Parmak izlerimiz nasıl farklıysa hepimizin tat algıları da farklı. Tat duyularımızla ilgili genlerin farklılığından kaynaklanan bu durumun beslenmeyle ilişkisine yakından bakıyoruz.
Yemek seçimlerinize çevresel ve duyusal pek çok faktörün etki edebileceğini biliyor musunuz? Özellikle lezzet ve tat algısı, bireylerin besin tüketimini etkileyen en önemli faktörlerden. Örneğin bir kişi için yenilemeyecek kadar acı gelen bir yemek, başka birisi için tam da yenilebilecek tatta olabiliyor. Bunun sebebi tat algılarımızdaki fark; yani tat duyularımızla ilgili genlerin farklılığından kaynaklanıyor. Her bireyin parmak izi nasıl farklıysa aynı şey bu durum için de geçerli demek mümkün. Bu farklılıklara ve beslenme ile ilişkisine yakından bakalım istedim.
Anne karnında başlayan ve küçük yaşlarda şekillenen lezzet algısı, kimyasal, hormonal ve sinirsel uyarılarla oluşan, birçok organ ve hormonun etkilediği bir sistemdir. Lezzet algısı genellikle hissedilen koku, tat ve görsel uyarıların tamamıdır. Yaş, cinsiyet, hastalıklar, psikolojik durum, gebelik, obezite varlığı, sigara kullanımı, sosyokültürel etmenler, beslenme ve besin ögeleri gibi birçok çevresel ve genetik faktöre göre değişiklik gösterebilir. Bu algı besin tercihleri ve besin tüketimini etkileyen önemli bir faktördür.
5 farklı tadı algılıyoruz
Hepimiz hoşumuza giden lezzetleri barındıran besinleri daha sık tüketirken hoşlanmadığımız besinleri tüketmekten kaçınırız. Hastalık ve gebelik gibi bazı dönemlerde lezzet algılarındaki değişiklikler de beslenme durumunu etkileyebilir. Lezzet algısının oluşmasında çevresel faktörlerin haricinde genetik farklılıklar ve genlerde meydana gelen polimorfizmler de etkilidir. Polimorfizmi, bir popülasyonda yüzde 1’den daha yüksek sıklıkta görülen genetik farklılıklar olarak tanımlayabilirim. Polimorfizmler, hastalık nedeni değildir, ancak hastalığa yatkınlık nedeni olabilirler.
Beslenme ve gen ilişkisi ile ilgili yapılan çalışmalar son yıllarda arttı. Ben de konuyla ilgili yakın zamanda yapılmış bir çalışmadan bahsetmek istiyorum. Geçen ay Amerikan Beslenme Derneği’nin yıllık toplantısında sunulan bir çalışmada 6 binden fazla ABD’li yetişkin birey değerlendirilmiş. Sonuçlar tat duyusu ile ilgili genlerin; besin seçimleri üzerinde rol oynayabileceği ve kalp ile metabolik sağlığı da etkileyebileceğini belirtiyor. Acı ve umami tat ile ilgili genlerin besin seçimini etkileyerek diyet kalitesini etkilemede özel bir yere sahip olabileceği, tatlı tat ile ilgili genlerin ise kalp ve metabolik sağlık üzerinde daha önemli bir etkiye sahip olabileceği de çalışma sonuçları arasında. Tatlı, tuzlu, ekşi, acı ve umami olmak üzere temelde 5 farklı tadı algılayabildiğimizi hatırlatayım. Umami terimini yeni duymuş olabilirsiniz, bu terim Japonca hoşa giden tat anlamına geliyor.
Kahve sevenlere iyi haber
Scientific Reports dergisinde yayımlanan çalışmaya göre, bazı insanların diğerlerine göre kahveye olan düşkünlüğü genetik faktörlerden kaynaklanabiliyor. Araştırmacılar, bu farklılığın PDSS2 genindeki varyasyondan kaynaklandığını belirtiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün mevcut yönergeleri, yetişkin bireylerin 300-400 miligram, hamilelerin ise 200 miligram kafein almasını öneriyor. Konuyla ilgili hamileler üzerinde yapılmış güncel bir çalışma bakın ne diyor: Queensland Üniversitesi’nde araştırmacılar, kahvenin tek başına olumsuz gebelik sonuçları riskini gerçekten artırıp artırmadığını incelemişler ve sonuçlar kafeinin böyle bir etki yaratmadığı yönünde olmuş. Kahve içme davranışının kısmen ne kadar kahve içtiğimizi etkileyen belirli bir dizi genetik değişkenle birlikte genetikten kaynaklandığı belirtiliyor. Çalışmalar, bu genetik varyantların sadece genel popülasyonda değil, hamilelerde de kahve tüketimini etkilediğini göstermiş. Genetik analizler sonucunda, kahve içen kadınlar için düşük, ölü doğum veya erken doğum riskinin daha fazla olmadığı sonucuna ulaşılmış. Kısaca özetlemek gerekirse yetişkin bireyler günde 3-4 fincan, hamileler ise hekimlerine de danışarak 1-2 fincan kahve tüketebilir. Çay, çikolata gibi seçeneklerin de kafein içerdiğini hatırlatmakta fayda var.
Ayın sebze ve meyveleri
Bütün sebze ve meyveleri mevsiminde taze olarak tüketmek, hepsinin faydalı bileşenlerinden yararlanmayı sağlar. Temmuz ayında güvenle tüketebileceğiniz sebze ve meyveler neler bakalım.
Temmuz ayı sebzeleri: Semizotu, patlıcan, taze fasulye, bezelye, börülce, barbunya, kabak, bamya, mısır, domates, salatalık, biber, dereotu, fesleğen, nane, maydanoz.
Temmuz ayı meyveleri: Üzüm, kayısı, kiraz, şeftali, kavun, karpuz, vişne, ahududu, mürdüm eriği.
Bezelye sebze mi baklagil mi?
Bezelye mevsimi geldi. Tezgahlarda bezelyeyi görmemizle beraber bezelyeyle ilgili şehir efsaneleri ve sorular da artmaya başladı. “Bezelye şeker içerir”, “Bezelye sebze mi baklagil mi?”, “Diyette bezelye yenir mi?” gibi birçok soru sizin de karşınıza çıkıyordur. Belki şaşıracaksınız ama bezelye sebze değil. Bezelye, içinde tohum bulunan ve bakla üreten bitkilerden oluşan baklagil ailesinin bir üyesi. 5-6 yemek kaşığı kadar bezelye yemeği yaklaşık olarak bir elmanın içerdiği kadar karbonhidrat içeriyor. Üstelik içerdiği karbonhidrat kompleks karbonhidrat, doğrudan şeker olarak tanımlamak doğru olmaz. Aksine, içerdiği lif, vitamin ve mineraller ile sağlıklı kan şekeri kontrolü için destek niteliğinde olduğunu da söyleyebiliriz.
Tuz bağımlılığından kurtulun!
Nasıl mı? Daha az tüketerek…Mart 2022’de yayımlanan bir çalışma tat algısını değiştirmenin ve daha az tuzlu yiyecekleri sevmeyi öğrenmenin mümkün olabileceğini gösteriyor. Çalışmaya göre tuz tüketimini kademeli olarak azalttıkça tat tomurcukları zamanla eğitiliyor ve daha az tuzla eskisi gibi yemeklerden zevk almanıza yardımcı olabiliyor! Fazla tuzun sağlığımız üzerindeki olumsuz etkisini biliyorsunuz, bu yolda size baharatlar da yardımcı olabilir. Yemekleri baharatlarla tatlandırarak tuz ihtiyacını azaltabilirsiniz.
Güne kahveyle başlayanlar dikkat!
Bath Üniversitesi’nde yapılan çalışmaya göre kahvaltıdan önce aç karnınıza kahve içtiğinizde, vücudunuzun kan şekeri tepkisini yaklaşık yüzde 50 oranında arttırabileceği belirtiliyor. Yani vücudunuzun ilk temas ettiği şey kahve olduğunda, özellikle de o gün uykunuzu alamadıysanız, kan şekeri kontrolü zorlaşabiliyor. Kafeinin potansiyel uyarıcı faydalarını ise kahveyi kahvaltıdan sonra tüketerek sağlamaya çalışabilirsiniz.