haberin Devamı

Yaşları 5 ila 8 arasında değişen kız çocukları ile ilgili yapılan bir çalışmanın sonuçları da benzer yönde. Araştırmada, kızların bir kısmı Barbie bebeklerle bir kısmı ise daha normal ölçülere sahip oyuncak bebeklerle oynamış. Barbie ile oynayan kızların vücutlarından daha mutsuz oldukları ve daha zayıf görünmek istedikleri sonuçlar arasında.  

Filmde ilgimi çeken bir diğer nokta ise bu filmin çocuklara değil, aslında Barbie ile büyümüş günümüz yetişkinlerine ulaşması oldu. Barbie, gerçek dünyadaki annenin rüyalarını süslüyordu, çocuğu ise yarattığı ulaşılması imkânsız kadına karşı çok daha bilinçliydi. Şimdiki jenerasyon birçok açıdan bizlere göre çok daha farkındalık sahibi. Film bu açıdan aslında geçmişte bizlere öğretilmiş beden algısını yıkmayı da hedeflemiş ama ne yazık ki daha önce söylediğim gibi Barbie’nin güçlü zemini var ve pazarlama stratejileri de bizi basmakalıpları yıkmak yerine bildiğimiz pembe dünyaya geri çekiyor. 

Pembe ayak iziniz kaç

Plastik dünyasında neler oluyor?

Bu tür oyuncaklar dünya üzerindeki atık plastiğin yüzde 6’sını oluşturuyor. Yılda yaklaşık 60 milyon adet satılan Barbie bebeklerin karbon emisyonu 1.7 milyar gazoline eşit; yani bu tüketim büyük bir karbon ayak izine de sahip. Barbie’yi konuşurken, oyuncak endüstrisinin ürettiği aşırı plastik atığı ve her ikonik Barbie bebeğin geride bıraktığı karbon ayak izini de ele almamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü göz alıcı Barbieland, fantastik olmaktan uzak bir gerçeği yansıtıyor; gezegenimizin plastiğe olan bağımlılığını… Üretilen tüm plastiğin yarısından fazlası son 13 yılda üretildiğinden, küresel üretim yalnızca artıyor. Tıpkı Barbieland gibi gezegenimiz de baktığımız her yerde plastikle çevrili. 

Daha fazla yeşil konuşalım

Pembe yerine yeşil konuşmaya ne dersiniz? 28 Temmuz Dünya Doğa Koruma Günü’ydü. Doğa bizim evimiz. Evimizi, doğayı korumak sorumluluktan öte bir zorunluluk. Dönüp kendimize bakma zamanı geldi de geçiyor. Plastik kullanımı, kimyasal ve endüstriyel atıklar, geri dönüşüm sisteminin gelişmemiş olması gibi pek çok olumsuz faktör doğamız için tehdit oluşturuyor. Ancak hiçbir şey için geç değil! Birkaç adımla doğamıza iyilik edebiliriz: Bunların başında tüketim alışkanlıklarımızı sorgulama geliyor. Plastik kullanımımızı azaltmak, doğa dostu alternatiflere yönelmek, geri dönüşümü önemsemek. Hadi pembe yerine daha fazla yeşil konuşalım!