Dilara Koçak

Dilara Koçak

bilgi@mezurasaglik.com.tr

Tüm Yazıları

Tüm dünyada diyabetlilerin sayısı giderek artıyor. Her 10 kişiden biri diyabetli, her 2 kişiden biri ise diyabetli olduğundan habersiz! Peki diyabetle ilgili güncel yaklaşımlar neler? 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla bu sağlık sorununda son durumu ele alıyoruz.

Diyabet ile iyi yaşam

IDF Diyabet Atlası’na göre, 2045 yılına geldiğimizde her 8 kişiden biri diyabetle mücadele edecek. 14 Kasım Dünya Diyabet Günü dolayısıyla 2024-26 teması “Diyabet ve bütünsel sağlık, iyi yaşam” olarak belirlendi. Öyle ki diyabetli milyonlarca insan, evde, işte ve okulda durumlarını yönetmek için bazı zorluklarla karşı karşıya kalabiliyor. Her 2 diyabetliden birine teşhis konulmadığı düşünüldüğünde bu konuda farkındalığın önemi bir kez daha ortaya çıkıyor. Ben de Diyabet Günü yaklaşırken, diyabetle ilgili güncel yaklaşımlar ve sık aldığım soruları paylaşmak istiyorum.

Haberin Devamı

TEK ÖĞÜN BESLENME MODASI

Günümüzde aralıklı oruç düzeniyle beslenenlerin sayısı günden günde artıyor. Fakat burada akademik araştırmalar, hem olumlu hem de olumsuz sonuçlar olabileceğini belirtiyor. Uluslararası Diyabet Federasyonu, aralıklı orucun insülin duyarlılığını artırabileceği, kan basıncını iyileştirebileceğini belirtirken daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunun altını çiziyor. Aralıklı oruç beslenme planının diyabetli bireylerde hipoglisemi riskine yol açabileceğini belirtmekte fayda var. Yeni bir araştırmada, beslenme süresini günde 8 saatle kısıtlayanların kalp-damar hastalıklarından ölüm riskini günde 12-16 saat arası beslenenlerle kıyaslanmış. Sonuçlar ise aralıklı orucun kilo verme ve kalp sağlığı üzerindeki olumlu etkilerine dair bazı belirsizlikleri vurguluyor. Amerikan Kalp Derneği’nin bilimsel kongresinde sunulan araştırmada, beslenme önerilerinde kişiselleştirilmiş bir yaklaşımı ve her bireyin sağlık durumuna özel oluşturulması gerektiği vurgulanıyor. Son yıllarda beslenme dünyasında yeni bir trend daha var: Tek öğün beslenme. İngilizcesi “One Meal a Day” olan ve kısaca OMAD olarak bilinen bu diyet, gün boyunca sadece tek bir öğün yemek üzerine kurulu. Fakat bu beslenmede uzun süren açlık hipoglisemi ve insülin salınımında dengesizliklere sebep olabileceğinden özellikle diyabet hastalarında uygulanmaması gerekiyor.

Haberin Devamı

ET YEMEK RİSKİ ARTIRIR MI?

Sosis, salam ve biftek severler için haberler iyi değil. Bilim insanları kırmızı ve işlenmiş et tüketimi ile kalp hastalığı, bazı kanser türleri ve erken ölüm riski arasındaki bağlantıya dikkatleri çekiyor. Çok yeni bir araştırma ise bunlara yenisini ekliyor; Tip 2 diyabet. The Lancet Diabetes and Endocrinoogy dergisinde yayımlanan araştırmada, 20 ülkeden yaklaşık iki milyon yetişkinin verileri analiz edilmiş. Bireylerin her gün tükettiği yaklaşık 50 gram işlenmiş et için Tip 2 diyabet risklerinin yüzde 15 arttığı sonuçlar arasında, bunu 2-3 dilim pastırma veya sosis olarak düşünebilirsiniz. Haftanın her günü yaklaşık 100-150 gram kırmızı et tüketimi ise bu riski yüzde 10 artırabiliyor. Daha fazla et tüketen bireylerin, daha az meyve ve sebze gibi lif içeren gıdaları tükettikleri de bu ilişkide rol oynayan faktörlerden. Nature Metabolism dergisinde yayımlanan bir diğer çalışmada ise en yüksek hayvansal kaynaklı gıda tüketen bireylerin en düşük tüketime sahip olanlara göre Tip 2 diyabet geliştirme olasılıkları yüzde 26 daha fazla olarak bulunmuş. Haftada 8-10 porsiyon et tüketen bireylerde bu riskin arttığı belirtiliyor. Ayrıca bu bireylerin kanlarında daha yüksek lipit seviyeleri, insülin direnci ve inflamasyon belirteçleri olduğunu da hatırlatmak istiyorum.

Haberin Devamı

YEMEK SONRASI YÜRÜYÜŞÜN ETKİSİ

Egzersiz, diyabetin yönetilmesi için en önemli araçlardan biri. Öyle ki kaslarınızı kullanmak glikoz metabolizmasına yardımcı oluyor ve insülinin çalışma şeklini iyileştirebiliyor. Burada yoğun bir egzersiz programı, saatlerce yapacağınız fiziksel aktiviteye ihtiyacınız yok. İyi haber şu ki, yemek sonrası yapacağınız yürüyüşün etkisi hemen ortaya çıkıyor. Çalışmalar yemekten sonraki 30 dakika içinde 30 dakikalık tempolu bir yürüyüşün kan şekerinizi hareketsiz olmaktan 50 kat daha fazla düşürebileceğini belirtiyor. Diabetes Care’de yayımlanan bir çalışmaya göre, bu etki anında gerçekleşiyor ve ne kadar uzun süre ve ne kadar yoğun bir şekilde yürüdüğünüze bağlı olarak 24-48 saat etkisini gösterebiliyor. Yani akşam yemeğinden sonra yürürseniz, kan şekeri üzerindeki etkileri ertesi güne kadar devam edebiliyor. WHO’nun (Dünya Sağlık Örgütü) haftada en az 150 dakika orta düzeyde aerobik egzersiz yapma yönündeki fiziksel aktivite önerisini de bu vesileyle hatırlatayım. Günde 10 bin adım atmanız gerektiği yönünde öneriler olsa da, son araştırmalar günde 7 bin ila 8 bin adım atmanın aynı faydaları elde etmek için yeterli olduğunu gösteriyor.

İNSÜLİNİ DAHA ‘AKILLI’ HALE GETİRMEK

Ekim ayında duyurulan heyecan verici diyabet gelişmelerinden de bahsedelim. Yeni bir ‘akıllı’ insülin türü erken aşama araştırmalarında umut vadediyor. Nature dergisinde yayımlanan araştırmada uluslararası araştırma ekibi, geliştirdikleri NNC2215 adlı yeni bir tür ‘akıllı’ insülini test etmiş. Kan şekeri düşük olduğunda, glukozid adı verilen bir molekül NNC2215’i ‘kapalı’ pozisyonda kilitliyor, böylece kan şekerinin düşmesi engellenebiliyor. Kan şekeri seviyeleri yükseldiğinde, kandaki glikoz glikozidin yerini alıyor ve NNC2215’i ‘açık’ konuma getiriyor, böylece kan şekeri seviyeleri düşüyor.

Aynı zamanda kan şekeri seviyelerine göre aktivitesini otomatik olarak ayarlıyor ve glisemik kontrolü iyileştirme ve hipoglisemi riskini azaltmada rol oynuyor. Tüm bunlar diyabet tedavisinde sürekli kan şekeri ölçümüne gerek kalmadan yeni bir dönemin habercisi olabileceğini düşündürse de daha fazla araştırmaya ve bilimsel kanıta ihtiyaç var. Bu konudaki gelişmeleri, yeni tedavi yöntemlerini yakından takip edip sizlerle de paylaşacağım.

İLK KÖK HÜCRE NAKLİ

Kişinin kendi hücrelerinden oluşturulan yeni bir kök hücre tedavisi, Tip 1 diyabet hastalarının kendi insülinlerini üretmelerini sağlamada erken dönemde umut vadeden bir diğer haber. Cell dergisinde yayımlanan yeni bir çalışmada, Tip 1 diyabet hastası 25 yaşındaki bir kadın, kendi hücrelerinden oluşturulan bir kök hücre nakli alan dünyadaki ilk kişi oldu. Üç aydan kısa bir süre sonra kendi insülinini üretmeye başladığı belirtiliyor. Bilim insanları, bu yaklaşımın bağışıklık baskılayıcılara olan ihtiyacı azaltabileceğini veya ortadan kaldırabileceğini umuyor. Kök hücreler şekil değiştiriciler gibidir, vücudun ihtiyaç duyduğu hemen hemen her hücre tipine dönüşebilirler. Bu kök hücrelerin beta hücrelerine dönüşerek, Tip 1 diyabetli kişilerde bağışıklık sistemi tarafından yok edilen hücrelerin yerini alabilmesi çalışılıyor. Bu tedavinin rutinde uygulanabilmesi için çok daha fazla geniş çalışmalara ihtiyaç olduğunu belirtmek istiyorum.

Diyabet için önemli 4 vitamin mineral

D VİTAMİNİ: D3 vitamini pankreası uyardığından, insülin salınımı sürecinde rol oynuyor. Bu da kan şekeri seviyelerinin yönetiminde rol oynuyor. Araştırmalar az güneş alan bölgelerde, diyabet sıklığının arttığını gösteriyor.

A VİTAMİNİ: A vitamini pankreas ve insülin üreten beta hücrelerinin gelişimi için önemli vitaminlerden biri. Çalışmalarda A, E, C vitamini gibi antioksidanlardan zengin sebze ve meyve tüketiminin diyabet gelişimi riskini azaltabileceği belirtiliyor.

MAGNEZYUM: Kronik magnezyum yetersizliğinin insülin direnci ile ilişkili olduğuna dair pek çok çalışma bulunuyor. Koyu yeşil sebzeler, tahıl ürünleri, badem, fındık, fıstık, ceviz, hurma, soğan, domates, kakao, muz, kereviz ve pırasa magnezyum içeren gıdalara örnek verilebilir.

ÇİNKO VE KROM: Krom diyabetli bireylerde eksikliği görülebilen minerallerden biri. Öyle ki yetersizliğinde yükselen kan şekeri, insülin, trigliseritler ve kolesterol ile ilişkili olduğu çalışmalarda görülüyor. Çinkonun ise glisemik kontrol sağlanmasındaki etkisi bu ikilinin diyabet üzerindeki önemini ortaya koyuyor.