Türkiye siyasetinde bazı tartışmalar çok erken başlıyor. Çuvaldızı önce kendimize batıralım, basın da elinde körük yelliyor da yelliyor. Eyyam-ı Bahur sıcaklarında başlayan yerel seçime dönük tartışmalar gibi. Bu sıcak havada kimsenin parmağını oynatmaya hali yok, havada belediye başkan adaylarının adları, ittifak stratejileri, hangi ilin, ilçenin kime verildiği uçuşuyor. Daha henüz iki ay önce nihayete ermiş seçimin hem siyasetçi hem seçmen yorgunluğunu atamamışken, kabul edelim sarf edilen sözlerin çok anlamı yok. Fikir jimnastiklerinin kulis diye satılması o kadar yerleşti ki, bunu yapmayan bilgisiz hükmü yiyor.
Ama bakın şu iki şey oluyor, ki hep olur. Partiler birbirlerini basın aracılığı ile yokluyor ve bir de gözü başkanlık koltuğunda olanlar ‘sinyalliyor’. Bu nasıl Türkçe demeyin. Bir süredir Ankara’nin siyasi kulislerinde böyle bir tabir var, özellikle de genç siyasetçilerden duyuyorum. 14 Mayıs seçimlerine giderken seçim bölgesi yerine Ankara’da mesai harcayarak, saat başı bir televizyon kanalına konuk olan siyasetçi için bir diğeri, “O .... olmak için sinyalliyor” demişti. Öne çıkmak, kendini hatırlatmak yerine, ‘demek ki artık sinyalleme deniliyor’ demiştim. Ez cümle, şu sıralar gözü tekrar aday gösterilmekte ya da başka bir koltuğa sıçramakta olanlar bir adım öne çıkmaya, seslerini duyurmaya çalışıyor.
Gelelim yukarıdaki paragrafı biraz daha açmaya. Partilerin belediye başkan adaylarını şimdiden belirlemesi çok mümkün değil. Elbette çok başarılı, hiç riski olmadığı düşünülen bir ismin adı kesinleştirilebilir. Ama genel olarak siyasi partilerin hem en doğru adayı belirlemeleri hem de bunu diğer partilerin tercih ve stratejilerine göre yapmaları gerekiyor. Rakiplerinizin profili öyle veya böyle sizin tercihinizi de etkiler. Ayrıca adı öne çıkanın eş zamanlı olarak rakipleri tarafından yıpratılma süreci de başlar, hata yapma marjı da yükselir. Partiler böyle bir riskin altına erkenden girmezler. Milletvekilliği adaylık sürecinde de böyledir. Bugünden adı belediye başkanlığı için gündeme taşınan bazı isimlerin ya da şu ilde ittifak olacak, bunda olmayacak diye sıralananların en azından bir kısmının nabız ölçmek için ve karşı tarafı şaşırtmak için yapıldığını akılda tutmak gerek. Siyasette hedef şaşırtma böyle bir şey. Bana sorarsanız tüm siyasi partiler şu sıralar karşı tarafın ağzını basın yoluyla yokluyor.
Bu tespitler siyasi partiler yerel seçim için çalışmıyor demek de değil. Herkes kendi yol haritasını belirlemek için fotoğraf çekme aşamasında. Geçen hafta AK Parti’de yapılan strateji toplantısı buna örnek. Konuştuğum AK Partili üst düzey yetkili “Sonuç çıkacak bir toplantı değildi çünkü henüz önümüzü görme çalışmaları aşamasındayız” dedi. Strateji toplantılarında farklı birimler sunumlarını yapıyor. Bunların sonucunda ortaya bir yerel seçim stratejisi çıkacağı anlaşılıyor. Yaptığım sohbetten çıkarımım ise seçim başarısının motivasyonuyla birlikte, genel olarak Millet İttifakı’nı oluşturan partilerdeki dağınıklık AK Parti’de bir rehavete yol açmayacak gibi. Çünkü yerel seçimde aday dışında yönetilmesi gereken faktörler olarak ekonomik durum, göçmen sorunu gibi genel siyaset konularına ilişkin ‘farkındalık’ vurgulanıyor. AK Parti bazı illerde ve büyükşehirlerde yarışa geriden başlayacağının bilinciyle bir hazırlık sürecine giriyor demek mümkün.
ASLAN PARÇALARINDAN ASLAN SOSYAL DEMOKRATLARA
CHP Erzincan Milletvekili Mustafa Sarıgül’ün seçim sürecinde parti yönetiminde olup da bugün değişim isteyenlere yönelik olarak kullandığı, “Bugün değişim isteyen güzel kardeşlerim, aslan parçaları, yiğitler siz zaten o işin başındaydınız. Benim gibi sadece Erzincan’a mahkûm olmadınız” eleştirilerini duyunca aklıma bir dönemin “aslan sosyal demokratlar” tanımı ve bir sohbet geldi.
Halen CHP yönetiminde olan bir isimle birkaç hafta önce değişim tartışmasını konuşurken o da “Vatandaş aslan sosyal demokratların bir kendisine gelmesini bekliyor” demişti.
1989’da İstanbul’un, Adalar ve Şile dışında bütün ilçelerini, Anadolu’da büyükşehirlerde neredeyse bütün belediyeleri kazanan SHP’nin birinci parti olduğunu hatırlatan CHP’li sözlerini “Ama o seçimden sonra, Erdal İnönü ve Deniz Baykal arasındaki rekabet ve üç kurultay, partiyi öyle bir kendi içine kapattı ki, 1991’e gelindiğinde partinin oylarında ciddi düşüş oldu. SHP, 1991’de üçüncü parti oldu. 1994 yerel seçiminde SHP, DSP ve CHP olarak girildi ancak İzmir dahil olmak üzere bütün belediyeleri kaybettik. Biz bir partiyiz, anlaşmazlık da olabilir, farklı görüşler de olabilir. Ama bunların bizi sürekli meşgul ettiği, derdin tasanın bu olduğu ortamdan çıkmak lazım. Vatandaşın böyle bir gündemi yok. Bir zamanlar ‘Aslan sosyal demokratlar’ diye bir söz vardı. Vatandaş, aslan sosyal demokratlar bir kendine gelsin, bir şekilde mücadelelerini sürdürsün, daha etkili olsun, başarılı olsun bunu bekliyor” demişti. Bu sohbetin üzerinden haftalar geçti, dediği hâlâ olmadı...